İşini yarıda kesti ve konuşmaya başladı: 'Çocuklarıma tek tek anlattım. Polis görünce nasıl davranmaları gerektiğini artık biliyorlar. Bilmiyorsan sana da anlatayım.'
Sonra durdu, yüzüme baktı, devam etti: 'Gerçi sana lazım olmaz. Yabancısın ama beyazsın. Polis nasılsa sana bir şey yapmaz.'
Konuşan, New York'ta ağırlıklı siyahların yaşadığı Harlem'de bir cafenin çalışanlarından. Jamaika asıllı ama kendi deyimiyle 'tüm seçimlerde oy veren, vergisini ödeyen ve bu ülkenin bir parçası olmaktan gurur duyan' siyah bir ABD vatandaşı.
Onun ülkesinde yabancı olan benim. Ancak ne kadar vatandaşlık yükümlülüklerini yerine getirse, pasaportu cebinde olsa da kendi yurdunda yabancı hissedense o.
Aslında bu, şu aralar genel olarak ABD'deki siyahların hissiyatını yansıtıyor.
Çok kısa aralıklarla yaşanan iki olay, ırkçılığın yasal olduğu günleri hatırlayanların torunlarının bu yabancılığını daha da artırıyor.