10 Kelimede Deniz Gezmiş

1. Şarkışla

Deniz Gezmiş 28 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Ancak dedeleri esasında Rize'nin İkizdere İlçesine bağlı Cimil köyündendir. Buraya da Konya'dan göçtükleri ifade edilir. Babası Cemil Gezmiş ile annesi Mukadder Gezmiş ise Erzurum nüfusuna kayıtlıdır. Ancak öğretmen olan babasının memuriyeti nedeniyle Deniz Gezmiş'in çocukluğu Şarkışla'da geçti. 

Burada da ilginç hatıraları vardı, Bir keresinde fırıncı, Deniz'in eve her gün, birkaç ekmek aldığına dikkat etmiş, durumu merak edip, bunca ekmeği ne yaptıklarını babasına sormuştu. Babası araştırınca durumu öğrendi. Deniz Gezmiş kendisine çok benzeyen abisi yerine fırına gidiyor, ekmekleri alıyor, sonra yoksul arkadaşlarına dağıtıyordu. Her şeyini ihtiyaç sahipleriyle paylaşmayı daha çocuk yaşında öğrenmişti. İlkokula başladıktan sonra da ilk politik eylemini yaptı. CHP'li olmuştu.. İsmet İnönü'nün Sivas'a geldiğini duyunca okuldan kaçmış, İsmet İnönü'nün kaldığı eve gitmişti. Öğretmeni de, ailesi de şaşkına dönmüştü. 

(Fotoğrafta Deniz Gezmiş ortada. CHP'nin altı okunu temsilen elleriyle 6 işareti yapıyor.)

Şarkışla'ya bir daha yolu düştükten sonra kendisi için bir şarkı da yazılacaktı. Acı, amansız bir şarkı.

'Şarkışla’ya düşürmesin oy

Allah sevdiği kulunu oy

Gemerek’te çevirmişler

Deniz Gezmiş’in yolunu...'

2. Deno

Mukaddes Hanım oğluna 'Deno' derdi. Deno sadece 'Deniz'in değil 'Delioğlan'ın da kısaltmasıydı. Keyifli olduğu zamanlarda Mukaddes Hanımın anlatmaktan çok hoşlandığı bir hikaye vardı. O hikayeyi Can Dündar şöyle yazdı:

'Bir gün alışveriş için ana oğul Üsküdar Meydanı’na inmişler. Deniz yolda dalgın yürürken taşımacılık yapan bir at arabasının atıyla çarpışmış. Ergenlik çağındayken bile irikıyım olan Deniz’in çarpmasından at sersemlemiş. 

Bağırmış arabacı: 

“Hey delikanlı, dikkat etsene; atı perişan ettin.” 

Mukaddes Hanım, en keyifli zamanlarında kahkahalar atarak anlatırmış bu toslaşmayı… '

3. Haydarpaşa

Deniz Gezmiş politik baskının ne olduğunu orta okulda öğrendi. Görüşleri nedeniyle azarlanıyor, kötü muameleye uğruyor, konuşmaları nedeniyle baskı görüyordu. Liseden ayrılmak zorunda aldı. Önünde yepyeni bir yolculuk ve bambaşka bir yaşam uzanıyordu. Sevinçle İstanbul'a gitti. Haydarpaşa Lisesi'ne kaydoldu. Burada da devrimci çizgide politik görüşlerine devam etti. İlginç bir olay da yine bu okulda yaşanacaktı.

Yıl 1963. Deniz Gezmiş daha Lise 1'deydi. Geleceğin önemli gençlik önderlerinden Mahir Çayan ise 3'üncü sınıfta. Okulun gündemine bir haber bomba gibi düştü. Hürriyet Gazetesi haberine göre Haydarpaşa Lisesi'nin Pansiyon Müdürü ve Fenerbahçeli ünlü futbolcu Ömer Boncuk, 6 öğrenciye tecavüz etmişti. Büyük bir iftiraydı. Ömer Boncuk nezaketi, zerafeti ve öğrencilere yaklaşımıyla bütün okulun sevgi ve saygısını kazanmış bir beden öğretmeniydi. Üstelik Deniz Gezmiş'in babasının arkadaşıydı. Öğrenciler ayağa kalktılar. Tam bir isyan dalgası yayılıyordu. Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş önsaflardaydı. Elllerinde pankartlarla Hürriyet Gazetesi'nin üstüne yürüdüler. Pankartlarda 'Boncuksuz Haydarpaşa olmaz, böyle palavra atılmaz' yazıyordu. Sloganlar atarak gazeteyi taşladılar. Hürriyet Gazetesi çalışanları camlarına Türk bayrağı asarak kendilerini kurtardı. Öğrenciler yatışmadı. Bu sefer Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yürüdüler. Müdür öğrencileri teskin etti. Aklanması halinde tahkikat biter bitmez Ömer Boncuk'un okula tekrar atanacağını ifade etti. Öğrenciler zafer kazanmıştı. Ama Emniyet de gölgede bekliyordu. Fotoğraflardan tespit edilen öğrenciler gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan biri Mahir Çayan diğeriyse Deniz Gezmiş'ti.

4. Hukuk Fakültesi

1966 yılının Kasım ayında Deniz Gezmiş İstanbul Ünivesitesi Hukuk Fakültesi'nde yüksek tahsiline başladı. Burada okurken de tarihi bir karşılaşma olacaktı. O karşılaşmayı yıllar sonra Tuncay Çelen anlattı.

Abdullah Gül üniversite yıllarında fikri mücadelesini babası ve yakın çevresinden etkilendiği için, doğal olarak MTTB ve Akıncılar çatısı altında sürdürmekteydi. O dönemde sağ, sol kutuplaşmaları içinde yaşanan gerilimler ve tartışmalar herkesi etkiliyor ve olayların içine çekiyordu. Nitekim Abdullah Gül gibi yakın çevresinde sessiz ve uyumlu olduğu bilinen birisi bile bu ortamda aktif hareket içine girmişti. İstanbul Üniversitesi ise Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kontrolü altındaydı. MTTBlilerle mücadele gayesi içerisinde Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Abdullah Gül ve arkadaşlarının fotoğraflarını duvarlara astılar. Fotoğrafların üstünde 'Faşist' yazıyordu. Abdullah Gül başına bir şey gelmesinden çekinerek 6 ay üniversiteye gidemedi.

5. Altıncı Filo

1968 yılında belki de Türkiye tarihinin en önemli Amerika karşıtı eylemlerinden biri gerçekleşti. Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini psikolojik olarak etkileyen ve İnönü'nün meşhur 'yeni bir dünya kurulur biz de içinde yer alırız' sözünü söylemesine neden olan Johnson mektubunun üstünden çok geçmemişti. Kıbrıs'ta Türkiye müttefiklerinden beklenen desteği alamıyor, Türkiye ile batı dünyası arasındaki ilişkiler yay gibi geriliyordu. Bütün dünyada ise 68 ruhu kasırga gibi esmekteydi. Türkiye'de kasırganın başında Deniz Gezmiş vardı.

Tarih 18 Temmuz'du. Ergin Konuksever olayları şöyle anlatacaktı:

'Vedat Demircioğlu’nun bir önceki gece yaralanmış olması nedeniyle devrimci gençler çok heyecanlı ve sinirliydi. Taksim Cumhuriyet Anıtı’nda başlayan protesto eylemi Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye inerek devam etti. Gençler rıhtımı doldurduğu sırada 3 Amerikan askeri sırtlarında golf sopalarıyla dolu bir çantayla kendilerini bekleyen kayığa doğru ilerliyordu. Amerikan askerlerini gören devrimci gençler “Yankee Go Home” sloganları atmaya başladı. Amerikan askerleri ise sözüm ona sempatik gözükmek için kalabalığa el salladılar. Amerikan askerlerinin sırıtarak el sallaması üzerine kalabalık galeyana getirdi ve Amerikalılara doğru hücum etti. Paniğe kapılan Amerikalılar golf çantasını arkalarında bırakarak kaçmaya başladı. Çantadan savrulan golf sopalarını alan gençler bu sopalarla hücum edince, Amerikalılar çareyi denize atlamakta buldu.'

Türkiye'de ilk kez Amerikan askerleri denize dökülmüştü. Olaylar uzun süre devam etti. Bir çok öğrenci gözaltına alındı. O tarihlerde Mehmet Şevket Eygi'nin 'İslamcı' gazetesi Bugün, Amerikan 6. Filosu'na karşı gösteri yapan gençleri 'kafir' ilan ederek, 'Kafirleri boğmanın vakti geldi!.. 6. filoya karşı çıkanları gebertmek için and içildi' başlığıyla çıkıyordu. Muhafazakar milliyetçi öğrenciler solculara karşı 6. Filo'nun karşısında mevzi alıyor, hatta öğle namazlarını da filoya karşı kılıyordu. Çıkan olaylar tarihe 'Kanlı Pazar' adıyla girdi. 16 Şubat günü, göstericiler Taksim'e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt'ta toplanırken, 'komünistlere gereken dersi verme' çağrısına uyan sağ görüşlü kişiler de Taksim Meydanı'na geldiler. Burada toplu kılınan namazın ardından taşlı ve sopalı bir biçimde beklemeye koyuldular. Beyazıt Meydanı'nda toplanan gençlik örgütleri yürüyüşe geçtiler. Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy ve Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı'na ulaşan göstericilerin önünü kesen polis, alana küçük gruplar halinde girmelerini sağladı. Alana girenler de burada bekleyen ve sadece iki sıra olan polis barikatını kolaylıkla aşan sağcıların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Tekbir getiren saldırganlar, göstericileri şiddetli bir biçimde dövdü. Olaylar sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürüldü. Bu sırada polisin saldırganları engellememesi dikkat çekti. O tarihte Adalet Partili olan İçişleri Bakanı Faruk Sükan'ın istifası talep edilecekti ama nafile, hiçbir şey olmadı.

6. Filistin

19 Kasım 1968 yılında Deniz Gezmiş'in şu satırları Türk Solu dergisinde yayınlanıyordu: 'Az­ge­liş­miş dün­ya halk­la­rı em­per­ya­liz­me kar­şı bir sa­vaş ve­rir­ken genç­lik bu­nun dı­şın­da ka­la­maz. Biz dai­ma ezi­len­ler­den ya­na çık­mak zo­run­da­yız. Eğer bi­zim kav­ga­mız an­ti­em­per­ya­list kav­ga­nın pa­ra­le­lin­de yü­rü­mez­se, ayak­la­rı­mız ha­va­da ka­lır. Dev­rim­ci genç­lik, Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­ne ve opor­tü­niz­mi­ne kar­şı du­ran genç­lik­tir. On­la­rın gö­re­vi, sa­yı­sı­nın az­lı­ğı­na, düş­ma­nın çok­lu­ğu­na bak­ma­dan, Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­ne kar­şı so­nu­na ka­dar dö­vüş­mek­tir. O, en iyi bi­çim­de ka­rar ve­ren ve uy­gu­la­yan­dır. O, boş ge­ce­le­ri­ni de­ğil, boy­lu bo­yun­ca öm­rü­nü bu kav­ga­ya ve­ren­dir. Ya­şa­sın Ba­ğım­sız­lık Sa­va­şı Ve­ren Dün­ya Halk­la­rı! Ya­şa­sın Tam Ba­ğım­sız Tür­ki­ye.'

Sözünü tutacaktı.

1969 yılının Haziran  ayının son günleriydi. Deniz Gezmiş ailesine Kuşadası'na gideceğini söyleyip yola çıktı. Hedef Filistin'di. Va­liz­le­rin­de dört si­lah ve on­lar­ca ki­tap var­dı. İlk du­rak Su­ri­ye ol­du. Bu­ra­da, Fi­lis­tin De­mok­ra­tik Halk Kur­tu­luş Cep­he­si (FDHKC) üye­si olan Abu Sü­ley­man ile ta­nış­tı­lar; kı­la­vuz­la­rı ola­cak­tı. Badireli bir yolculukla Amman'daki Filistin kamplarına ulaştılar. Burada hem teori hem pratik eğitimi alıyorlardı, gerillalar gibi yaşıyor, botlarıyla uyuyor, diğer ülkelerden gelen sosyalist gençlerle fikir tartışmaları yapıyorlardı. Yorucu bir eğitimden geçtiler. Filistin davası için savaşmaya hazırdılar. Deniz Gezmiş hep o günü bekledi, ancak o günü göremedi. 1973'te Yom Kippur Savaşı'nun başladığı günlerde Filistinlilerin yardımına koşamadı. 

İdam edileli 1,5 yıl olmuştu.

7. ODTÜ

Deniz Gezmiş Filistin'den Türkiye’ye döndüğünde acı bir süprizle karşılaştı. 28 Ağustos 1969’da Hukuk Fakültesi Disiplin Kurulu’nun kararıyla geçmişte rektörlüğü işgal edenler arasında yer aldığı için okulla ilişiği kesilmişti; aynı zamanda aranıyordu. Ankara'ya gitti. Burada yaklaşık 1 ay boyunca ODTÜ ve Mülkiye yurtlarında kaldı. Bir ODTÜ efsanesi de o zaman yayıldı. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının bütün kampüsü dolaşan yeraltı tünellerini kullanarak kaçtığı efsanesi. Efsanenin yayılmasında iki olay etkili olmuştu. Biri 11 Ocak 1971’de bir bankanın Emek şubesinin soyulmasıydı. Soygunu Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan’ın yaptığı ortaya çıkınca 21 Ocak 1971’de ODTÜ süresiz olarak kapatılmıştı. İkinci olaysa 4 Mart’ta Gölbaşı’ndaki ABD üssündeki erleri kaçırılmasıydı. Gece yarısı kampüs kuşatıldı. Bir asker, bir öğrenci ve bir işçi öldü. Bu gelişme hükümetin düşmesi, TİP ve DİSK’in kapatılması, altı ilde sıkıyönetim gibi ciddi olaylara neden olacaktı.

8. Parka

68 kuşağının sembolü Deniz Gezmiş'ti. Deniz Gezmiş ise toplumsal hafızaya yakalandığı gün çekilen parkalı fotoğrafıyla damgasını vurdu. O fotoğraf herhangi bir fotoğraf olmaktan çıkacak bir ikona dönüşecekti. Parkanın hikayesi ise uzun yıllar saklı kaldı. Yıllar sonra gerçek ortaya çıkacaktı. Yılmaz Aysan bu hikayeyi şöyle anlattı:

'Maskeli balolar, 68 döneminde Ankara gençliğinin en çok önem verdiği eğlencelerden idi. Her yıl hevesle beklenirdi ve yüzlerce genç, çeşit çeşit kılıklarda, kız erkek doluşurlardı. Davetiyeler paralıydı. Paranın önemli bir kısmı masraflara, dekora, müzisyenlere gitse bile gene de devrimci harekete iyi para bırakırdı. Sanatçıların bazıları para almazlardı ama orkestralara filan ödeme yapılırdı. Bu balolar çok iyi organize edilirler ve sabah gün ışıyana kadar eğlenip dans eden gençler de her seferinde mutlu ayrılırlardı. Örnek vermek gerekirse, Erkin Koray ve arkadaşları gibi, o zaman da önemli olan sanatçılar sahneye çıkarlar ve gençleri coştururlardı.

ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ndeki son balo 1970’i ’71’e bağlayan kış yapılmıştı. O zamanlar Deniz (Gezmiş) bir suçtan İstanbul ’da aranıyordu ve o nedenle ODTÜ’de kalıyordu. Ben her şeyin yolunda gittiğine emin olmak için kapıları denetlerken Deniz’le karşılaştık. Yurtta sıkılmış, ne oluyor diye bakmaya gelmiş. Davetlilerin paltolarını bıraktıkları portmantoya gözünü dikmişti. Birden bankonun arkasına geçti. Askıdan yakası kürklü çok güzel bir uzun boy parka aldı. Önce ceplerini yokladı. Boş olduklarına emin olunca sırtına giydi ve çıkıp gitti. Giderken de, “Siz halledersiniz, çocuk mağdur olmasın” dedi ve kayboldu. Biz gecenin sonunda ceketini bulamayan delikanlıya istediği bedeli ödedik ve olay tatlıya bağlandı. Deniz Gezmiş’in yakalandığı sırada sırtında bulunan, bütün fotoğraflarda çıkan ve kendisine çok yakışan yakası kürklü parka, odur.”

9. Muz

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), 1960’ların ikinci yarısında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Taylan Özgür ve Cihan Alptekin tarafından kuruldu. Örgüt, kuruluşunu daha önceki bir dizi eylemlerinden sonra 4 Mart 1971’de yayımladığı bir bildiri ile duyurdu. THKO’nun ilk silahlı eylemi 29 Aralık 1970’teydi. Üç gün önce Ankara’da sağcıların açtığı ateşle üç arkadaşları vurulmuş, biri öldürülmüştü. Onlar da intikam için Amerikan Elçiliği’nin önündeki iki polisi yaraladı. Şubat’ta Gezmiş ve arkadaşları Balgat’taki Amerikan Üssü’nden silah kaçırabilmek için bir subayı kaçırıp deponun yerini öğrenip, subayı serbest bıraktılar. Mart’ta ise dört Amerikalı askeri kaçırıp 400 bin dolar fidye istediler ve 36 saat süre tanıdılar. Halbuki o güne kadar kimseyi öldürmemişlerdi, öldürmediler de. Kısa süre sonra subayları salıverdiler. O günler Erdal Öz’ün kaleminden “Gülünün Solduğu Akşam”da Gezmiş’in ağzından şöyle anlatılacaktı: “Çok da iyi besliyorduk adamları. Biz kendimiz doğru dürüst yemiyor, onlara yediriyorduk. Muzla besledik be herifleri muzla!”

10. Delikanlım

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"