KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası askeri müdahale planına ilişkin, 'Rojava’daki kantonlara müdahale kararını alırlarsa bu müdahale Rojava’ya değil, tüm Kürt halkına karşı yapılmış bir müdahale olacaktır. Ha Kobani’ye müdahale etmişsin, ha Amed’e müdahale etmişsin. Hiç farkı yoktur”dedi. “Eğer onlar Rojava’ya müdahale ederlerse biz de onlara müdahale ederiz” diyen Karayılan, “O zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür. Türkiye yetkilileri bu konuda akıllarını başlarına toplamalı” ifadesini kullandı.
ANF'den Deniz Kendal'a konuşan Karayılan'ın açıklamalarının bir bölümü şöyle:
- Geçtiğimiz hafta DAİŞ tarafından Kobanê’ye yönelik çok kapsamlı bir saldırı geliştirildi. Öncelikle bu saldırı hakkında ne dersiniz?
Öncelikle hiçbir ideolojiye, hiçbir inanca ve hiçbir uygarlık anlayışına sığmayan; savunmasız-silahsız, çocuk-kadın herkesi hedefleyen bu vahşi, alçakça ve korkakça saldırıyı büyük bir şiddet ve nefretle kınıyorum. Bu insanlık dışı alçaklığın ve korkaklığın hesabı mutlaka sorulacaktır. Kobanê’de o gencecik insanlarımıza, çocuklarımıza ve annelerimize yapılmış olan bu namert saldırının hesabının sorulması ve intikamının alınması bir boyun borcudur. İnsanlığın yüzkarası olan bu vahşi çete güruhuna karşı halkımızın ve ilerici insanlığın mücadelesi daha da yükselecek; bu katliamların hesabı mutlaka sorulacaktır.
Kobanê’de bu biçimde gerçekleşen vahşi saldırı karşısında çocuklarımızın ve analarımızın katliamı bizi çok derinden üzmüştür. Değerli Kobanê halkı bilmeli ki onların acısını yaşayarak paylaşıyoruz. Fakat kahraman Kobanê halkı çok üzülmesin. Onların direnişi, şehitlerin şanına yaraşır bir direniş oldu. Kobanê, şehitlerin şehri olduğunu bir kez daha bütün dünyaya gösterdi. Herkes bilmeli ki bu şehitlerimizin kanı da yerde kalmayacaktır; hesabı gerektiği gibi sorulacak ve intikamı alınacaktır.
- Bu saldırının arka planı hakkında neler söylenebilir?
Bu saldırı, bir konsept temelinde geliştirilen bir saldırıdır. Uzun süreden bu yana ve en çok da geçen yıldan bu yana Suriye’de, Rojava’da YPG öncülüğünde DAİŞ’e karşı verilen mücadele, DAİŞ’i çöküş noktasına getirmiştir. Özellikle 15 Eylül 2014 tarihinde TC Devleti ile DAİŞ ortak bir konsept temelinde Kobanê’yi düşürme planı çerçevesinde Kobanê şehir merkezinde 4 buçuk ay kıyasıya sürdürülen savaş ardından DAİŞ’in yenilgiye uğratılması ve sonrasında da operasyonların kırsal alanda sürdürülmesi DAİŞ için bir dönüm noktasıdır. Bunun hemen ardından Cizîrê Kantonu’ndaki YPG güçlerinin Til Hemîs-Til Berak hamlesini başarılı bir biçimde sonuçlandırması, DAİŞ’in Haseki-Til Temir hattında yaptığı tüm karşı saldırıların kırılarak püskürtülmesi ve ardından YPG’nin Kizwan Dağı’na karşı kapsamlı bir operasyon geliştirerek o civardaki 220 köyle birlikte gerçekleştirilen hamle temelinde büyük bir başarı elde etmesi, DAİŞ’in düşüşünü daha da perçinlemiştir. Bütün bunların ardından Komutan Rûbar Qamişlo Hamlesi ve Komutan Gelhat Cûdî hamleleri çerçevesinde YPG’nin Cizîre ve Kobanê’den eş zamanlı bir hamleyle Girê Spî’ye yönelmesi ve her ikisinin 15 Haziran tarihi itibarıyla Girê Spî’de buluşarak büyük bir zafere imza atmaları ve ardından da Reqqa’ya doğru ilerleyerek Eyn Îsa’yı almaları DAİŞ’e ölümünü göstermiştir. DAİŞ, başkentleri olan Reqqa’nın düşmesinden korkarken, Erdoğan ve AKP hükümeti de DAİŞ ile Türkiye’nin arasının kesilmesinden korkmaya başladı. Yani YPG güçlerinin Cerablus’a yönelerek Kobanê ile Efrîn kantonlarının birleşme durumundan ürkmeye ve korkmaya başladı. Bu her iki gücün ortak korkusunun onları yeniden ortak bir konsepte yönelttiği açıkça görülüyor.
- Sivillerin de hedef alındığı bu saldırıyı yapan çetelerin bir kısmının Türkiye’den geldiğini siz de belirttiniz. Bu yönlü çok ciddi bulgular olmasına rağmen AKP yetkilileri ve Cumhurbaşkanı bırakalım reddetmeyi, saldırı pozisyonuna geçmiş durumda. Bu konuda ne dersiniz?
Evet. Şimdi Erdoğan ve Türk devleti DAİŞ’le olan ilişkilerini inkar ediyorlar. Fakat şimdiye kadar DAİŞ ile AKP hükümetinin ilişkisini belgeleyen ve doğrulayan onlarca belge ve görüntü ortaya çıktı. Nisan 2015’te de halen ilişkilerinin sürdüğü Girê Spî’de ele geçen bir belgede açıkça görülüyor. Girê Spî’nin düşüşünden bu yana AKP yetkililerinin ve yandaş medyanın kullandıkları dil ve Rojava’ya karşı geliştirdikleri düşmanlık bu resmi tamamlıyor. Erdoğan, ‘hiç kimse bizi DAİŞ’le aynı parantez içinde gösteremez’ diyor ve gösterenlere de küfrediyor. Tamam da sen kendi kendini DAİŞ’le aynı parantez içine koymuşsun. Kimse seni koymamış. Çünkü Türkiye’yi DAİŞ’le aynı kefeye koyan kendisidir; başkası değil. AKP’nin Kürt karşıtlığı, Rojava düşmanlığı, Türkiye’yi bu biçimde dünyanın en vahşi, çağ dışı, faşist örgütüyle aynı parantez içine koymuştur. Elbette ki Türkiye halklarının geleceği böylece karartılıyor; Türkiye lekeleniyor ama bunun sorumlusu Erdoğan ve AKP hükümetidir. Bu bir iftira değildir. Somut olarak bu son katliama Türkiye’den gelen grupların da dahil oldukları yönünde bulgular var. DAİŞ Kobanê’de Mürşitpınar Sınır Kapısı’nı almak için iki araçla intihar saldırısı yaptı. Eğer sınır kapısını alsaydı kim bilir kaç grup daha geçerdi. Ama 4 kişilik bir timin kuzey tarafından gelip çatışmaya katıldığını ve Kobanê tarafına geçtiğini orada çatışanlar görmüşler. Belki geçip de görünmeyenler de olmuştur. Kaldı ki ölenler üzerinde yakalanan kimlik bu kişilerden bazılarının AFAD kamplarında kaldıklarını belgelemektedir. Bu bir.
Şimdi Erdoğan ve AKP yetkilileri, Kürt siyasetçilerini ve bizleri suçlayacaklarına ve de sağa sola küfredeceklerine ellerini biraz vicdanlarına koysunlar. Küçük bebeklerin kafasını kesen, çoluk çocuk demeden herkesi biçen bu vahşi uygulama acaba kendi vicdanlarını sızlatmıyor mu, bunu düşünsünler. İktidara ve çıkara bağlanarak yüreklerini her şeye kapatan kişiler bunu düşünmeyebilir ama vicdanı olan herkesin Kobanê’de uygulanan bu vahşet karşısında mutlaka vicdanı sızlayacaktır. Çünkü savunmasız, sivil insanları bu biçimde hedeflemek kimsenin tahammül edebileceği bir şey değildir. Açık ki buna ortak olma durumu vardır. Yani bunu böyle reddederek ve sağı solu tehdit ederek değil, hatasından dönerek telafi etmeleri gerekiyor. ‘PYD DAİŞ’ten daha tehlikelidir’ diyen anlayış varlığını sürdürdükçe bu tür katliamlara ortak olma da yaşanır. Çünkü bu anlayış DAİŞ’in anlayışıdır. Kendi halkını savunan, öz savunmasını yapan, kendi bulunduğu köyü ve şehri savunan bir yapı ile bu vahşi çeteleri kıyaslamak mümkün değildir ama ondan da öte, ‘bu yapı çetelerden daha tehlikelidir’ demek açıkça bir Kürt düşmanlığıdır ve her şeyi göze alma durumudur. Kısaca AKP yetkilileri önce bu bindikleri attan inmeli, bu uğursuz siyasetten vazgeçmeli ve Kürt halkıyla düşmanlık değil dostluk yollarını aramalıdır. Nitekim Rojavalı tüm siyasetçilerin ve yetkililerin çağrıları da hep bu yöndeydi; Türkiye halkının esas istemi de budur. AKP’nin Suriye’deki siyasetinin çökmesinin tek nedeni Rojava düşmanlığına endekslenmiş olmasıdır.