Hatta geleneksel okul anlayışında ölçme ve değerlendirme sistemi de bunu destekleyerek çocukların hepsini aynı doğru kutusunun içini doldurmak için tüm performansını zorluyor. Elbette burada da eğitimci ve okulların başarısı da bu doğrular oranında ölçülüyor! Yaşasın şampiyonlar!?…
Örneğin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen liselere giriş sınavının akşamında “şampiyon okullar” bu kutuları doldurmakta ne kadar başarılı olduklarını ilan ettiler. Bu durumda kutuya sığmayan, doğruluk şemalarına uymayan çocuklar başarısız mı oluyor? Oysa aynı çocuklar okul bitip de iş dünyasına atıldıklarında en büyük eleştirimiz ne? Risk ve inisiyatif almamaları, soru sormamaları… Hatta bu yüzden onlara şirketlerde “kutunun dışında düşünme” konulu eğitimleri veriyoruz… Bu sizce de büyük bir ironi değil mi?
Peki aileler ne yapıyor? “Çalış, iyi bir liseye git. Çalış, iyi bir üniversiteye git ve iyi bir işin olsun. Para kazan, mutlu ol'
Oysa bu denklem artık yalnızca çöp! İyi üniversite - iyi iş denkleminin yerini, bir çocuk yaratıcılığında çalışanlar için deneyimsel hayatın içinde öğrenme ortamları alıyor. Öte yandan kendi dünyasında sıkışmış ve kendisini gerçekleştirememiş ebeveynler, doğal olarak risk ve inisiyatif almak onların içine tıkıldıkları doğrular kutusunda olmadığı için, çocuklarını halen bu cehennem kutularına tıkmaya çalışıyorlar. Bugünlerde - hele de salgın sonrasında - okullardaki çocukları gözlemliyor musunuz? Sınıflara sığmıyorlar, içerikler iyice anlamsızlaştı ve belki de en önemlisi okul artık onlar için bir anlam ve beklenti kaynağı olmaktan çıktı.
Yetişkinlere son bir söz…
Sevgili yetişkinler lütfen hapsedildiğiniz doğrular kutusundan çıkın. Çocuklarınızı o cehennem kutuları için biçimlendirmek yerine, kutunun dışında düşünmeleri, inisiyatif ve risk almaları, yaratıcılık ve inovasyon becerilerini kullanmaları ve dünyanın yeni normlarına uyum sağlamaları için rol model olun, onları yüreklendirin.
Unutmayın ki dünyayı değiştirmeyi başaranlar, bunu dünyanın kendisine söylediklerini yaparak yapmadı!
Ülkemizde okul denen şey sadece ders ve sınavdan ibaret olmuş, robotlaştırılıyor çocuklar. Küçük yaşlardan itibaren strese sokuluyorlar. Halbuki okulda hayatı öğrenmeliler. Düşünmeyi, sorgulamayı, gezmeyi, yabancı dilleri öğrenmeyi ....
1. Çocuklar okullara başladığı andan itibaren özellikle aileleri, daha sonra okul ve öğretmenleri tarafından yarışmacı olarak yetiştiriliyorlar. Buda öğrenmekten çok ezbere dayalı bir sistem oluşturuyor. Aileler onun çocuğu şöyle, bunun çocuğu böyle diyerek, okullar bölgenin hatta şehrin en başarılı okulu olma derdiyle, öğretmenlerde okulun en istenilen hocası olma derdiyle çocukları bu hale sokuyorlar. Keza artık çocukların min. %75 i okula başladığında alfabeyi veya sayıları biliyorken biz hale onlara sıfırdan alfabe öğretmeye çalışıyoruz ve çocuk zaten bildiği şeyi tekrar gördüğü için okuldan soğumaya başlıyor.
Yazılanlara kesinlikle katılıyorum. İlkokul-ortaokul-lise yıllarımı ders çalışarak, derece yaparak, sınav stresiyle geçirmiş bir insan olarak şu an yaratıcılığımın sıfır olduğu, yeniliklerden korkan, risk almayan, başarısız, maddi kazancı çok düşük, basit bir işçiyim. İyi bir üniversitede iyi bir bölümden mezun olduğum halde hem de. Oğlumun okul başarılarını neredeyse hiç önemsemiyorum. Veli toplantılarında öğretmenine sorduğum ilk soru; "Mutlu mu?"