Karısını Şapka Sanan Bir Adam! Dr. P.’nin Gerçek Hikâyesine Zihinsel Bir Yolculuk Yapmaya Ne Dersiniz?

Görsel olarak soyut ve cansız bir dünyanın içinde kaybolduğunuzu hayal edin. Gerçek bir görsel dünyanızın olmadığını... Nesneleri ve kişileri tanıma yeteneğinizi yitirdiğinizi ve dünyayı yalnızca bir bilgisayar gibi şematik bağlantılarla algılamaya başladığınızı…Profesör Oliver Sacks’ın olağanüstü özellikler gösteren hastası Dr. P.’nin, gerçek hikâyesine zihinsel bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

Dr. P. yerel bir müzik okulunda öğretmenlik yapan tanınmış bir müzisyendi. Tuhaf sorunları ilk kez öğrencileriyle ilintili olarak gözlemlenmeye başlamıştı.

Bazen bir öğrenci kendini tanıttığında Dr. P. onu tanımıyor, yüzünü çıkartamıyordu. Dr. P. yüzleri tanımamakla da kalmıyor, ortada görülecek yüzler olmadığında da varmış gibi görüyordu. Mobilyaların tokmaklarına dönerek şefkatle konuşuyor, onları birer çocuk zannediyordu. Öğrencileri Dr. P.’nin daima garip bir mizah anlayışı olduğunu bildiğinden olanlara pek şaşırmıyordu.

Tuhaf bir şekilde, Dr. P. kendini her zamankinden daha iyi hissediyordu. Yaptığı hatalar o kadar saçma ve dahiyaneydi ki 'bir aksilik' olduğunu anlaması için üç yıl geçmesi gerekmişti.

Bu sırada şeker hastalığı ortaya çıkan Dr. P. şeker hastalığının gözlerine zarar vermiş olabileceğini düşünerek bir göz doktoruna başvurdu. Gözlerini muayene eden doktor, gözleriyle ilgili bir sorunu olmadığını ancak görme ile ilgili alanda bir problem olduğunu söyledi. Dr. P. bunun üzerine Nörolog Oliver Sacks’a başvurdu.

Profesör Sacks, mizah ve hayal gücünü kullanarak akıcı ve güzel konuşan bu kültür adamının, kendisine neden gönderildiğini anlayamıyordu. Yine de garip birtakım şeyler olduğunu sezinliyordu.

Dr. P. Profesör Sacks ile konuşurken sanki onu görmüyordu. Dr. P.'nin görme eylemi ve yüz ifadeleri arasındaki ilişkide bazı hatalar vardı. Profesör Sacks’a bakıyor ancak onu bir bütün olarak algılayamıyordu. Gözleri hızla Profesörün kulağı, burnu ve çenesi arasında gidip geliyordu. Bu duruma tam olarak bir anlam veremeyen Profesör, Dr. P.’yi nörolojik muayeneye aldı.

Profesör, nörolojik muayenenin ardından Dr. P.’yi kısa süreliğine odada yalnız bıraktı, geri döndüğünde Dr. P.’nin sol ayakkabısını giymediğini gördü.

Profesör, Dr. P.’ye dilerse ayakkabısını giyinmesi için kendisine yardımcı olabileceğini söylediğinde, aldığı cevap karşısında şaşkına döndü. Dr. P. elini ayağının üzerine koyarak, 'Bu benim ayakkabım değil mi?' diye sordu. Profesör Sacks, Dr. P.’nin şaka yaptığını ya da çıldırmış olabileceğini düşünmeye başlamıştı.

Profesör Sacks, National Geographic Dergisi’nden rastgele bir sayfa seçerek, Dr. P.’den bu sayfada ne gördüğünü söylemesini istedi. Dr. P.’nin cevabı ise bir öncekinden de şaşırtıcıydı.

Dr. P. Sahra Çölünün fotoğrafının olduğu bu sayfada, bir nehir ve bu nehrin üzerine doğru uzanmış terası olan küçük bir ev görüyordu. Üstelik fotoğrafa değil sayfanın üst kısmına, yani boşluğa bakıyordu.Profesörün şaşkınlığına rağmen Dr. P. kendinden oldukça emindi ve iyi bir cevap verdiğini düşünüyordu.

Dr. P. muayenenin bitmiş olacağını düşünmüş olacaktı ki şapkasını aramaya başladı. Eliyle uzanarak karısının kafasını tuttu ve giymeye çalıştı... Görünüşe göre, Dr. P. karısını şapkasıyla karıştırmıştı…

Profesör, nöroloji açısından düşündüğünde olanlara bir anlam veremiyordu. Beyninin bazı alanları korunmasına karşın bazı alanları fazlasıyla tahrip olmuştu. Karısını bir şapka zannederken nasıl oluyordu da müzik okulunda hocalık yapıyordu?

Birkaç gün sonra Profesör Sacks, Dr. P.’yi ve eşini evlerinde ziyaret etti.

Profesör Sacks, Dr. P.’ye duvarda asılı duran fotoğrafları gösterdiğinde, Dr. P. ne ailesini ne meslektaşlarını ne de kendisini tanıyabilmişti… Tanıyabildiği tek kişi kardeşiydi, onu da bir bütün olarak değil çene yapısından tanımıştı. Bu yüzler her ne kadar yakınları olsa da onlara soyut birer bilmeceymiş gibi yaklaşıyor, onlarla herhangi bir ilişki kurmuyordu.

Profesör Sacks’a göre; Dr. P.’nin beyni hassas bir makine gibi çalışıyordu. Dünyayı bir bilgisayar gibi şematik bağlantılarla ve anahtar özelliklerle yorumluyordu.

Dr. P. olayları hiç zorlanmadan hatırlıyordu ancak görsel karakterler ve nesneler zihninde tamamen yok olmuştu. İnsanların söylediği sözleri hatırlıyor ama yüzlerini hatırlamıyordu. Kelimelere dayalı etkileyici hafızası orijinal görselleri olduğu gibi tarif edebiliyordu. Profesör Sacks’a göre; “Bunların, Dr. P. için, duyumsal, duygusal ve kurgusal gerçeklikten uzak ve içi boş olduğu görülebiliyordu”. Yani 'görsel agnozi'nin yanında 'içsel bir agnozisi' de vardı. (Agnozi kısaca; duyusal bilgiyi işleme yetersizliği olarak tanımlanır. Genellikle özel bir duyu ya da hafıza kaybının olmadığı durumlarda; nesneleri, kişileri, sesleri veya şekilleri tanıma yetisinin kaybıdır.)

Dr. P. her şeyi sadece bir müzik ritmiyle yapabiliyordu. Giyindiğinde, yıkandığında ve hatta tuvalete gittiğinde bile her şey söylediği müziğin ritmiyle ilerliyordu.

Eğer bir iş yaparken rahatsız edilirse, yaptığı işin zinciri bozuluyor ve ne yaptığı işi ne de kendini hatırlıyordu. Dr. P. hiçbir faaliyeti müziğe dönüştürmeden yapamıyordu. Hayatında, imgelerin yerini müziğin ritmi almıştı. Zihninde beden imgesi yerine beden müziği vardı.

Dr. P. çok yetenekli bir müzisyen olmanın yanı sıra çok yetenekli de bir ressamdı. Evinin duvarları kendi yaptığı tablolarla doluydu.

Dr. P.’nin duvarında asılı tablolarda Profesörün dikkatini çeken bir detay vardı. Dr. P.’nin eski çalışmalarının hepsi gerçekçi ve natüralistti. Canlı bir ruh halini ve atmosferi yansıtıyordu. Daha sonraki yıllarda yaptığı resimlerde ise canlılık, gerçeklik ve somutluk giderek azalmaya başlamıştı. Son yaptığı resimler ise şekilsizdi ve sadece boya darbelerinden oluşuyordu. Eşi R.’nin sanatsal bir gelişim olarak gördüğü bu durum, aslında Dr. P.’nin hastalığının ilerlediğinin bir göstergesiydi. Profesör Sacks’a göre; “Bütün bunlar, tüm somutluk ve gerçeklik duyumlarıyla, zihinde canlandırma ve temsil etme güçlerinin tahrip olduğunu ve ağır bir 'görsel agnozi' geliştirdiğini gösteriyordu. Bir duvar dolusu resim, sanattan çok nörolojiye ait trajik ve patolojik bir sergiyi oluşturuyordu.”

Profesör Sacks, o günden sonra Dr. P.’yi bir daha hiç görmedi.

Belki de Doktor P.'nin eşi haklıydı… Zaten daima hastalık ve yaratıcılık arasında bir dayanışma yok muydu? Belki de Picasso gibi Dr. P. de, sanatsal ve patolojik gelişim arasındaki iş birliği sayesinde böylesine sanatsal eserler ortaya koyabiliyordu. Kaybettiği somut dünyayı soyut çizgilerle yakalamaya çalışıyordu. Bizim, somut bir yapı içinde bulunduğumuzdan algılayamadığımız soyutlukları, görme ve resmetme gücüne sahipti… Belki de karısını bir şapka olarak görmesi yaratıcılığını tetikliyordu… Kim bilir...

Hikâyenin tamamı için; Oliver Sacks’ın, Karısını Şapka Sanan Adam adlı

kitabına göz atabilirsiniz.

Popüler İçerikler

Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
YORUMLAR
14.12.2017

Çok güzel bir içerik olmuş👏👏

Onedio'da gördüğüm en başarılı içeriklerden birisi 👏🏻

14.12.2017

Okurken devamını merak ettim farklı güzel bir içerik olmuş👍🏻👏🏻

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ