Meğersem eski hayatımı sandığımın yarısı kadar bile sevmiyormuşum. Eski iş arkadaşlarımla ara sıra buluşuyoruz. Büyük bir hevesle bana projelerinden bahsediyorlar. En uzun süre uykusuz kalma veya ofiste sabahladığı için en çok dışarıdan yemek siparişi verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. 'Karımı Ocak'tan beri görmedim, artık neredeyse bacaklarımı bile hissetmiyorum sanırım iskorbüt oldum ama sadece 3 hafta daha dayanmam gerekiyor, sonra zaten müşteri tatilde olacak. Ne düşünüyorsun?' diye benim fikrimi soruyorlar.
Ne mi düşünüyorum?
Bence hepiniz delirmişsiniz. Hatta resmen kafayı yemişsiniz. Bahsettiğiniz şey s*ktiri b*ktan bir televizyon reklamı. Kimsenin de s*kinde değil!
Bu ne biliyor musunuz? Bunların hepsi bir kandırmaca. Bir sahtekarlık!
Sayısız gece, haftasonu, tatil, doğum günleri, çocukların okul gösterileri ve yıl dönümü yemeklerini bilerek ve isteyerek feda etttim. Hem de elle tutulur hiç bir yanı olmadığı halde 'son derece önemli daha büyük bir amaç için.' Uzun vadede hepsinin bir anlamı olacaktı...
İşte sahterkarlık burada. Kendimi buna inandırdım. Şimdi bunu görebiliyorum. Hiçbir iş gerçekten de bu kadar önemli veya acil değildi. Nasıl olabilirdi ki? Bizler sadece kullanılıyorduk. Ürün ve müşteri. Tek yaptığımız kotayı doldurmaktı veya başka bir deyişle canavarı beslemekti.
Peki buna değer miydi?
Tabii ki hayır. Bu sadece reklam işi. Daha fazlası değil.