Kamera Arkasında da Filmin Kendisi Kadar Korkunç Olayların Gerçekleştiği Korku Filmleri

Bazı korku filmleri yalnızca izleyenleri korkutmakla kalmamış, gerek çekim ekibi gerekse oyunculara uzun süre korkulu günler yaşatmış. Gelin bakalım hangi meşhur korku filmlerinin kamera arkasında da bir o kadar ürkütücü olaylar yaşanmış. 👇

Uyarı: Filmlere dair spoiler içerir.

1. Scream (1996)

Scream'in sonunda, Sidney Prescott karakteri Ghostface katillerinden birine bir şemsiye sapladığı sahneyi görmüşsünüzdür. Bu sahnede oyuncunun sahne sırasında güvenliğini sağlamak için kostümünün altına koruyucu bir yelek giydirilmiş ve şemsiyenin ucu basmalı kalem gibi içeri girecek şekilde tasarlanmıştı. Tüm bu önlemlere rağmen, bıçaklama sahnesinde şemsiye yeleği ıskaladı ve oyuncunun göğsünü deldi ve oyuncunun 10 yaşındayken geçirdiği açık kalp ameliyatından kalan bir yara izine denk geldi. Filmde gördüğümüz sahne aslında oyuncunun gerçek tepkisini yansıtıyor çünkü tekrar çekmemişler ve bu çekimi filme koymayı tercih etmişler.

2. The Omen (1976)

The Omen'in filminin başından beri lanetli olduğu iddia ediliyor ve sette yaşanan korkunç olayları duyunca büyük ihtimalle siz de böyle düşüneceksiniz. Her şey bir reklam yöneticisi olan Bob Munger'ın yapımcı olan Harvey Bernhard'a deccal hakkında bir film fikriyle yaklaşmasıyla başladı. Ancak Bernhard'ın anlattığına göre, Munger' bu filmi yapmaya çalıştığında aynı zamanda çevresindeki insanlara şeytanın bu filmi yapmalarını istemediğini düşündüğünü söylüyordu. Yapımcının bu ürkütücü önsezisine rağmen, yine de projeye devam edildi.

Çekimler başladıktan kısa bir süre sonra, aktör Gregory Peck'in bulunduğu uçağa yıldırım çarptı.

Birkaç hafta sonra, filmin prodüksiyon ekibinden biri olan Marc Neufeld, Los Angeles'tan ayrılan bir uçağa bindi ve yine yıldırım çarptı. Neufeld, bu uçuşu 'bir uçakta geçirdiğim en zorlu beş dakika' olarak nitelendiriyor. Uçak konusundaki talihsizlikler bununla da kalmamış. Prodüksiyonun bazı hava çekimlerini çekmek için kiraladığı küçük bir uçak, son anda farklı bir prodüksiyon tarafından alınmış. Bu uçağın ise havalandığında düştüğü ve içindeki herkesin de öldüğü bildirildi.

Kaldıkları otel bombalanmış!

Film Londra'da çekiliyordu, bu yüzden Neufeld ve karısı Londra Hilton'da kalıyordu. Kaldıkları süre boyunca, otel İrlanda Cumhuriyet Ordusu tarafından bombalandı, iki kişi öldü ve 63 kişi de yaralandı. Çekimler devam ettikçe felaketler yaşanmaya devam ediyordu. Filmde bir grup habeş maynunun küçük bir çocuk olan Damien'a karşı agresif davranışlar sergilediği bir sahne vardı. Hayvanlarla ilgilenmek için ise sette bir hayvan eğitmeni bulunuyordu. Ne yazık ki bu eğitmen The Omen setinde çalıştıktan bir gün sonra, bir kaplan tarafından vahşice öldürüldü

Film Haziran 1976'da vizyona girdikten sonra bileiddia edilen lanet etkisini sürdürdü.

Ağustos ayında, The Omen için özel efektler ekibinde çalışan John Richardson bir araba kazası geçirdi ve kazada bir kişinin kafası koptu. Asıl ürkütücü kısma geliyoruz: Richardson, The Omen için inanılmaz derecede ürkütücü bir kafa kesme sahnesinin özel efektleriyle ilgilenmişti! 

Dahası dar var. Bilirsiniz ki 666 sayısını şeytanın sayısı olduğu düşünülür. Kaza yerinin hemen yanında ise Ommen'e 66,6 kilometre olduğunu belirten bir tabela bulunuyordu.

3. The Shining (1980)

The Shining'i izlediyseniz, Overlook Hotel'in filmde kritik bir rol oynadığını muhtemelen bilirsiniz. Yönetmen Stanley Kubrick uçmaktan nefret ediyordu ve çekim yapmak için İngiltere'den ayrılmak istemiyordu. Aslında, film için gerekli olan havadan çekimleri yapmak için Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmeyi reddediyordu kendisi. Bunun yerine İngiltere'deki Elstree Studios'ta bu sahneleri çekmek için setler inşa edildi.

Çekimlerin sonuna doğru ise stüdyoda bir yangın çıktı ve birden fazla The Shining setini mahvetti.

Bir set fotoğrafçısı olan Murray Close, 'Bir gece büyük bir yangın çıktı, oldukça  büyük bir yangın. Bu yangına neyin sebep olduğunu hiçbir zaman tam olarak bulamadık. Elstree Studios'ta iki ses stüdyosunu yaktı ve üçüncüsünü de neredeyse yakacaktı. On bir yangın alarmı harekete geçti, çok büyüktü.' diyor. İşin daha da ilginci, filmin uyarlandığı kitabın sonunda otel tamamen kül oluyordu ancak Kubrick bu sonu beğenmemiş ve her şeyi havaya uçurmayı klişe bulmuştu.

4. Candyman (1992)

1992 yapımı Candyman filmindeki meşhur arı sahnesini mutlaka görmüşsünüzdür. Aktör Tony Todd, başlangıçta arılarla çekim yapmaktan çekinmiş ve sözleşmesine bir şart eklemiş: her bir arı sokması başına fazladan 1.000 dolar. Filmin heyecanının doruk yaptığı sahnede Candyman ağzını arılarla dolduruyor ve sonra onları bir üniversite öğrencisine saldırtmak için uçuruyor. İşte bu sahne, Todd'un ağzına 500'den fazla arı yerleştirilmesini gerektiriyordu. Koruyucu bir ağızlık takmasına rağmen, Todd yine de birkaç kez sokulmuş ve çekim tamamlandığında artık kendinden geçmiş. Todd, çekimler sırasında 23 kez sokulmuş ve bu da ona fazladan 23 bin dolar kazandırmış tabii.

5. The Exorcist (1973)

Exorcist, tüm zamanların en lanetli filmlerinden biri olarak biliniyor. Hem ele geçirilmiş genç kız Regan'ı canlandıran Linda Blair, hem de Regan'ın annesini oynayan Ellen Burstyn, filmden dolayı uzun süreli sırt ağrısı çekmiş. Şeytan çıkarma ayinleri esnasında arkaya bükülmüş görüntüyü elde etmek mekanik bir yatağa bağlanan Blair'in bu sahneden dolayı beli kırılmış. 'Ağlıyorum, çığlık atıyorum, settekiler rolümü oynadığımı düşünüyor.' diyor. Oyuncuyu doktora göndermemişler ve acı çektiği o sahneyi filmde kullanmışlar. Bu arada Burstyn de yere düşmesi gerektiği bir sahnede omurgasını kalıcı olarak yaralamış

Sette meydana gelen yaralanmalara ek olarak, tüm setin alev almasından sonra çekimler de iki ay ertelendi.

Yönetmen William Friedkin, 'Bir gün sabahın dördünde bir prodüksiyon müdürü beni aradı ve 'Bu sabah işe gelme zahmetine girme. Set şu anda biz konuşurken yerle bir oluyor' dedi' diyor. Söz konusu yangın, filmin kapalı alan setlerinin çoğunu yok etti, ancak şaşırtıcı bir şekilde Regan'ın tüm şeytan çıkarma sahnelerinin çekildiği yatak odasını mahvetmedi. Friedkin, 'Bütün film boyunca bir tür kötü karma olduğunu düşündüğüm tek şey buydu,' diyor. Çekimler devam etmeden önce, set için dua etsin diye bir rahip bile getirilmiş.

Friedkin filme daha ne katılabilirim diye düşünürken New York Üniversitesi'nin radyoloji laboratuvarın gitmiş ve burada anjiyogramları gözlemlemiş.

Orada kan sıçramasını tanık olan Friedkin, anjiyogramı filmde öne çıkarmanın mükemmel olacağına karar verdi ve laboratuvar çalışanlarına filmde görünmek isteyip istemediklerini sordu. Oynamayı kabul eden çalışanlardan biri Paul Bateson'dı. Filmde rol almasından 5 yıl sonra Bareson'ın gazeteci Addison Verrill cinayetiyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. Daha sonra Bateson'ın Manhattan'ın Greenwich köyünde altı eşcinsel erkeğin cinayetinin arkasındaki seri katil olduğu düşünüldü ancak kendisine hehangi bir suçlamada bulunulmadı. Bateson'ın hikayesi Friedkin'in bir sonraki filmi olan Cruising'e ilham verdi ve aynı zamanda Mindhunter'ın da bir bölümünde de yer verildi.

The Exorcist filmi 1973'te gösterime girdiğinde, hızla zamanın en çok hasılat yapan filmi oldu.

Seyirciler sinemaya akın etse de, bazı sinemaseverlerin filme fiziksel tepkiler verdiği ve salonda bayılma ve kusma şikayetlerinin ortaya çıkmaya başladığı öne sürüldü. Bir haber sitesine göreyse, bir kadın filmi izlerken düşük yaptığını iddia etti. Tüm bunların sonucunda Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde film yasaklandı.

6. Carrie (1976)

Sissy Spacek, Carrie'yi çekerken, telekinetik güçlerini kullanarak sınıf arkadaşlarından intikam alan kız rolünü başarılı bir şekilde canlandırmak için yöntem oyunculuğunu benimsemeye karar verdi. Carrie'nin balo kraliçesi olarak taç giydikten sonra domuz kanına bulandığı filmin ikonik sahnesini çekmek için Spacek üç gece kanlar içinde uyudu! Filmde yer alan bir diğer aktris P.J. Soles'in açıklamasına göre, Spacek Culver City'deki MGM Stüdyolarının arkasına bir karavan çekmiş ve üç gün boyunca o kanda uyumuş. 'O yapışkan, iğrenç şeyin içinde uyumak istemen harika,' dedim. O da 'Karakterle eşleşmeliyim, harika görünmesini istiyorum' dedi.' diyor.

7. The Poltergeist (1982)

The Poltergeist üçlemesinin kadrosu, çekimler sırasında gerçek insan kalıntılarından yıkıcı ölümlere kadar pek çok şeyle uğraşmak zorunda kaldı. Ailesine işkence eden bir dizi paranormal olayla uğraşan bir anneyi oynayan JoBeth Williams'ın filmde kemiklerle dolu bir yüzme havuzuna düştüğü bir sahne bulunuyor. Sonradan öğreniyoruz ki bu kemikler çekim için hazırlanmış yapay kemikler değil, hepsi birer gerçek insan kemiği! Williams, 'Masumiyetim ve saflığımla bunların gerçek iskelet olmadığını varsaydım. Onların plastik veya kauçuktan yapılmış sahte iskeletler olduğunu düşündüm ve ben de ekiple aynı anda kauçuktan iskelet yapmak çok pahalı olduğu için gerçek iskelet kullandığımızı öğrendim.' diye anlatıyor bu talihsiz olayı. Oyuncular, insan kemiklerinin kullanımına karşı temkinli davranmışlar ve devam filminin çekimleri başlamadan önce de bir şeytan çıkarma gerçekleştirmişler.

Serinin ilk filmi vizyona girdikten sonra, ailenin en büyük kızını oynayan görselde gördüğünüz genç kız Dominique Dunne, eski erkek arkadaşı tarafından boğularak öldürüldü.

Dunne hayata gözlerini yummadan önce beş gün boyunca yaşam destek ünitesindeydi. Öte yandan ilk filmde rol aldığında henüz altı yaşında olan Heather O'Rourke de sağlık sorunlarıyla uğraşıyordu. 1987'de Crohn hastalığı (bir tür bağırsak hastalığı) teşhisi kondu ancak bu yanlış bir teşhisti. O'Rourke bir yıl sonra hastalandı ve grip olduğu düşünüldü ancak ertesi gün kalp krizi geçirdi. Yakındaki bir hastaneye kaldırıldı ve orada ameliyat esnasında hayatını kaybetti.

8. The Birds (1963)

Alfred Hitchcock'un The Birds ve Marnie filmlerinde rol alan Tippi Hedren, yönetmenin ona karşı korkutucu hale gelen garip bir takıntısı olduğunu söylüyor. The Birds filminde rol aldıktan sonra, Hitchcock'un Hedren'i cinsel olarak taciz etmeye başladığı iddialar arasında. Hitchcock'un asılmalarını reddetiğinde ise Hitchcock'un ona işkence etmeye başladığını söylüyor. Örneğin, filmin can alıcı sahnelerinden birinde Hedren'in karakterinin düzinelerce kuş tarafından vahşice gagalanıyor ve saldırıya uğruyor. Hitchcock bu sahnede mekanik kuş kullanılacağına söz vermiş. Ancak bu sahnenin çekildiği ilk gün, ekipten biri Hedren'i kenara çekerek mekanik kuşların çalışmadığını ve bunun yerine gerçek kuşları kullanacaklarını söylemiş!

Hedren o günlere geri döndüğünde, sahneyi çekerken sonraki beş gün boyunca kuşlar tarafından işkence gördüğünü anlatıyor.

Çekim ekibi kuşları doğrudan ona doğru fırlatmış. 'Vahşice, çirkin ve acımasızdı.” diyor o anlar için. Sahne çekiminin son gününde Hedren'in kostümüne kuş bile bağlandı. Bir noktada, kuşlardan biri Hedren'in gözüne çok yakın bir yeri tehlikeli bir şekilde gagaladı ve da oyuncu için bardağı taşıran son damla olduve Hitchcock'a canlı kuşlarla işinin bittiğini söyledi. Hatta bir doktor Hitchcock'a kuşların yarattığı travmanın geçmesi için kadına en az bir hafta vermesi gerektiğini dahi söyledi ki Hitchcock bu talebi direkt reddetti.

9. The Craft (1996)

The Craft'ı çekerken yapımcılar filmi yeterince doğru yapabilmek adına gerçek bir cadı tutmaya karar verdiler. Pat Devin de filmde gösterilen Wiccan büyülerinin mümkün olduğunca gerçek olmasını sağlamak için ekibe katıldı. Bir kumsalda geçen ritüel sahnelerden birini çekmeden önce, yapımcılar gelgitin sahneyi etkilemeyeceğinden emin olmak için park bekçileriyle görüştü. Her şeyi ayarlamalarına rağmen, yönetmen Andrew Fleming, dalgaların gizemli bir şekilde ortaya çıktığını iddia ediyor. Fleming, 'Kızlar büyüleri başlattığında dalgaların ortaya çıkması garip bir şeydi' diyor. Diğer oyuncular ise çekim süresi boyunca garip bir beyaz baykuşun onları farklı yerlere kadar takip ettiğini söylüyor.

10. Rosemary's Baby (1968)

Rosemary's Baby, Vanity Fair tarafından 'şimdiye kadarki en lanetli film' olarak adlandırıldı. Şeytan bir bebeğe hamile olan bir kadını konu alan film yayınlandıktan sonra eleştirmenlerden iyi bir not aldı. Ancak oyuncu kadrosu ve ekibin birçok üyesi, bazıları filmdeki olaylara benzeyen, ürkütücü olaylarla karşılaştı. Filmin müziğini yapan bir caz piyanisti olan Komeda, bir partideyken pencereden düştü ve 1969'da ölmeden önce dört ay komada kaldı. İşte tam da bu işin şaşırtıcı kısmıydı çünkü filmde Rosemary'nin arkadaşı da bu şekilde ölüyordu!

Nisan 1969'da, filmin yapımcılarından William Castle, böbrek taşı problemi yaşamaya başladı.

Bu rahatsızlığı için hastaneye kaldırıldıktan sonra halüsinasyon görmeye başlayan Castle, iddialara göre 'Rosemary, Tanrı aşkına, bırak bıçağı!' diye bağırıyordu! Castle'ın sağlık durumu iyi giderken, başka bir Hollywood hiti daha yapamadı.

Yönetmen Roman Polanski, filmi çekerken aktör Sharon Tate ile evlendi.

İddiaya göre Tate, filmde başrol olarak rol almak istedi, ancak Polanski onun yerine Mia Farrow'u seçti. Tate'i fise filmdeki bir parti sahnesinde görebiliyoruz. Filmin çekimleri esnasında Tate okültizme (din ve bilimin kapsamı dışında kalan doğaüstü inançlar ve uygulamalar bütünü) ilgi duymaya başladı. Polanski, hamile olan Tate'i en son 1969 yılının Temmuz ayının sonlarında gördüğünü söyledi. 8 Ağustos'ta Tate ve çiftin doğmamış oğlu ise Manson ailesinin üyeleri tarafından öldürüldü.

Tate'in cinayeti ile de Rosemary's Baby filmi arasında bazı benzerlikler dikkat çekiyor.

Manson ailesi o dönem pek çok cinayet işliyordu. Bir iddiaya göre bu tarikatı kuran ve cinayetlerden sorumlu olan Charles Milles Manson'ın işlediği cinayetler The Beatles'ın White Album adlı albümlerini yazdıkları ve filmin başrol oyuncusu Mia Farrow'un da katıldığı bir transandantal meditasyon kursuyla bağlantılıydı. Çünkü seri katil Manson, The Beatles'ın kendisiyle özellikle White Album'de yer alan şarkı sözleri aracılığıyla iletişime geçtiğine inanıyordu. Filmin başrolü Mia Farrow'un Manson'ı cinayet işlemeye teşvik eden albümün yazıldığı meditasyon kursunda bulunması sizce de ilginç bir tesadüf değil mi? 

Bir diğer tesadüf ise 1980'de John Lennon, New York'ta bir apartman olan Dakota'nın dışında öldürülmesi ve burasının da Rosemary's Baby filminin çekildiği yer olmasıydı.

11. The Amityville Horror (2005)

Son olarak, The Amityville Horror'ın filminin yeniden çekilen versiyonunun çekimleri sırasında Ryan Reynolds ve diğer ekip üyeleri, her sabah saat 3:15'te gizemli bir şekilde uyandıklarını bildirdiler. Gerçek bir hikayeyi anlatan bu filmde Reynolds, birkaç yıl önce tüm ailesini o evde öldüren Ronald DeFeo Jr.'ın ruhunun ailesine musallat olduğunu iddia eden George Lutz'u canlandırıyor. DeFeo bu cinayetleri sabah 3:15'te işlemişti ve gerçek hayattaki Lutz da her gün gizemli bir şekilde o saatte uyandığını iddia etti.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

İzleyenlerin Bayılıp Kusmasına ve Sinemayı Terk Etmesine Neden Olan Birbirinden Rahatsız Edici Filmler
Rahatsız Edici Sinematografisiyle İzlerken Midenizin Bulanacağı Birbirinden Korkunç 25 Film
İkonik Filmlerin Kamera Arkasında Yaşanan Şaşırtıcı Hikayeler Tüm Bakış Açınızı Değiştirecek

Popüler İçerikler

Tebliğciler Yine Ortaya Çıktı: Bu Kez Milli Piyango Bileti Satıcısını Taciz Ettiler
İstanbul Boğazı'nın En Pahalı Yalısında Fiyat Güncellemesi: Değeri Tam 120 Milyon Euro
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
YORUMLAR
10.11.2022

Bu söylentiler olmasa korku filmleri yeterince çekici olmazdı :)

Harika bir içerik olmuş 👏🏻

11.11.2022

ugurcan

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ