Greta Thunberg’in bireysel bir okul greviyle başlattığı hareket, kısa sürede milyonlarca genci sokaklara taşıdı. Burada önemli olan, bir bireyin cesaretinin küresel ölçekte kolektif bir harekete dönüşmesiydi. Gençler, çoğunluğun sessizliğine karşı kendi seslerini yükseltmeyi seçtiler. Bu örnek, radikal karar alma kapasitesinin toplumsal dönüşüm yaratabileceğini gösteriyor. Ancak bu tür girişimlerin sürdürülebilir olması için gençlere yalnızca cesaret değil, aynı zamanda kurumsal destek ve kültürel meşruiyet de sağlanmalı. Aksi halde bireysel kıvılcımlar, toplumsal yangına dönüşmeden sönüp gidiyor.
Toplum olamamanın anatomisini çözmek için üç boyutlu bir analize ihtiyaç var. Kültürel boyut, sorgulamanın hoş görülmediği, farklı düşünmenin bastırıldığı ortamları işaret ediyor. Kurumsal boyut, standartlaştırıcı eğitim sistemini ve bireysel farklılıkların törpülenmesini kapsıyor. Teknolojik boyut ise dijital dünyanın hız, tüketim ve yüzeysellik dayatmasını öne çıkarıyor. Bu üç boyutun kesişiminde yetişen gençler, karar verme süreçlerinde çoğunlukla edilgenleşiyor. Onları radikal karar alabilen bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak, bu üç baskıyı da sorgulamak ve yeniden yapılandırmak zorundayız.
Asıl mesele, sayısal çoğunluğun yarattığı kalabalıklar ile değerler etrafında örgütlenen toplum arasındaki ayrımı idrak edebilmektir. Kalabalık, rastlantısal bir yakınlıktan ibarettir; aynı mekânda, aynı gündemde yahut aynı ekranda buluşanların tesadüfi kümelenmesidir. Oysa toplum, bireylerin özgür iradesiyle seçtiği bir ortaklıktır; krizlere, çatışmalara ve belirsizliklere rağmen devam edebilen bir bütünlüktür.
Bu yüzden toplum olmak, yalnızca birlikte yaşamak değil; birlikte anlam üretmek, birlikte sorumluluk almak ve birlikte geleceği kurma iradesi gösterebilmektir.Eğer genç kuşakları sürekli olarak güvenli alanlarda tutar, hata yapma ihtimalinden uzaklaştırır ve eleştirel düşünme cesaretini törpülersek; geriye yalnızca birbirine benzeyen, risk almaktan kaçınan kalabalıklar kalır. Oysa kalabalıklar, ilk kriz anında çözülür; toplumu ayakta tutan ise bireylerin özgürce aldığı kararların ortaklaşa biçimde süreklilik kazanmasıdır. Bu nedenle gençlere kazandırılması gereken en temel beceri, 'radikal karar alma yetisi'dir. Radikal karar, rastgele bir başkaldırı değil; tarihsel sürekliliği kırıp yenilikçi bir yol açabilme kudretidir.
Unutulmamalıdır ki bireysel cesaret olmadan toplumsal cesaret inşa edilemez. Toplumsal dönüşümün motoru, daima kendi özgürlüğünün farkında olan ve bu özgürlüğü ortak iyinin hizmetine sunabilen bireyler olmuştur. Gençlerin hata yapma özgürlüğü, eleştirel sorgulama alışkanlığı ve risk alabilme kapasitesi, yalnızca onların kişisel geleceğini değil, toplumun varlık koşullarını da belirleyecektir. Gerçek bir toplum, işte bu cesareti içselleştirmiş bireylerin omuzlarında yükselecektir.