1861 yılında, bazı İngiliz gezginler Kenya'nın Viktorya Gölü yakınlarında yetişen vahşi kahve bitkilerinin yapraklarında ufak lekeler halinde bir takım mantarlara rastladılar. Takip eden 10 sene içinde bu mantarların başlarına büyük bela açacağından haberleri yoktu tabii.
Sonradan adına 'kahve pası' anlamına gelen Hemilia vastatrix denen bu mantar o kadar büyük bir zarara sebep oldu ki, kahve üreticileri Seylan gibi kimi bölgelerde tümüyle çay üreticiliğine geçmek zorunda kaldılar. (Ceylon turist çayı dediğimiz.)
Takvimler 1898'i gösterdiğinde Belçika Kongo'sundaki bahçe uzmanları, kahvenin yakın bir akrabası olan ancak daha dayanıklı, daha hızlı büyüyen ve arabica kahveden daha verimli olan bir tür keşfettiler: Coffea canephora yanirobusta.
Robusta'nın yukarıda saydığım avantajlarının yanında bir takım dezavantajları da vardı. Kavrulmuş robusta çekirdeğinin aroması genelde daha zayıf ve acımsı olmakla birlikte, içerdiği kafein oranı oldukça fazlaydı.
Üretimi daha zahmetsiz ancak gastronomik açıdan daha alt seviyede olan bu çekirdekler, o günden bu yana daha pahalı olan arabica çekirdeklerle birlikte çeşitli harmanlarda kullanılır.