Kafka okumalara doyamayanları bu içeriğe alalım! Daha fazla Kafka eseri okumak istiyor ama doğal olarak yeni Kafka kitapları bulamıyor olabilirsiniz. İşte bu aşamada tıpkı Kafka gibi yazan, Kafka'nın o farklı dünyasına bizi davet eden Kafkavari romanlar imdadımıza yetişiyor!
New York sokaklarında sizi bir yolculuğa çıkaran Holden Caulfield ergenliğin ilk yıllarına farklı bir ton ile yaklaşıyor. Asiliğini dışarıya vurma sürecine birebir tanık olduğumuz bu kitapta Salinger'ın kendine has tarzı ön plana çıkarken Holden Caulfield'ın hikayesine, düşüncelerine ve kaygılarına da dahil oluyoruz.
Bir köyde oldukça mütevazi bir hayat sürdüren Tetsuya aslında ülkenin en mahir okçusudur. Marangozluk yapan Tetsuya'nın hayatı ülkeye meydan okumaya gelen başka bir okçu ile değişir. Tetsuya kendisine yapılan meydan okuma teklifini kabul ederek okçuluğun felsefesini köyden birine aktarırken okçuluğu da anlatır.
Hem Amerika hem de dünya edebiyatına yön veren Edgar Allan Poe'nun biraz karamsar dünyasına tanık olduğumuz Morgue Sokağı Cinayetleri iki kadının sıradışı bir şekilde öldürülmesi üzerine odaklanıyor. 19.yüzyılda Paris'te öldürülen iki kadının cinayetlerini çözmeye çalışan Aguste Dupin’in analitik zekası ile cinayetlere dahil olma fırsatı yakalıyorsunuz.
Zengin bir düşünce yüküyle yazılmış olan Düşüş, bizi Albert Camus ve düşüncelerinin dünyasına davet eder. Çağdaş dünyayı derinlemesine sorgulamaya iten Düşüş'te sorumluluk taşıyan bireyin düşüncelerine, beklentilerine, umutsuzluklarına dahil oluruz. Eski bir avukat olan Jean-Baptiste Clamence'ın hikayesi ile bizi düşünmeye sevk eder.
Karanlık ve tuhaf tarzı ile öne çıkan Alfred Kubin'in tek romanı olan Diğer Taraf farklı bir distopya sunuyor. Bilimsel ilerlemelerden haz etmeyen Claus Patera kendisine bir rüya ülkesi kurar. Rüya ülkesine sadece seçili kişiler davetle gelir. Davetle gelen kişiler arasında bulunan Patera'nın arkadaşı da eşi ile birlikte rüyalar ülkesine gelir. Münihli bu misafirin hayatı ülkeye geldikten sonra kabusa dönüşür.
Oldukça ünlü bir piyanist olan Ryder bir performans için Avrupa'ya gelir. Fakat hatırladığı tek şey birkaç gün sonra bir performansının olduğudur. Farklı bir dünyanın içine giren Ryder, saatler sürecek bir sohbeti sadece 3 dakika içerisinde yapmasını veya çok uzak noktadaki bir yere hızlıca gitmesini bir türlü anlamlandıramaz. Sürreal bir dünyaya savrulan Ryder sonradan bu konserin hayatının en önemli performansı olduğunu hatırlar.
1970 yılında kendine has tarzı ve yaşam biçimi ile öne çıkan dedektif Doc Sportello'nun kapısı bir gün çalınır. Eski sevgilisi Doc'tan yardım isteyince Doc da bu teklifi kabul eder. Oldukça dolambaçlı bir hikayeye dahil olan Doc'un peşinde olan hem aktör hem polis olan Kocaayak Bjornsen ise işleri daha da karıştırır.
Haruki Murakami'nin büyükler için yazılmış bir masalı olan Tuhaf Kütüphane yalnız bir çocuk, gizemli bir kız ve Koyun Adam'dan oluşan hikayede kütüphanede geçen hikayelere ve yazılmış satırlara odaklanılıyor. Farklı bir dünyaya adım atmanızı sağlayacak Tuhaf Kütüphane'nin mistik havası ile Muırakami'nin kalemi ile tanışıyorsunuz.
Bir ağustos gününde bir adamın usulca ortadan kaybolmasına odaklanan Kumların Kadını fantastik ve kapalı bir hikaye sunuyor. Böcek toplamak için şehrin biraz dışına giden bir adam kumların hükümdar olduğu, kumların her şeyi etkilediği bir yerde bulur kendini. Göz alabildiğince uzanan kumlar arasında kendini çaresiz hisseden adam ve köylülerin kum ile başa çıkış hikayesine korkutucu ve büyüleyici bir şekilde yaklaşılıyor.
Düş dünyası ile kabusu harmanlayan Anna Kavan, Buz'da gerçekdışı bir hikaye sunuyor. Düşler ile alegorilerin birbirine geçtiği bilimkurgu romanında Kafka'nın kız kardeşi olma ünvanını gözler önüne seriyor. Karakterlerin isimsiz olduğu Buz 'da isminin önemli olmadığı ülkelerden geçilir. Anonim ülkelerden geçilirken rastlantısal olaylara odaklanılır.
Genç teğmen Giovanni Drogo Bastiani Kalesi'ne gittiğinde içini büyük bir sıkıntı kaplar. Daha ilk görev yeri olan bu kaleyi terk etmek isteyen teğmen kendisine buraya dayanmak için 4 ay verir. Alışkanlıklar, rutinler ve askerlik gururu teğmeni orada tutar. Kendine verdiği 4 ay yıllara dönüşür. Çölün ve kalenin dünyasına kendini kaptıran teğmen hayatın anlamını sorgulamaya başlar.
İnsan olmanın ikilemini anlattığı İnsan Olmak kitabında Engin Geçtan geçen yüzyıllara rağmen insan olmanın şu anda daha önemli olduğuna değiniyor. Kirpiler üzerinden örnekleme yaptığı kitabı şu cümlelerle tanımlıyor:
''Çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.'
Güzel kitaplar.