Yaşadığımız dönemde aynı anda düşünmemiz gereken birçok şey var. Fakat bazılarımızın düşünmesi gereken çok fazla şey var. Bu durum maalesef bir noktadan sonra günlük hayatın zorlaşmasına da sebebi olabiliyor...
Yaşadığımız dönemde aynı anda düşünmemiz gereken birçok şey var. Fakat bazılarımızın düşünmesi gereken çok fazla şey var. Bu durum maalesef bir noktadan sonra günlük hayatın zorlaşmasına da sebebi olabiliyor...
Oysa üzgün falan değilsiniz, sadece yan masadaki adamın ne içtiğini düşünüyor olabilirsiniz ya da sabah Eylem’in size neden selam vermediğini. Fakat sizin ortamdan kopuk, başka dünyalarda gezinen bu halleriniz insanlarda sanki sizde bir sorun olduğu düşüncesini doğurur. Üzgün falan değilsiniz, sadece düşünüyorsunuz hepsi bu.
Sürekli olarak bu dalgın hallerinizden dolayı birilerinden özür diliyor, aslında öyle olmadığınızı, davranışlarınızın o kişiyle bir alakası olmadığını izah etmek zorunda kalıyorsunuz. İnsanlar neden bu kadar alıngan yahu?
Çünkü kafanız sürekli başka yerde, sürekli susuyorsunuz ve mimikleriniz konuşulan konuya uyum göstermiyor. Hal böyle olunca karşınızdaki insanlar bu sessizliği kendilerine karşı takınılan bir tavır olarak algılama eğiliminde oluyor. Oysa alakası bile yok ama nasıl anlatacaksın?
“Kafasında kuruyor” lafı hiç kimseye yakışmıyor, size yakıştığı kadar. O kadar çok düşünüyor, bir olaya o kadar farklı açılardan yükleniyorsunuz ki sonunda elinizde başta olmayan bir problem kalıyor. Yaşadığınız çelişkiler, kendinizle kavgalarınız size hep sorun olarak dönüyor.
Bu kısır döngüyü bir noktadan kırıp atmak gerek, farkındasınız ama düşünmekten buna vakit bulamıyor olabilirsiniz. Çok düşünmek sorun yaratıyor ve çok düşündüğünüz için bu sorunları çözemiyorsunuz, harika değil mi?
Kendinize kaç kere “Aa ben bugün yemek yemeyi unuttum” dediniz? Bu daha sık olmaya başladı değil mi? Biri gelip hadi yemek yiyelim demese aklınıza yemek yemek dahi gelmeyecek noktaya geldiniz. Hatta bazen öyle oluyor ki sizi geren, sohbet etmekten hoşlanmadığınız insanlarla yemeğe çıktığınızda içinize dönmeyi tercih ediyor ve yemekten uzaklaşıyorsunuz. Anca yarısı yenmiş kaç tabak kalktı masadan kim bilir?
Sürekli yorgun görünmenizin, uykunuzu bir türlü alamamanızın, erken yatsanız bile sabahları yorgun kalkmanızın sebebi bu aslında. Çoğu zaman depresyonda olduğunuzu, tükenmişlik sendromu yaşadığınızı düşünebilirsiniz, ama sizin gerçek probleminiz çok düşünüyor olmanız, hem de her şeyi!
Çünkü boş bakıyorsunuz. İnsanlarla konuşurken kulağınız orada ama beyniniz başka yerde. Bu boş bakışlar insanlarda rahatsızlık uyandırıyor ve sizin onları yargıladığınızı düşünmeye sevk ediyor. Haksız da sayılmazlar, insanların ne söylediğine kulak vermeye çalışın.
Sizi yakından tanıyan insanlar bile sessizliğinize, dalıp gitmelerinize alışamamışken yeni tanıştığınız birinin sizin hakkınızda olumlu şeyler düşünmesi maalesef imkansız gibi. Hele bi de iş görüşmelerini düşünün…
Çünkü insanlarla kaynaşmayı, sohbet başlatmayı, süren bir sohbete dahil olmayı bilmiyorsunuz ya da bunu istemiyorsunuz. Kendinize kalmak, kendi içinizde sohbetler etmek daha tatlı geliyor. Böyle böyle iyice içine kapanık, asosyal biri olup çıktınız. Arkadaşlarınız artık “o gelmez” diye sizi gittikleri yerlere çağırmayı bırakacak haberiniz olsun.
Daha sosyal ilişkilerinizi bile doğru düzgün yürütemezken ekip çalışmasına dahil olmak sizin için bir kabus. İş ilanlarında “ekip çalışmasına yatkın” ifadesini gördüğünüzde bile tüyleriniz diken diken oluyor. Siz yalnız kovboysunuz, öyle olmanız gerekir diye düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Bu kendinizi açmanız için bir fırsat olabilir, lütfen değerlendirin.
Eğer insanlarla yüz yüze değilseniz, onları dinlemek zorunda değilseniz kendiniz olabiliyorsunuz. Çünkü burada konuşmak zorunda değilsiniz, yazarak kendinizi çok daha rahat ifade edebildiğiniz bir gerçek. Bunu bile yakın arkadaşlarınız sizinle bir kahve içip konuşmak yerine WhatsApp’tan yazmayı tercih ediyor. Çünkü sorunlarına bu şekilde bir çözüm bulacağınızı, onları dinleyeceğinizi biliyorlar. Ne yapalım siz de böylesiniz işte.
Abi, şu şu şu maddeye katılıyorum diyecektim en başta, için işinden çıkamadım hepsinin altına imzamı atarım. Kafamın doluluğundan yemek yemeyi kaç kez unuttum, karşıdaki insanlar sürekli kendilerini yargıladığımı düşünüyor alakası yok çoğu zaman, hatta bu yüzden çok sıkıntı yaşadım. Şu lafı çok duydum: "seni tanımadan önce havalı, burnu havada biri falan zannediyordum alakan yokmuş çok samimisin", kaç arkadaşım söyledi bunu. Yorgun uyanmadığım gün yok. Niye üzgünsün sorusunu çok çok çok duydum, üzgün falan değilim sadece düşünüyorum kardeşim ya.
Ekip çalışması da ayrı, bireysel çalışma da ayrı bela. Yin-yang misali. Her ikisinin de kötü ve iyi tarafı var. Bireysel çalışsam rahat rahat işimi tıkır tıkır görürüm ama şayet sunum olacaksa kürsü başında sincap gibi kalır, telaşa ve heyecana gömülürüm. Toplu olsak da çekingenlikten fikrimi söyleyemeyip çekinirim ve başkalarının belirlediği paragrafı ezberlemeye koyulurum ama sahnede 5 - 6 kişi olduğumuz için de sahne korkusu arka planda kalır. Olay bu. Aynı şu anda bunları nasıl yazıyorsam, internette milletle de böyle rahat konuşuyorum ama sınıfta ketum, ahraz bir varlık kesiliyorum. Gerçi konuşsam da iplemeyecekleri tutuyor ama neyse. En gıcık olduğum şeylerden birisi de; insanların çok da matah bir şeymiş gibi çekingenliğimi yüzüne vurması. Mesela ilkokulda tahtaya kalkıp bir soruyu, sessiz kalmayıp hemen cevapladığımda hoca ''Vay! ilk defa susmayıp hemen cevap verdi, alkışlıyoruz Onur'u!'' dedi ve sınıf alkışladı. Hocam yaptı bunu hocam! Bazen birçok insandan nefret ediyorum.
Neredeyse her madde bizzat bana şayan. Yine uzun yazacağım şimdi de içim dolu be abicim. Yıllarca ailem bile yeri geldiğinde sessizliğimden kişisel bir problem yarattı ve bazıları da gelip sorgulamadı bile. Çocukluğumdan beri içine kapanıklık ile savaşan birisiyim ve bir ben onu yeniyorum, bir o beni. Çekingen olduğum için insanlarla konuşamıyorum ve ben, insanlardan iletişim beklerken onların bana 'ne havalı, snop, artist, itici birisi' deyişine şahit oluyorum ya da öyle hissediyorum. Çekingenliğimi kırıp insanların içine girsem de bu sefer onlar bana pas vermiyor. Beni çoktan havalı bellediklerinden midir yoksa normal olduğumda hevesleri bittiğinden midir bilmem ama başka zaman da 'Sen niye hiç konuşmuyorsun' diye yanıma gelmeyi de biliyorlar.