Umut Nur Sungur Yazio: Kadın ve Şiddet Bağlamında Sanatın Duyarlılığıyla Farkındalıkla Yaşamak

Dünyada her yıl bir milyondan fazla kişinin şiddet nedeniyle yaşamını yitirdiğini biliyor muydunuz?

Bir o kadar insan şiddet nedeniyle sakatlanmakta, daha fazlası ise ruhsal olarak onarılması güç yaralar almakta.  DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından yayınlanan küresel tahminler dünya genelinde;

  • Kadınların yaklaşık 3'te 1'inin (%35) yaşamları boyunca ya fiziksel ve/veya cinsel şiddet maruz kaldığını,

  • 18 yaşından önce evlenmiş yaklaşık 650 milyon genç kız çocuğu olduğunu,

  • 15-49 yaşları arasındaki en az 200 milyon kadın ve kız çocuğunun “sünnet”edildiğini,

  • Yaklaşık 15 milyon ergen kızın (15 ila 19 yaşları arasında) hayatlarının bir aşamasında cinsel şiddete maruz kaldığını bildirmektedir.

Bizler günlük yaşamımızda şiddet olduğunun bile farkında olmadığımız birçok tutum ve davranışla karşılaşıyoruz. O zaman neyin şiddet olduğunu çok iyi tanımlamalıyız. Şiddet; bireyin fiziksel, cinsel, duygusal veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da temel özgürlüklerin engellenmesini ya da ihlal edilmesini de içeren, fiziksel, cinsel, duygusal, sözel veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.

23 Ağustos 2020 tarihinde onedio.com’da Prof. Dr. Uğur Batı ve Prof Dr. Mehmet Sungur’un “Şiddet Hakkında Her Şey” başlıklı kadına yönelik şiddeti enine boyuna konuştukları yayından sonra ben de ”Sanat-Kadın-Şiddet” üçlemesi üzerine bir yazı yazmaya karar verdim. Bu üçleme hakkında yazmaya bugün karar vermiş olsam da aslında 1 yıldan uzun bir süredir kadın ve kadına yönelik şiddet üzerine, aslında kadına dair her şey üzerine, farkındalık yaratmak ve kendi bakış açımı aktarmak için yağlıboya çalışmalar yapmaktayım.

Ben de bir kadın olarak dünyanın her yerinde kadınların kaçınılmaz olarak maruz kaldığı birçok farklı sorunlara dikkat çekmek için sanatın dilini kullanarak tablolarım aracılığıyla farkındalık yaratmak istedim. Kadınların düşüncelerini, duygularını, deneyimlerini yansıtmak istedim ve hepimizin yeniden düşünmeye itmek, empati kurmayı hatırlatmak ve sanat izleyicisi ile bağlantı kurmak istedim. Ben sanat eserleri aracılığıyla başkalarının hayatlarını, yaşantılarını, duygularını daha iyi anlayabileceğimizi, kelimelerle söylenemeyenleri ifade edebildiğimizi düşünüyorum. Şiddete, haksızlığa, adaletsizliğe karşı sesimizi kısmayalım. Eğer tanık olur ve eyleme geçmezsek biz de yanlışın bir parçası oluruz.

Hiçbir neden şiddete uğrayan kadının acısını dindiremez, açıklayamaz.

Psikiyatr Mehmet Sungur her zaman şiddetin öğrenilmiş bir davranış olduğunu ve bu yanlış öğrenmenin düzeltilebilmesinin mümkün olduğunu söyler. Bizler neyin şiddet olduğunu, şiddetin bir suç olduğunu, şiddete tolerans gösterilememesi gereğini ne kadar çok konuşur, yazar, çizersek bu konudaki farkındalığın artmasına ve şiddetin önüne geçilmesine o kadar katkıda bulunabiliriz.

Şiddetin neden olduğu travmadan doğan fiziksel ve duygusal tepkilerle başa çıkabilmek için hepimizin kendine göre faklı yöntemleri vardır.

Fransız şair ve sanat eleştirmeni Charles Baudelaire’e göre acı, soyluluğun olduğu kadar yaratıcılığın da gereğidir.Acının yaratıcılığı tetiklemesi gibi, yaratılan eserin de birey üzerinde bir iyileşme sağladığını söyleyebiliriz. Yani bu döngü içinde sanat acımıza merhem olurken, acı sanatı ve yaratıcılığı besleyebilir. Yaratıcı dışavurum şiddete maruz kalmış kişilerin hayatlarının kontrolünü yeniden ellerine alabilmeleri, güçlü yanlarını yeniden ortaya çıkarabilmeleri, yaşam deneyimlerinde anlam bulmaları için bir yol olabilir.

Acı ve olumsuz yaşantılar ardından gelebilecek büyümeyi ve iyileşmeyi hızlandırabilecek önemli bir araç olan sanat, yaşamdan haz alınmasını da sağlar. Peki yaratıcılık, bizlerde oluşturduğu haz kadar güç de verebilir mi?

Sanatın iyileştirici yönüne vurgu yapan bir araştırmayı paylaşmak istiyorum sizlerle. Bu araştırmaya göre travmatik anılar beynimizde sözel bellek yanı sıra sözel olmayan bir bellekte (geçmiş olaya ait görüntüler, sesler, kokular) oluşturur. Sanat bu sözel olarak ulaşılmakta güçlük çekilen duygusal travmatik anılara ulaşılmasında önemli bir aracı olabilir. Sanatsal etkinliklerde (ister izleyici olarak, ister yaratım sürecinde bulunarak) yer almanın stres, çökkünlük gibi yakınmaları azalttığını, duygularımızı, ruh halimizi ve psikolojik durumumuzu olumlu yönde etkilediğini söylemek yanlış olmaz.

Görsellik kelimelerle aktarılmakta güçlük çekilen baskılanmış duygusal yaşantıların ifade edilebilmesinde çok değerli olabilir.  “Bir resim bin sözcüğe bedeldir” denmesinin arkasındaki gerçek budur. Sizler de aynı fikirde misiniz?

Peki günümüze kadar geçen zamanda sanatçılar kadını ve şiddeti eserlerinde nasıl işlemişler birlikte bakalım mı, ne dersiniz?

20. yüzyıla kadar sanat eserlerinde kadın cinsel içerikli imgelerle temsil edilmiş ve çoğu zaman erkeğin kadına üstünlüğü yansıtılmıştır.

1970’lı yıllardan günümüze kadar feminist sanatçılar cinselliğin işlendiği, şiddetin eleştirilip, sorgulandığı çalışmalar yapmaya başlamıştır.

Günümüze geldiğimizde sanatçı Jenny Saville, tüm dünyada kadınlara dayatılan zayıf olma, genç ve güzel görünme olgusu bağlamında kadınların kendilerine yaptığı estetik şiddeti irdelemektedir “Fulcum” adlı eserinde.

Aynı şekilde Türk sanatçı Özüm Koşar’da “Cops Morcele” çalışmalarıyla estetik şiddeti eleştirmiştir.

Georgia O’Keefe ne kadar güzel ifade etmiş; “Başka bir şekilde söyleyemediğim – kelimeler ile ifade edemediğim- şeyleri renk ve şekillerle ifade etmenin yolunu buldum.” Sanatın ifade gücü kültürel, sosyal, ekonomik sınıfların ötesinde, herkesi kapsayıcı değil midir sizce de?

Georgia O’Keefe ilk evliliğinde maruz kaldığı duygusal şiddeti kadın bedeni ve çiçeklerin doğurganlığını özdeşleştirerek “Black İris III” isimli eseriyle tuvaline yansıtmıştır.

“Black İris III” (1926)- Georgia O’Keeffe

“Cut Piece” kendine özgü çalışmasında sanatçının kendisini cinsel bir nesne olarak sunarak cinsel şiddeti eleştirmiş ve izleyicisine sorgulatmıştır.

Bu eser toplumda kadına yönelik şiddetin boyutunu tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren ve böylesine yüksek tonda protesto eden performanslardan biridir.

Sanatın insanların duygularının ifade edilmesine aracılık etmesi 1990’larda özgürlük şarkıları ve savaş karşıtı posterlerin oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır. Aktivistler de kadına yönelik şiddetin durdurulmasına yönelik hareketlerinde sanatı farkındalık yaratmak için kullanmışlardır.  

Sanat kadınların deneyimlerini, acılarını, duygularını ve kadına yönelik şiddetin boyutunu aktarmak için kullanılabilecek çok güçlü araçlardan biridir. 1989 yılında MET’te (Metropolitan Sanat Müzesi) modern sanat bölümünde sergilenen eserlerin sadece %5’inin kadın sanatçılar tarafından yapıldığını biliyor muydunuz? Buna karşın müzede sergilenen nü eserlerin %85’inde kadın vücudu resmedilmiştir. Günümüzde kadının sanat dünyasında yerinin arttığı belirtilmektedir ancak hala eşit oranda sergileme ve temsil edilme konusunda ciddi eksiklikler olduğunu düşünüyorum.

InOtherWords ve Artnet News tarafından yapılan ortak bir araştırmaya göre, sanat sektöründe erkekler tarafından üretilen çalışmalar, kadınların ürettiğine kıyasla ezici bir şekilde daha fazla değer bulmaktadır. 2008 ile 2019 yılları arasında yapılan müzayedelerde sanat eserlerine 196,6 milyar dolardan fazla para harcanmış olup bu rakamın sadece 4 milyar doları, yani yaklaşık yüzde 2'si, kadınlar tarafından üretilen sanat eserlerine harcanmıştır. Oxford Üniversitesi'nde finans profesörü Renée Adams'ın 2017'de düzenli olarak galerileri ziyaret eden ve eser satın alan erkekler arasında yaptığı bir çalışma erkeklerin kadınlar tarafından üretilen sanat eserlerini daha az takdir ettikleri ve saygı duyduklarını ortaya koymuştur. (Bu araştırmada 2.000 erkek katılımcıdan bilgisayar tarafından üretilen ve rastgele olarak kurgusal erkek ve kadın sanatçı isimleri verilen resimlerine fiyat biçmeleri istenmiş ve katılımcılar, sürekli olarak kadın isimi taşıyan sanatçıların eserlerini daha düşük fiyatlandırmışlardır)

Artık kadına yönelik toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden gözden geçirilmesinin, cinsiyeler arasında eşit olanakların sağlanmasının ve kadına hak ettiği üretici rolünü olabildiğince geniş bir zeminde yer vermenin zamanı gelmiştir. Kadınlar bulundukları her ortamda olduğu gibi sanat dünyasında da sanatın dilini değiştirmiş ve böylelikle sanat daha duyarlı, renkli, hayatın içinden, kendini ortaya koyan ve alışılmışın dışına çıkan özellikler kazanmıştır.

Popüler İçerikler

Metin Akpınar'ın Kızı Duygu Nebioğlu Yine Ateş Püskürdü: "Birinci Bölüm Bitti, İkinci Bölüm Geliyor"
Skandal Bir Olayla Gündeme Gelmişti: Patiswiss'in Yeni CEO'su Belli Oldu
Fatih Altaylı'dan 'Restoran Boykotu' Tavsiyesi! 'Gerekli Bir Silahtır, Kullanıp Atılacak Bir Şey Değil'
YORUMLAR
22.09.2020

Korkunç tek dileğim bu acıların bitmesi kötülüğün azalması.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ