Kadın Erkek İlişkilerinin Fenomen Adamı Otisabi'nin Yaratıcısı Yılmaz Aslantürk'le Merak Edilenleri Konuştuk

Bir nesil onun maceralarıyla büyüdü, onun yaptıklarını ya da yapamadıklarını ders belleyip ilişkisinde ona göre davrandı. Kadın-erkek arasında yaşanan ikilemleri gerçeklikten kopmadan anlatan Otisabi'nin yaratıcısı Yılmaz Aslantürk'le bir araya geldik. Meraklısı için oldukça güzel bir sohbet çıktı ortaya...

Otisabi benim için ergenliğimden beri yeni sayısını heyecanla beklediğim mizah dergilerinin ilk önce en arkasını okutan, hikayesindeki başarısızlıklarını merak ettiğim ve kadın erkek ilişkisiyle ilgili aydınlanmalar yaşatan bir çizgi kahramanı oldu yıllardır. Çok uzun zaman sonra hayranı olduğum Otisabi’nin yaratıcısı Yılmaz Aslantürk’le ikimizin de ortak noktası olan Datça’da tanıştık, dost olduk. Yıllar içinde Yılmaz ve çok sevdiğim arkadaşım, sevgili eşi Ayşe ile tadına doyulmaz masalarımız, buluşmalarımız rutin hale gelmeye başladı. O sohbetlerin içinde o kadar kaybolmuşum ki, bir fenomen olan Otisabi’nin yaratıcısı ile röportaj yapmak bilmem kaç yıl sonra, daha yeni aklıma geldi. Ben de aklıma gelenlerin sadece bir kısmını sorup merak edenlere hizmette bulunayım dedim ve işte bu röportaj ortaya çıktı.

Nereden çıktı İstanbul’u bırakıp Datça’ya yerleşme fikri?

İstanbul’da tramvay vatmanı gibi olmuştum, hep aynı yoldan dergiye gidip geliyordum. Etkinliklere gidemiyor, arkadaşlarımla buluşamıyordum. Kelimenin tam anlamıyla gidemiyordum, trafik, park yeri, değnekçi gibi şeyler caydırıcı oluyordu. Yani İstanbul’un hiçbir avantajından yararlanamıyordum hatta ulaşamıyordum. Neden buradayım sorusu beynimin bir köşesinde bozuk floresan lamba gibi yanıp sönüyordu. TEDx konuşmacılarının dediği gibi birden “Ne yapıyorum burada?” deyip kalkıp gelmedim Datça’ya. Önce bir ev kiraladık kışın nasıl olduğunu denedik. Oluyormuş dedik hatta daha şahaneymiş dedik. 7 yıldır Datça’dayız.

Hiç özlediğiniz bir şeyler yok mu İstanbul’da?

Çok az, yok denecek kadar az. Zaten benim bıraktığım İstanbul ile şimdiki arasında çok fark var. Demografi epey değişmiş, daha sıkışık daha gürültülü yer olmuş, Karaçi’den biraz daha iyi durumda şimdilik. Amaçsız hızlı hızlı küçük gruplar halinde makas gibi dolaşan kibrit kafalı gençler var, hiçbir yerde oturup bir şeyler yiyecek paraları yok. Bir kızla tanışabilecekleri ortama giremedikleri için çok gerginler. Eskiden dört kişi Şahin’e binip dolaşırlardı onların karşı cinse ulaşma olasılığı daha yüksek bugünkülerden. Karşısındaki grup ise daha bol kıyafetler giymiş mimiksiz suratlarıyla ellerindeki karton kahve bardakları ile duruyorlar, evet bunlar duruyor ve beni niye uyandırdınız gibi etrafa bakıyorlar.

Kolay alıştınız mı Datça’daki hayata? Çünkü burada her şey son derece yavaş işler. Usta çağırırsınız, öyle hemen gelmez mesela. Var mı o sabır sizde?

Fazla bir beklentiyle gelmedim, istediğimde denize gireyim ve trafik olmadan gideyim yeter bana. Ama büyük şehirden gelip burada fren yapmak yani Egeli gevşekliğine alışmak biraz sürdü. Bir sabah su bitmişti damacana su söyledim ertesi gün öğleden sonra geldi ve “Neredesin yaa?” deyince “Getiridim ya!” diye tersledi. Su arıtma cihazı alarak bu arkadaşla yollarımızı ayırdım.

Ustalar konusunda çok doluyum hatta ustalarla maceralarımı çizip Instagram hesabımda paylaştım. Bazıları da bunları okuyup gelmek istemediler çizerim diye.

Ustaya para verip bekleyeceğime aletler aldım mesela bahçe çiti için o kadar çok para istemişti ki ben internetten Hilti siparişi verdim, YouTube’dan bakıp yaptık. “Kötü usta alet sahibi yapar” atasözü Datça’dan çıkmış.

Peki küçük sahil kentiyle büyük şehirde yaşanan kadın erkek ilişkisinin bir farkı var mı?

Büyük şehirden Datça’ya göçenlerin en büyük korkusu can sıkıntısı. Gelir gelmez genellikle kendinden önce yerleşmiş biriyle takılmaya başlıyor, sonra çemberin diğer halkalarına gözü kaymaya başlıyor. Sürekli bir devinim var, sıkıcı değil yani. Küçük yerde ilişkiler saklanamıyor, kim kiminle birlikte biliniyor. Bunu önemseyen de yok zaten. 50 yaş üzeri olanlar ise tango kursu, sirtaki kursu, Yunanca kursu gibi yerlerde partner buluyorlar.

Sizin kadınlarla bir derdiniz mi var?

Kadınlarla derdim onları anlamak, tanımak, keşfetmek. Çok zengin, çok renkli, çok karmaşık dünyaları var bu da bana çekici geliyor. İlgim bu yüzden. Otisabi karakterinin çok kadınla olması onun doyumsuzluğu ya da skor merakı değil, her seferinde kadınlardan yeni şeyler öğreniyor. İşlerinin yolunda gitmesi kadınlardan edindiği bilgiler sayesinde oluyor.

Otisabi her maceranın sonunda bir çıkarım yapıyor kendisiyle ilgili. Erkeklerin kafası gerçekten öyle mi çalışıyor?

Hayır. Erkek avlanmayı bilir ama onu işlemeyi bilmez en fazla mangala atıp pişirir. Sevimsiz bir metafor oldu ama yolunda gitmeyen ilişkilere bakın erkeğin kendini salması, bırakması yüzündendir. Görevini bitirmiştir ve başka bir şey yapmasına gerek kalmadığını düşünür. Bu iş tamamdır deyip leş gibi eşofmanı ve tuttuğu takımın formasıyla kanepeye gömülür sevgilisi/eşi mutsuz olunca da “naaptım ben yaağ?” diye sorar ağzı yemek doluyken.

Bir anımı anlatayım, bir kadın beni tanıdı ve durdurup “Sayenizde kafam rahat” dedi “Kızıma 10 yaşında Otisabi kitaplarını okutmaya başladım, şimdi yurtdışında üniversitede okuyor ve erkeklerin niyetini önceden kestirip yanına yaklaştırmıyor ya da mesafeye o karar veriyor” dedi.

Napalım peki biz kadınlar olarak? Hep mi kaçalım kovalanmak için?

Bu kovalama erkeğin davranışlarından kişilik özelliklerini öğrenmek, şifrelerini çözmek için zaman kazanmak içindir. Çok kibar, beyefendi olarak kendini sunan adamın trafikte bir öküze döndüğünü görebilirsiniz mesela. Ya da küçük bir deprem sarsıntısında “anam anam” diye fırlayıp kaçan adam çıkabilir içinden. Bu kovalamaca sağlıklıdır diyebilirim. Bir de kadınlar erkeğin emek harcadığı kadının kıymetini bildiğini bilirler.

Müge Anlı’yı seyrettiniz mi hiç bilmiyorum. Oradaki olaylara bakınca Otisabi melek gibi bir adam. Türkiye’de işlerin bazen bu kadar garip yürümesi hayal gücü geniş bir insan olarak Yılmaz Aslantürk’ü şaşırtmıyor mu?

Televizyon izlemeyi yıllar önce bırakmıştım ama sosyal medyadan denk geliyor ve National Geographic kanalının bir programıymış gibi izliyorum. Eşek ve keçiden kendi türlerine yönelmeleri onlar adına sevindirici. Gerçek Anadolu irfanı bu değil diyorum.

Ben cevabı her ne kadar bilsem de çoğu kişi merak ediyor bence. Çizgideki Otisabi, Yılmaz Aslantürk’ün kendisi mi?

1992 yılında Pişmiş Kelle dergisinde kendi başımdan geçen olayları hikayeleştirip çizmeye başladım, haliyle kahramanı ben olduğum için kendimi çiziyordum. Uzun favorilerim, pardösüm ile çizdiğim gibiydim. İlk başta öğrenci/bekar evi hikayeleriyken yavaş yavaş kadın-erkek ilişkilerine dönüştü. Yaşadığım ilişkileri de çizdiğim oldu ama bu kadar çok kadınla birlikte olmam imkansız. İşleri bu kadar yolunda giden biri de masada oturup çizgi roman çizmez zaten.

Devam ediyor mu peki çizimler?

Evet devam ediyor Umut Sarıkaya’nın çıkardığı Naber dergisinde çiziyorum yerini tahmin edeceğiniz gibi arka sayfada. Umut Türkiye’de mizah dergiciliğinin ve karikatürün bitmediğini göstermek adına çabası çok değerli. Gıcıklık derecesinde özenli, dergiye girecek her karikatürü titizlikle seçiyor, emek veriyor. “Bu iş bitti yeaa” diye YouTube kanallarında ahkam kesen eski ve EYT’li çizerlere kendilerinin bittiğini göstermesi açısından da kanıt niteliği taşıyor. Son iki sayıda Kubilay Odabaş da dahil oldu, espiri anlayışı ve çizgileriyle okurları çok şaşırtacağından eminim. Kadroyu biraz daha artırabilirsek aylık hatta haftalık dergi olabilir.

Bu soruyu herkese sorduğum için size de sorayım. Son zamanlarda en sinir olduğunuz şey ne?

Bir tane yok ki. Kolsuz tişört giyen omuzları kıllı amcalara, cümle içerisinde kullanılan “günün sonunda” kalıbına ve en günceli de “Datça'ya geleceğiz de bize temiz, ucuz, denize yakın bir pansiyon söyler misin?” mesajlarına gıcık sinir oluyorum.

Popüler İçerikler

'Prof. Dr.' Unvanlı Ebubekir Sofuoğlu: "İslam Hassasiyetiyle Yetiştirilseydi Namahrem Katille Tanışmayacaktı"
Sezona Büyük Umutlarla Başlayan ATV Dizisi Erken Final Kararı Aldı!
Narin Güran Cinayeti Bir Kayıp Çocuk Olayını Gün Yüzüne Çıkarabilir
YORUMLAR
08.07.2024

Humm biraz ukalalık olacak ama olsun! "Erkek avlanmayı bilir" cümlesine katılmıyorum. "Amaçsız adam amaçsız kadınla keyifli bir gece geçirir" diyelim. Ne istediğini bilen bir kadın av olmaz. Ne istediğini bilen adamın da av olacak kadınla işi olmaz. Özetle kadın istediğine, erkek isteyene....

08.07.2024

Cok harika konusmus adam 👏👏👏😉

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ