Kader Bölüm 1: Alın Yazısı mı Allah’ın Kaderi mi?

Konuya geçmeden önce şu durumu belirtmem gerek. Kader konusu birçok çeşitli inançta vardır. Hemen tamamına yakını da, olayların, özellikle insanın akıbetinin Tanrı veya inanılan güç tarafından önceden belirlendiğine ilişkin inançtır.

Toplumumuz da alın yazısı adıyla bu kader inancına dahil olmuştur. Ancak inandığı kitap olan Kur’an, tüm bu inançların tam aksine bilimle örtüşen bir kader tanımı yapmaktadır.

İşte bu çelişkili durumdan dolayı kader konusunu ayrıntılı açıklamak zorundayım. Dolayısıyla bu bölümden itibaren birkaç bölümde tamamlayacağım. Hemen hiçbir kimseden duymayacağınız basit ve mantıklı ve de yeri geldiğinde bilime dayanan  açıklamaları okuyacaksınız. Okuyucuların sabırla okumalarını tavsiye ederim. Şimdi soruya geleyim...

S-Maalesef büyük ve çok acı bir deprem felaketi yaşadık ve çok büyük miktarlarda can kaybı oldu. Hepimiz kedere boğulduk. Yine maalesef tüm kötü olaylarda olduğu gibi bu olayın da kadere, alın yazısı diyerek Allah’ın takdirine bağlanması ilk günden itibaren dile getirildi. Bunun ne kadar doğruluk payı vardır?

Kader inancı, insanlığın en etkili ve eski inançlarından biridir. Özellikle Hristiyanlıkta çok etkilidir. Ne yazık ki kader, aynı zamanda en çok sömürülen, istismar edilen, bizzat kendisi de en büyük felaketlere, katliamlara sebep olan veya arkasına koyulan bir inanç kalıbıdır. 

Kaderin yaygın bilinen tanımı; insanın tüm fiilleri ve akıbetinin Allah tarafından değişmez bir şekilde belirlenmiş olduğu inancıdır. Halk dilinde “alın yazısıdır.” 

İşin gerçeği, başımıza gelen özellikle kötü olaylarda sorumluluğun başkasında olduğuna inanmaya eğilimli olarak evrilmişiz. Hele bir de bu sorumlu Tanrı gibi bir varlıksa, araya tevekkül etmek, teslim olmak da girmekte ve öylece kabul edip boyun eğmekteyiz. 

Ben bu konuda toplumumuzun yüzde yüze yakını Müslüman olduğu iddiasında olduğu için yalnızca kader inancının Kur’an’daki durumuna değineceğim. Bunun için önce merhum Profesör Sayın Yaşar Nuri Öztürk’ün kader konusundaki yorumunu aktarayım:

“Elimizdeki Akait kitaplarındaki kader anlayışının Kur’an’daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. Kur’an’da bugün benimsenen şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi kadere iman diye bir tabir de yoktur. 

Kader sözcüğü Kur’an’da 11 yerde geçmekte ve tümünde de “ölçü” anlamında kullanılmaktadır Allah her şeyi bir ölçüye göre yapıp yönetmektedir Kur’an, kader kavramıyla varlık ve oluşta tesadüfün değil, ölçü ve bilincin egemen olduğuna dikkat çekmek peşindedir.” (Yaşar Nuri Öztürk. İslam Nasıl Yozlaştırıldı. S.325-328)

Nur içinde yatsın Sayın Öztürk hocam gibi tarihte ve günümüzde birçok ilahiyatçılar bu durumu ifade etmişlerdir. Ama nedense konu genellikle hep kader kelimesinin geçtiği ayetler verilerek kaderin varlığı veya yokluğu üzerinden değerlendiriliyor. Üstelik çoğu ilahiyatçı Kur’an’daki kader kavramının ilahi sistemdeki düzenin tanımlaması olduğunu biliyor. Ancak nedense, çoğu asırlarca öncesi yaşamış kişilerin yaptıkları yorumlar, referans alınıyor. Oysa inanılan bu şekliyle kader inancı, birçok açıdan Kur’an’a ters düşer. Allah’ın bildirdiği insanın yaratılış amacına ve buna ilişkin düzenlediği sisteme taban tabana zıttır. Tabiri caizse ilahi mevzuata aykırıdır.

Tamam, önce kader konusunda en sık başvurulan ve enteresan bir şekilde her iki karşıt görüşe de dayanak olan iki ayet vereceğim.

HADİD-22:Yeryüzünde ve kendilerinizde meydana gelen bir musibet yoktur ki, biz onu uygulamaya koymadan önce bir Kitapta yazılı olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır! 

ENAM-59:Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa yine O bilir. Bir yaprak düşmez ve yerin karanlıklarına bir tane gitmez ki O bilmesin. Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, o her şeyi açıklayan kitapta bulunmasın.

Ayetlerin ortak özelliği Müslümanlarca korunan levha, düzlem (Levh-i Mahfüz) adıyla bilinen kitaptan bahsetmesidir. İnsan dahil havada, karada denizde kısaca kâinatta olan biten istisnasız her şeyi dahil eder.  Ve tüm bu oluşumların önceden bu kitapta kayıtlı olan bilgi, plan, proje ve belirlenmiş ölçüler doğrultusunda var edildiğini belirtir. Dolayısıyla Tanrı, yaprak bile düşse bizim bilgimiz dahilindedir diyerek tüm sürecin bu bilgiler dahilinde devam edebildiğini bildirir. Şimdi bu ayetlerin iki karşıt görüşe de nasıl dayanak olacağına bakalım: 

Eğer kadere yani alın yazısına inanan biriyseniz rahatlıkla şöyle yorumlayabilirsiniz: “Bu ayetlere göre yaratıcı, insanın başına gelenler de dahil dünyadaki her türlü musibet biz harekete geçirmeden (gerçekleşmeden) daha önce bir kitapta yazılıdır diyor. Dolayısıyla insanın da önceden belirlenmiş bir kaderi (alın yazısı) vardır.” diye yorum yaparsınız ve yanlış da olmazsınız.

Yok eğer siz Sayın Öztürk hocamın da belirttiği gibi alın yazısı şeklinde bir kader olmadığını düşünüyorsanız, hele bir de bilimle bir aşinalığınız varsa, işiniz kolaylaşır. Ve kaderin aslında fizik yasaları olduğunu söylersiniz. Gerçekten de bilim yakın zamanlarda evrenin yasalarla başladığını keşfetti. Ve kâinatın kesin olarak bu yasaların kontrolünde hareket edebildiğini söylüyor. Üstelik bu yasaların nerede, nasıl oluştuğunun bir bilgisi bir cevabı da yok!  Bu bilgileri de vererek insanın da doğadaki her şey gibi atomlardan meydana geldiğini, haliyle onun da tüm hareketlerinin ve sonuçlarının doğa yasalarına bağlı olduğunu belirtirsiniz. Ayrıca kader bahsi geçen diğer ayetleri de vererek yine rahatlıkla bu ayetlerin kesin olarak fizik yasalarından bahsettiğini söyleyebilirsiniz.

S-Yukarıda alın yazısı şeklindeki kaderin Kur’an’a taban tabana zıt olduğunu söylediniz. Ama bu söylediklerinize ve ayetlere göre pek de öyle görünmüyor.

Eğer yalnızca kader kelimesinin geçtiği ayetleri baz alırsanız bu ikilemi açıklayamazsınız. Oysa Allah aynı Kur’an’da çeşitli ayetlerde insanı yaratmasında bir amaç olduğunu ve bu doğrultuda insanları sınava tabi tutacağını belirtiyor. Ve bu konudaki sistem yapısını ve mevzuatı ayetlerde veriyor. Böylece kader olayını başka bir boyuta çekiyor.  Şimdi birkaç ayetten ilgili cümleleri vererek ayrıntıya gireyim.

İNSAN -2 ayette kesinlikle insanı sınava tabi tutacağını bildirmiştir. İNSAN-3. “Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör.” BELED-10. Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi? ŞEMS-9. “Sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun ki.” ŞURA-30. “Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir.”

Çok kısa sadeleştireyim. Yaratıcı insanı sınava tabi tutacağını söylüyor. Elbette bütün sınavların bir amacı ve konusu, konsepti vardır. Dolayısıyla Yaratıcı, sınav konsepti üzerine bir fıtrat yani davranış programı tasarladığını belirtiyor. Tıpkı öğretmenin öğrencisine öğrettiği gibi, neyin doğru, neyin yanlış olduğu kısaca iyi ve kötüyü öğrettik gösterdik diyor. Ve sınav gereği seçimi insana bıraktık, sorumluk kendisindedir diyor. Durum bu kadar basit!

Anlaşılacağı üzere, insanlar bir çeşit kadere inanabilir. Ama Kur’an, insan eylemlerinin önceden belirlenip yazıldığı şeklindeki kader anlayışını kesinlikle reddeder ve yoktur. Zaten olmazda!

Kur’an’da alın yazısı gibi bir kaderin olamayacağı birçok açıdan kesindir. Aslında tek bir cevap bile yeterlidir. O da insanın sınavda olmasıdır. Kur’an, birçok yerde insanın sınavda olduğu bildiriliyor. Biliyorsunuz ki bütün sınavlar doğru, yanlış seçenekler üzerinden kazanan ve kaybedeni belirleme sistemlerdir. Yani sınavlarda seçenek vardır. Seçenekleri olan durumlarda ise en az iki olasılık bulunur. Bu matematiksel bir kesinliktir. Öyleyse sınavda olan, fiillerinde seçim yapma hakkı verilen insan için, alnında ne yazıyorsa o gerçekleşir şeklinde sonucu önceden belirlenmiş bir kader olamaz. Zira bu şekildeki bir kaderde insana seçenek verilmemiş, seçenek yoktur demektir. Tabi bu durumda sınav da yoktur sonucu ortaya çıkar. Görüldüğü gibi bu kader anlayışı Kur’an’a aykırıdır ve bilimsel olarak da mantık olarak da mümkün değildir.  

İkinci olarak Yaratıcı doğru ve yanlış, iyi ve kötü davranışların olduğunu söylüyor. İlk bakışta burada tıpkı yazı turaya benzer iki olasılık varmış gibi görünüyor. Ancak insan davranışlarındaki doğru ve yanlışların skalası tek bir olayda bile çok çeşitlidir ve neredeyse sayısız ihtimaller barındırır. Örneğin diyelim ki yoksul birinin ihtiyacını karşılamak üzere para vereceksiniz. Bu meblağ en küçük orandan en büyük orana kadar veya tüm ihtiyacını karşılamak ya da o yoksulun maddi sorumluluklarını üstünüze almak vs. gibi yapılacak aynı iyiliğin çok sayıda seçeneği vardır. Tabi, kötülük yapmakta da aynı farklı seçenekler geçerlidir.

Elbette öyledir. Farazi olarak başınıza gelen bir olayın ilk birkaç saniyesinden itibaren ele alalım. Diyelim ki yolda yürürken herhangi bir olay ya da arkadaşınızı gördünüz ve dikkatiniz oraya çekildiği için ayağınız takıldı. Tabi, herhangi bir kazada olduğu gibi ayak takılmasında da çok çeşitli sonuçları vardır. Ayağınız burkulabilir veya diz üstü düşebilirsiniz ya da yüzüstü düşebilir yüzünüzü yaralayabilirsiniz, bir yere başınıza çarpabilirsiniz vs. Bu şekilde sayısız olasılıklarla ölüme kadar giden ihtimaller mümkündür. Ayrıca onların her birisi de yine olayın fiziksel şartlarına yani sizin hız, denge gibi durumunuzla da ilgili gelişir. Örneğin sert düştünüz ve başınızı biraz şiddetli çarptınız, baygınlık ya da kanama oldu ve hastaneye gitmeniz için araç geldi. Alın bakalım, hiç planınızda yokken, hastaneye gidene kadar sayısız olay olması ihtimali olan yeni bir kader yolculuğuna daha başlarsınız!

Görüldüğü gibi bu ihtimallerden herhangi birinin sizin kaderinizin olabilmesi için diğer ihtimaller tümüyle engellenerek, en son yazılı olanın başınıza gelmesi gerekir. Çünkü inisiyatif kullanma yetkiniz olduğu için olayda saydığım tüm ihtimallerin hepsi, her aşaması gerçekleşebilir. Dolayısıyla böyle tek bir sonuç yazılabilmesi için adeta arka planda trilyonlarca ciltlik olası bir kader hikayesi olmalıdır. Ve hepsinin içinden en son başınıza gelen neyse ona indirgenmelidir Tabi, tümü de fizik yasalarına bağlı olarak gerçekleşeceğini unutmayın.

Bunu kasıtlı söyledim. Bu birkaç saniye ayağınızın takılması olayın gerçekleşmesi süresidir. Eğer ayağınızın takılmadan önce olayın bir iki saniye bile öncesine gitseniz durum çok değişebilir. Bir şekilde ayağınızın takılması olayı olmayabilir. Böylece yukarıda saydığım ihtimallerin hiçbirisi gerçekleşmez. Yani o problemler başımıza gelmez ve kaderiniz olmaktan çıkar. 

Her neyse, kaderin zamanla ilişkisinin iyi anlaşılması için daha ayrıntılı örneklerle açıklamalar yapacağım Tabi bir de insana biçilen ömür yani ecel konusu var. Gelecek bölümde devam edeceğim.

Instagram

Twitter

Facebook

LiknedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio' 

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı