Kabul halinde zihin çözülür, varlığın dönüşür. Öbür parçanın aptal olduğunu söyleyen de egodur, diğeri de egodur. Diğeri güçlenir bu sefer diğerini reddeder.
Mesela reddeden, bedeni reddeder çünkü beden maddidir ve sen ise spiritüelsin. Sana uymayan şeyleri sana reddetmeyi, kabul etmemeyi bu zihin öğretir. Hâlbuki tevhid nazarında öfkenin de nefretinde bir rolü vardır ve ufak düzenleme ve dokunuşlarla bunlar düzenlenebilir, anlaşılabilir. Hepsi budur ancak reddedilemez. O yüzden içindeki hiçbir parçaya aptal deme, kınama. Her şey anlayışla doğruya kanalize edilebilir, dönüşür.
Belki, o parça daha açık bir hale nasıl gelebilir? bunu düşünebilirsin. O parça bana daha açık hale nasıl gelebilir?
Bunun bir yolu var:
İnsan gece-gündüz gibidir. Çift kutuplu.
İçinde, gizli, karanlık bir notayı kabul etmiyor, kendinle çatışıyor yargılayıp suçluyor musun?
O zaman şuradan başlayabilirsin:
Bizler, bir şeye baktığımız zaman genelde parçaları görürüz. Varoluşsal korumaya yönelik de özellikle kötü olasılıklı parçaları görürüz. Koruma ve tedbir güdüsünün etkisi ile.
Yaşamı kendi bütünlüğü içinde bir tecrübe olarak değil, acı deneyimlerin kötü parçalarını görürüz, kendimiz ile ilgili hükümler veririz.
Dikkatimiz bütünden daha çok parçalardadır. Parçalara bakar, detaylar üzerinden kıyaslar, sınır ve çerçeve çizer, etiketler ve yargılarız. Mesela birisine baktığımızda ilk olarak yüzünü fark ederiz, sonra saçları, sonra bütünü fark ederiz; kiloludur, sıskadır vs. ve yüzü bize sıcak gelebilir, soğuk gelebilir. Zihinde, doğru ve yanlış diye yargılar, tanımlar belirir, kınarız veya hoşlanırız. İkili bakarız, saf olarak bakamayız.
Kendimi ve başkalarını en saf formları içinde nasıl deneyimleyebilir, nasıl anlayabilirim? Asıl soru bu ve bununla ilgili bir çalışma var. Çalışmanın sonucu bir bakış açısı kazandırıyor.
Çalışmaya bir kâse ile başlıyorsun. Malzemesi hakkında düşünmeden ve köşelerini de görmeden bir kâseye bakıyorsun. Tabi herhangi bir nesne de olabilir, elin bile olabilir. Malzemesini düşünmeden, köşeleri görmeden bakabilmek. Amaç, farklı bir şekilde bakabilmek.
Köşeleri, çerçevesi olan kâse gibi bir nesneye, bir kitaba, arabaya, telefona vs. bir nesneye bak. Bir parçadan diğer parçaya doğru hareket et. Bu parçadan o parçaya, oradan oraya ve birden bütün olarak bak. Onu bölmeden bütün olarak baktığında fark ettiğin ilk şey, gözlerinin hareket etmeye ihtiyacı kalmamasıdır. Bütün olarak baktığında ilk fark ettiğin şey gözlerinin durduğu, sabitlendiğidir.