Hiç film ya da dizi izlerken kötü karaktere sempati duyup da kendinizi garip hissettiğiniz oluyor mu? Öyleyse hissetmeyin çünkü yalnız değilsiniz. Hepimizin sempati duyduğu, hatta sevdiği film kötüleri var çünkü görüyoruz ki onlar da aslında hikâyenin görünmeyen yüzü gibiler. Hatta bazen haklılar bile! Bu yüzden sizin için en sevilen kötü karakterleri içeren film ve dizilerden bir derleme yaptık. O zaman ne diyoruz? Yaşasın kötüler!
Bu filmde “Süper kötü bir gücün karşısında sadece kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar durabilir.” düsturuyla yola çıkan Amerikan hükümeti, en kötü mahkumlardan bir takım oluşturur. Bakalım, kendinden başka hiçbir şeyi umursamayan bir grup manyak dünyayı kurtarabilecek mi! Film beğeniyle karşılanmamış olsa da Margot Robbie’nin Harley Quinn performansı yine de akıllara kazınmayı başardı.
Sadece arada sırada evinize uğrayan teknisyen hakkında sık sık düşünmezsiniz ama belki de düşünmeniz gerekiyor. Hepimizin hayatından biraz arkadaşça davrandığımız anda bizi kankitoş belleyen insanlar geçmiştir. Baş Belası’nda kablocu (Jim Carrey) bu durumu bir sonraki noktaya taşıyor ve Steven Kovacs’in (Matthew Broderick) korkulu rüyası hâline geliyor. Jim Carrey’nin orijinal performansı, korkutucu karakteri aynı zamanda komik bir hâle de getiriyor. Bu filmden sonra ustalara şüpheyle yaklaşabilirsiniz!
Marla Grayson (Rosamund Pike), yaşlılara bakım hizmeti veren hayırsever bir kadın. Onlara komplo kurarak servetlerini üzerine geçirdiği gerçeğini bir kenara bırakacak olursak tabii! Fakat tıpkı Marla’nın kendinden bildiği üzere herkes göründüğü kişi değil ve bir gün bu insanlardan birine o da denk gelir. İki gizli suçlunun karşılıklı çatışmasını heyecanla izleyeceğiniz filmde Marla’nın zekasına ve hayata tutunma motivasyonuna hayran kalacaksınız.
Patrick Bateman (Christian Bale), New York’ta bir bankada yönetici olarak çalışan yakışıklı ve bakımlı bir genç. Boş zamanlarında ise cinayet planları yapmaktan keyif alır. Beyaz yakalıların rekabet ortamının onları insanlıktan uzaklaştırışını izleyeceğiniz filmde egoizmin uç noktalarını göreceksiniz. Christian Bale’in harika performansıyla filmin kalitesi de absürtlüğü de katlanıyor.
İki adam bir odada ayakları yere kelepçelenmiş hâlde uyanır. Zamanla bunun Jigsaw (Tobin Bell) takma ismiyle bilinen seri katilin oyunu olduğu anlaşılır fakat iki adamın oyunu çözüp odadan çıkmak için fazla zamanı olmadığından Jigsaw’ın kurallarına uymaları gerekir. Jigsaw aslında her şeyi adalet için yapar fakat bu kendisine özgü çarpık bir adalet anlayışı. Karakteri canlandıran Tobin Bell’in bu kadar manyakça bir rolü olağanca sakinliğiyle canlandırışı tüylerinizi diken diken edecek.
Joe Goldberg (Penn Badgley), yakışıklı ve etkileyici bir genç olsa da aslında bu görüntünün altında bir psikopat yatıyor. Tanıştığı bir kızı takıntı hâline getiriyor ve kendisiyle olması için sınır tanımadan her yolu deniyor, ona rakip olabilecek herkesi elemek de dahil. Elemek derken de öldürmeyi kastediyoruz! Gossip Girl’den beri sarışınları takıntı hâline getiren Penn Badgley, dizide vazgeçmek nedir bilmeyen birini canlandırıyor.
Louis Bloom’un (Jake Gyllenhaal) acilen çalışıp para kazanması gerekirken çok tesadüfi bir şekilde gece suçlarını görüntüleyip kanallara satan biri hâline gelir. Diğer herkesten daha erken ve daha iyi görüntüler yakalar çünkü kuralları biraz esnetir fakat bir yerden sonra suçu görüntüleyen kişi yerine yaratan kişi olmaya başlar.
Üç çocuk, ailelerini bir yangında kaybeder. Bu sebeple daha önce ismini hiç duymadıkları Kont Olaf (Neil Patrick Harris) isimli adam onların vasisi olur fakat zamanla Kont’un sadece çocukların servetine konmayı amaçlayan korkunç biri olduğu ortaya çıkar. Ardından çocukların koruyucu aileden koruyucu aileye yolculukları başlar. Ama Olaf peşlerini bırakmaz! Harris’in korkunçla komik arasında gezinen performansı takdire şayan.
Amy Dunne (Rosamund Pike) bir gün kaybolur ama iz bırakmadan değil, fazlaca iz bırakarak ve izlerin hepsi onu aldatan kocası Nick Dunne’a (Ben Affleck) işaret eder. Fakat Nick’in ne olduğuna dair hiçbir fikri yok! Nick, zamanla hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlar ve kendini kurtarmanın yollarını arar. Evet, yine Rosamund Pike. Ne diyelim, yakışıyor ona bu roller!
Bu distopik filmde şiddet çeteleri sokaklarda kol geziyor. Neredeyse çocuk sayılabilecek Alex DeLarge (Malcolm McDowell) da bu çetelerden birinin elebaşı fakat bir suç eylemi esnasında yakalanıyor. Hapse girecekken cezasını azaltmak için deneysel bir programa yazılabileceğini öğreniyor fakat bu daha kötü bir seçenek olabilir! Kubrick'in en ünlü yapıtları arasında olan bu film, aslında bir kitap uyarlaması.
Kurgusal bir hikâyeye dayanan Soysuzlar Çetesi, İkinci Dünya Savaşı'na alternatif bir son çiziyor. Hitler ve onun bütün önemli adamlarının toplanacağı bir film galasında sinema salonunu havaya uçurmak için bir asker takımı oluşturuluyor. Bu çok önemli görevde hiçbir şey ters gitmemeli fakat inanılmaz detaycı ve zeki bir Nazi subayı olan Hans Landa’ya (Christoph Waltz) yakalanmadan görevi gerçekleştirebilecekler mi?
Bir palyaço olarak çalışan Arthur Fleck (Joaquin Phoenix) psikolojik sorunları olan biri, bu sebeple geldiğinde tutamadığı bir gülme problemine sahip. Ayrıca çevresi tarafından sürekli kötü muameleye maruz kalır ve dışlanır. Bir yerden sonra zihni bu problemleri kaldıramaz ve kendine farklı bir karakter yaratır. Joker karakterinin orijin hikâyesi heyecanlı olduğu kadar iç burkucu.
Hitchcock’un unutulmaz klasiği Sapık’ta yüklü miktarda para çalan bir banka çalışanı kaçar ve bir motele sığınır fakat burada annesinin baskısı altındaki Norman Bates’in (Anthony Perkins) yapabileceklerinden haberi yok. Meşhur duş sahnesi ve Hitchcock’un vazgeçilmezi Bernard Herrmann’ın kulakları tırmalayan müziğiyle akıllara kazınan bu yapım, sinemanın kült filmlerinden.
Bir seri katil sokaklarda serbestçe dolaşırken 'Seri katilin hâlinden seri katil anlar.' diyen Clarice Starling (Jodie Foster), yamyam Dr. Hannibal Lecter’ı (Anthony Hopkins) vakanın danışmanı yapar. Bir sonraki kurban öldürülmeden katili yakalamak isteyen polisin zamanı dar olsa da Lecter oyun oynamaya meraklı biri. Tüm bunlar esnasında Lecter ve Starling arasında garip bir bağ kurulur. Hopkins burada sinema tarihinin en unutulmaz performanslarından birini sergiliyor ancak hemen uyaralım, film rüyalarınıza girebilir!
Psikopatlardan bahsediyorken Dexter’ı (Michael C. Hall) anmadan olmaz tabii ki! O seri katilleri öldüren bir seri katil, aynı zamanda mükemmel bir kılıfa sahip çünkü kendisi adli tıp uzmanı. Üstelik öldürme arzusundan da vazgeçmiyor, adaleti sağlama isteğinden de fakat çok ince bir ipte yürüdüğü de gerçek çünkü çevresi polis dolu! Zaman zaman yakalanmanın kıyısından dönen, zaman zaman kendine sandığından daha da benzeyen insanlarla karşı karşıya gelen Dexter’ın hikâyesini soluksuz izleyeceksiniz.
Dexter morgan öz abim
Z kuşağı bilmez ama heroes dizisindeki sylar 'da müthiştir :)
Dexter 🤌🏻🤌🏻🤌🏻🤌🏻🤌🏻