Gerçekten harika bir yönetim ve harika gelişimler!
Gerçekten harika bir yönetim ve harika gelişimler!
Halen gelişmekte olan bu şehirlerin asıl amaçları arasında akıllı enerji ve felaketlere dayanıklılık sistemleri oluşturmak bulunuyor.
19. yüzyılın ortasında Tokyo'nun popülasyonu çoktan milyonlara ulaşmıştı. Bu sıralarda genç imparator tarafından başkent haline getirilen şehir, adeta bir dış ticaret merkezine dönüşmüş, ülkeyi modernleştiren sanayi devriminin de başkenti haline gelmişti.
Kesilen ormanlar, havayı bozan kirlilik ve zehirlenen sular... Japonlar bilinçli kararlar almaları gerektiğinin farkındalardı.
Kirlilik yüzünden ortaya çıkan sorunlarınsa çoğu çözülmüş durumda. Karşısında duramadıkları tek şey deprem. Bunun için de önlemler alıyorlar.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya'nın petrol rezervlerine ulaşımı olmaması ve bir ulaşım sistemi kurulması gerekmesiyle hükumet ağırlıklı olarak raylı sistem projelerine yatırım yapmıştı. Bu yüzden Tokyo ve çevresindeki şehirler arasında hala yaygın bir ray sistemi bulunuyor. Üstelik yarım asırdan daha uzun süre önce dünyanın ilk modern yüksek hızlı trenini kullanmaya başlamıştı Tokyo. Bu trenin hızı saatte 256 kilometreye ulaşıyordu. Günümüzdeyse Tokyo'nun raylı sistemleri günde 40 milyon yolcu taşıyor. Yolların ve otoparkların eldeki alanın %60'ını kapladığı Amerika'yla karşılaştırdığınızda raylı sistemlerin yararını görebiliyorsunuz.
30 yıl süren 11 milyar dolarlık dev bir proje ile 'Tokyo Körfezi Su Hattı' adında üçte biri köprü, gerisi tünel olan bir yol inşa etmişler. Böylece kıyıda 90 dakika süren yol, 15 dakikaya düşmüş. Projenin 30 yıl sürmesinin nedeni ise depremlere bile dayanacak bir iş çıkarmış olmaları.
Marketlerden iş yerlerine, hatta Michelin yıldızlı suşi restoranlarına kadar her şeye birkaç dakikalık yürüyüşle ulaşabiliyorlar.
Ayrıca Tokyo kamu malı olmayan Fortune 500 şirketlerinin çoğuna sahip olma özelliği taşıyor. Küresel ekonomiyeyse yön veren üç büyük şehirden biri.
Bu yüzden Tokyo hükumeti kimi ülkelerinkinden daha yüksek olan yıllık bütçesini kullanarak dev projeler hazırlamıştı.
Bu robotlar çeviri, yol tarifi ve ulaşım konusunda insanlara yardım ediyor.
350 milyon dolarlık bir projeyle hidrojenle çalışan bir ulaşım sistemini hayata geçiriyor Tokyo. Hidrojen istasyonlarının sayısınıysa sekizden otuz beşe çıkarırken, kullanıma altı bin yakıt hücreli araba ve 100 yakıt hücreli otobüs sokuyor. Yakıt hücreleri sayesinde jeneratör gücü de üretilmiş oluyor. Bu otobüslerden ikisinin topladığı enerjiyle bir hastaneye tüm gün elektrik sağlanabiliyor. Ayrıca yolları yarı yarıya kısaltabilecek çeşitli düzenlemeler de yapıyorlar.
Bu sayede altyapının ömrü yüz yıla kadar çıkıyor.
Ayrıca dünyanın çeşitli büyük şehirlerinin ortak sorunu olan asfalt ısısını da asfaltan 8 derece daha soğuk olan ve ısıyı engelleyen kaldırımlar kullanarak kontrol altına alıyorlar.
Böylece kaldırımları genişletme ve bisiklet yollarının sayısını iki katına çıkarma şansları, kafelerin dış alanlarını büyütme fırsatları oluyor.
Böylece normalde taşacak olan kanallar, nehirler ve kanalizasyonlar taşmadan yer altında hareket edebiliyor. Tabii bunlarla birlikte 24 saat sürekli izleme sistemlerinin kullanılması da olası sellerden korunmayı sağlıyor.
Böylece olası yangınlarda kimsenin evini terk etmek zorunda kalmayacağı bölgeler oluşturuluyor. Yangın ve depremler sırasında acil durum araçlarının sıkıntısız ilerleyebilmesi içinse önemli yollar yangın ve depreme dayanıklı binalarla çevriliyor. Ayrıca kurtarma ekipleri o kadar iyi ki, çeşitli ülkelerden insanlara da eğitim veriyorlar. Eğitim verdikleri konu sadece arama kurtarmayla da sınırlı değil. Tokyo atık su yönetimi alanında da Kuala Lumpur'dan mühendislere yardımcı oluyor.
Körfezi çöple doldurarak yeni park alanları, hava limanları inşa ediyorlar.
Gelecekte yükselen su seviyeleri ve azalan imkanlarla boğuşacağız; Tokyo bunlara şimdiden hazırlıklı gibi. Geçmişteki yanlışları dikkate alıp, yavaş yavaş şehri baştan inşa ediyor, daha yaşanabilir ve kolay bir yer haline getiriyorlar. Gerçekten inanılmaz!
Kısa iki Japonya anımı anlatayım. Tüm mevzu açıklanmış olsun. Honda ile yaptığımız iş görüşmesi esnasında (toplantıda ben, teknik müdürümüz, proje müdürümüz ve satın alma müdürümüz, Honda Satınalma Müdürü, Proje müdürü) içeriye yaşlı bir amca girdi. Bu iki müdür ayağa kalkınca biz de ayağa kalktık. Sandık ki fabrika müdürü vs. Meğerse adam oranın 40 yıllık elektirik ustasıymış Saygıdan ayağa kalkılmış. İkinic olay: Bir fastfood işletmesine girdik. Bir şey yiyeceğiz. Bizim satınalma müdürümüz alacağı yiyecekte soğan istemedi. Adam da satamayacağını söyledi. Biraz münakaşa sonrası soğanlı olarak alıp masaya geçtik. Bizimkisi soğanları tek tek temizlemeye başladı. Satıcı olan işletme sorumlusu Japon geldi. özür dileyerek "personellerinin ürünün soğansız fiyatını bilmediği için p satamadığını" söyledi. Yani çizgileri bu adamların. O yüzden bu şehirler, bu planlamalar çok normal onlar için
Bu haberi hazırlayan arkadaşa teşekkür ederiz ama aklı biraz karışık. Öncelikle Helikopterle çeklilen fotoğrafta görebileceğiniz gibi tokyo inanılmaz kötü bir yerleşim dağılımına sahip. Ben o kulede 360 derece çevreyi de gördüm aynen gördüğünüz gibi. Parklar %20'yı falan kapsamıyor. Şehir merkezinin nüfusu 10 milyona yakın Kanagawa, Saitama, and Chiba gibi metronun erişebildiği yerleri katarsanız 39 milyona çıkıyor. Teknolojisine laf yok zaten ama teknolojinin iyi olması şehirlerin yaşanabilir olduğunu göstermez. Bence Montreal, Ottawa, Singapur gibi yerleri örnek vermelisiniz. Ben açıkçası genel olarak ülkeyi, kültürü ve şehirlerini sevsem de, Ueno Park gibi bir kaç park dışında Tokyo beton yığını arkadaşlar ve çok boğuyor insanı.
Şehir gelişmiş ama planlama falan yok. Öyle ki kapı numaraları dahi sırayla gitmiyo şehirde. Bir adres paylaşacağınız zaman mutlaka bi de kroki paylaşmanız gerekiyor çünkü ülke kanunlarunda yakın bir geleceğe kadar düzgün şehirleşme kanunları yokmuş. Bizim şehirler gibi organik büyümüş şehir. Onun haricinde 5m2' ye sıkışmış yaklaşık 40 milyon insanın yaşadığı kokrunç bir yer bence. Teknolojik olması bunu değiştirmiyor.