KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bayık, AKP'nin çözümsüzlüğü hedef aldığını söyledi.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halen AKP Genel Başkanı olduğunu belirterek, ‘Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişikliklerin AKP hükümetinin çözüm zihniyeti ve politikasına sahip olmadığını gösterdiğini ileri sürdü.
Bayık, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kensinin değer bildiği amaca ulaşmak için her yolu mubah gördüğünü, bu açıdan IŞİD'in 'Amaca ulaşmak için her şey mubahtır' anlayışının başka bir versiyonu olduğunu söyledi.
Cemil Bayık'ın Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde yayımlanan 'ERDOĞAN KİŞİLİĞİ' başlıklı yazısı şöyle;
ERDOĞAN KİŞİLİĞİ
Türkiye’de şu anda bir cumhurbaşkanı yoktur. Hatta partili bir devlet başkanı bile yoktur. Tayyip Erdoğan bir parti başkanı gibi konuşuyor. Bu açıdan kendisi hala AKP Genel Başkanıdır. Tüm ulusu temsil etmiyor. Kürtleri temsil etmek bir yana zaten Kürt düşmanlığı yapıyor. Erdoğan Kürt’e nasıl baktığını son konuşmalarında tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiş durumdadır.
Tayyip Erdoğan’da hegemonik eğilim esastır. Demokrat bir kişiliğe sahip değildir. Hatta demokrat kişiliği kendi açısından bir zayıflık olarak görmekte, hep kontrolü elinde tutma paranoyası ile yaşamaktadır. Kendini aşırı beğenmiştir. Bu beğenmişliği narsisist düzeydedir. Bu özellikler bir kişide, hatta otoriter eğilimli bir parti liderinde olsa bir dereceye kadar anlaşılır ve katlanılabilir. Ama bu özellikler egemen ulus şovenizmi, kibri ve kendini üstün görme karakteriyle birleşince çok çirkin ve ucube bir kişilik ortaya çıkmaktadır. Erdoğan’ın son zamanlarda HDP’ye yönelik konuşmalarını uzman bir sosyal psikolog irdelerse çok çarpıcı analizler ve değerlendirmeler ortaya çıkartabilir. Egemen ulus şovenizmi böyle bir karakterle birleşince neyin ortaya çıktığı bir kitap konusu olabilir. Bu egemen ulus şovenizmi bir de Türk olmayan kökenden gelen biri tarafından yapılıyorsa, bunun hangi biçimi aldığı da incelenip gözler önüne serilebilir. Gerçekten de Tayyip Erdoğan kişiliği tipik bir vaka ve çözümlenmesi gereken bir fenomen durumundadır. Böyle bir çözümleme de gereklidir. Çünkü bu psikolojideki bir kişilik sadece kendisini değil tüm toplumu ciddi tehlikelerle karşı karşıya bırakmaktadır.
Tayyip Erdoğan için değer yoktur ya da kendisinin değer bildiği şey amaca ulaşmak için her şey mubahtır. Aslında şu anda IŞİDçiler “Amaca ulaşmak için her şey mubahtır” diyerek nasıl her türlü insanlık dışı yol ve yönteme başvuruyorlar ve “Araç değil amaç önemlidir” diyorlarsa, Tayyip Erdoğan da bu anlayışın başka bir versiyonudur. Çıkarı için en yakınındaki arkadaşını bile satabilir, iyi bir pazarlık yaptığına inanırsa pazarlamayacağı değer ve kişi de yoktur. Zaten yakın çevresi Erdoğan’ın bu karakterini bildiğinden hiçbir yanlışına karşı çıkıp eleştirme gücü göstermemektedir. Tayyip Erdoğan’da hiç özeleştiri yoktur, sadece eleştiri ve suçlama vardır.
Erkeklerin belirgin özelliklerinden biridir: Karşılarında kadın gördüklerinde küçümser, sesini yükseltir ve azarlarlar. Bu bir egemenlik kompleksidir. Egemen ulus yöneticileri de ezilen ve sömürülen halkları karı yerine koyar veya karıları gibi görürler. Hep üstten bakar, hep azarlarlar. Türk egemenlerin Kürtlere bakışı hep böyle olmuştur. Erdoğan’ın da Kürtlere bakışı böyledir. Kuşkusuz Erdoğan hegemonik anlayışla diğer siyasi partilere de üstten bakmakta, böylece hegemonik, otoriter ve demokrat olmayan kişiliğini ortaya koymaktadır. Ancak karşısında Kürtler olduğunda hiçleştirmekte ve ezmektedir. Son günlerde yine HDP’liler ve tüm Kürtlere karşı kullandığı saldırgan dil ve üslubu bu karakterinin dışavurumu olmaktadır.
Bu zihniyetle ne çatışmasızlık olur ne de bir süreçten söz edilebilir. Zaten hiçbir zaman gerçek anlamda bir çözüm süreci olmadı. Sadece Kürt Özgürlük Hareketi'nin sağladığı bir çatışmasızlık ortamı vardır. Bu ortamda Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi AKP Hükümetini bir müzakere ve çözüm sürecine sokmak istedi. Ama bu sağlanamadı. Aslında AKP lafta ‘çözüm süreci’ diyerek bir çözüm sürecine girmeyişinin üstünü örtmeye çalışmış, Kürtleri ve Türkiye toplumunu oyalamayı esas almıştır. Erdoğan’ın şu andaki öfkesi ise Kürtleri ve Türkiye toplumunu artık oyalayamayacağını anlamış olmasındandır. Oyalama ve aldatma politikasının kabul görmeyeceğini anlayınca gerçek karakterini ortaya koymuştur. Saldırganlığının altında yatan gerçek budur.
Çıkarmak istediği yeni yasa ya da ‘Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişiklikler de AKP Hükümetinin bir çözüm zihniyeti ve politikasına sahip olmadığının en somut ifadesi olmaktadır. AKP’nin Kürt sorununu ve yarattığı gelişmeleri demokratik zihniyet ve demokratik adımla çözmek yerine zor ve şiddetle bastırmayı esas aldığı anlaşılmaktadır. Herhalde Kürtleri böyle susturacağını ve teslim alacağını düşünmektedir. Bu gerçeklik bile Kürt sorununun geldiği düzeyi ve Türkiye'nin yapması gerekenlerin ne olduğunu anlamadığını ortaya koymaktadır. Türkiye ile demokratik birlik temelinde güçlenmeyi ve ektili olmayı değil de, Kürtleri baskı, zor ve asimilasyonla kültürel soykırıma uğratıp Türkleştirmeyi esas alan klasik politikayı yeni koşullarda sürdürmeyi hedeflemektedir. Zaten dil ve kültürel alandaki kimi yumuşamaları ve arada sırada Kürtlerden söz etmesi de bu gerçekliği örtme temelindedir.
Bu zihniyet ve politikaya sahip olanların Kürt sorununda çözümü değil de çözümsüzlüğü esas aldıkları, bunun da gerilim ve çatışma yaratacağı açıktır.
Cemil Bayık