Her telden bahsettiğimiz içeriğimiz ile yine karşınızdayız. Bu içerikte birden farklı konu hakkında kısa kısa şeylerden bahsediyoruz. Bu uyarıyı 'Ne okudum lan ben?' demeyeseniz diye buraya bırakıyorum. Gelin, biraz sohbet edelim...
Her telden bahsettiğimiz içeriğimiz ile yine karşınızdayız. Bu içerikte birden farklı konu hakkında kısa kısa şeylerden bahsediyoruz. Bu uyarıyı 'Ne okudum lan ben?' demeyeseniz diye buraya bırakıyorum. Gelin, biraz sohbet edelim...
Yaz gelince üstümüzde oluşan bir baskıdır parmak arası terlik. Sanki herkes ayağına bunlardan giymek zorundaymış gibi, sanki başka hiç seçeneğimiz yokmuş gibi... İnsan anatomisine yapılan sezonluk bir müdahale olduğunu düşündüğüm bu terlik, açık ve net olarak söylüyorum ki rahat değil. Bu düşüncenizi birileriyle paylaştığınızda karşılaştığınız tepki ise tamamen şu: 'AAAAAAAA AŞIRI RAHAT YAA...'. Sana rahat olan bana da olmak zorunda değil. Ki ben, bunun rahatsız bir şey olduğunu savunurken canımı bile verebilirim fakat uğraşmak istemem.
Yazlık alış veriş yaptığınız mağazalara bir bakın. Hatta bırakın mağazayı, eve erzak aldığınız o kocaman süpermarketlerin altılı don ve terlik satılan reyonuna bir gidin. Reyonda kafanızı kaldırınca göreceğiniz çoğu terlik parmak arasıdır. Parmak arası olmayanlardan ise müthiş güzel tuvalet terliği olur. Yazın terlik sektörünün umrunda olmadığınızı net olarak fark edersiniz. Bu küçük ve önemsiz gibi görünen sorun, tüm bir sezon kafanızı meşgul eder. Tatile gitmeden önce arkadaşlarınıza sık sık 'Terlik almam lazım' diye sayıklamaya başlarsınız farkında olmadan. Parmak arası terlik giymemek, dünya üzerinde azınlık olmaktır, çile çekmektir. Şu gördüğünüz tuvalet terliğinin verdiği rahatlığı hiçbir parmak arası veremez.
Çok gezen biri olarak yeni yerler, mekanlar keşfetmeye bayıldığımı daha önce söylemiştim. Bu bilgileri kendime saklamak istemediğim için de sizinle paylaşmak istedim, hata mı ettim? Beni dinleyip de pişman olan insan sayısı yoktur o yüzden size önerdiğim mekanlara giderseniz mutlu olursunuz. Mesela İzmir Selçuk'da bulunan Şişçi Yaşar'ın Yeri gibi. Hazırsanız detaylara geçiyorum...
Selçuk Belediyesi'nin hemen yanında bulunan, sarmaşık kaplı küçük bir yer burası. Tabelasını görmeniz zor ama yeşilliklerden anlarsınız. Masaya ikram olarak mis gibi domateslerden mamül bir salata geliyor öncelikle. Sonrasında aşırı lezzetli çöp şişler, yanında köz soğan ve biber ile servis ediliyor. Et miktarı biraz az gelebilir ama hesap da ona göre uygun. Köftesi de çok methedildiği için biz bir tane de ortaya ondan söyledik. İki çöp şiş, bir köfte, iki ayran, salata dahil toplam 52 TL ödedik ve çıktık. Buranın ne kadar iyi olduğunu anlamanız için başka bir yerde daha çöp şiş yemeniz lazım, ki biz bunu yaptık ve ikinci tercihten aşırı pişman olduk. Siz beni dinleyin ve gidin buraya.
Yaz gelince magazin dünyamız ünlülerin zevk ve sefa dolu tatil fotoğraflarıyla doluyor bildiğiniz gibi. Plajda lahmacun pikniği yapan Alişan artık hiçbirimiz için ilginç değil, zira daha ilginçleri gelmeye başladı. İvana Hanım'ın çocuğu ile yaptığı havuz ziyafeti en son örneklerimizden. Kimisi 'cık cık cık bu ne biçim görgüsüzlük' diyebilir, kimisi 'ulan çok imrendim be' de diyebilir. Sonuç olarak hiçbirimizi ilgilendirmeyen bu durumun, benzer fotoğrafları aklımıza getirmesine engel olamayız.
Nargileciler kralı Erzin Soylu'nun şu fotoğrafı hala daha önümüze düşüyor. Farklı kültüre ve vizyona sahip olanın iki insanın, aslında ne kadar da aynı şekilde hayattan zevk aldığını görmek mümkün. Birinin tepsisinde portakal suyu ile şahlanmış yiyecekler, diğerinin masasında nargile var. Konsept aynı, oturdukları mahalleler farklı. Bu zevki ya da davranış şeklini tanımlamak zorunda değiliz. Sadece birbirine uzak görünen şeylerin aslında ne kadar da benzer olduğunu fark etmek, hayattaki minik aydınlanlamalardan biri. Hepimiz, birbirimizin laciverdiyiz fark ettiyseniz...
Arşiv karıştırmaya devam ediyoruz çünkü geçmişimiz ilginç olaylarla dolu. Bu olay, Adnan Şenses'in Savaş Ay'a verdiği bir röportajda yer almış. Özet geçerek başlayalım. Adnan Şenses'in, gazinolardaki en parlak dönemi. Zeki Müren, bir gün Adnan Bey'i dinlemek için gazinoya gidiyor ve kendisini aşırı derecede kıskanıyor, müthiş hırslanıyor. Öyle bir hırslanıyor ki önce Adnan Şenses'i şarkıcılığı bırakması için adamlarına tehdit ettiriyor, sonra dövdürüyor. Yetiyor mu? Yetmiyor... İddiaya göre Zeki Müren, çok daha korkunç bir plan yapıyor. Bu plandan Ateş Böceği Ercan'ın haberi oluyor ve hemen gidip Adnan Şenses'i uyarıyor.
Zeki Müren'in anlaştığı kişiler, Adnan Şenses ile arkadaş olup güvenini kazanıyor. Daha sonra bir evde sofra kuruyorlar hep birlikte. Amaç, Adnan Şenses'i sarhoş ettikten sonra tecavüz edip fotoğraflarını çekmek. Bu arada, Adnan Şenses'in bu plandan haberi var. İçkiler içiliyor ama Adnan Şenses içmiyor, içer gibi yapıyor.
Sonrasını Adnan Şenses, röportajda şöyle anlatmış: 'İçer gibi yapıp buz kovalarına döktüm. 1-2 saat sonra ben değil bunlar sızdı. Ben de onları soyup çıplak bıraktım. Dolaptan yumurta alıp akını da üstüne başına buladım bunların. Ertesi gün uyanınca 'Ava giderken avlandık' demişler. Ben bunlara kötü bir şey yaptım ve fotoğrafladım zannedip korkuyla yanaştılar bana. Durumu açıkladım, rahatladılar, bir daha da ilişmediler.'
İşin garip tarafı, bu olaydan sonra Zeki Müren ile Adnan Şenses barışıp iyi birer dost olmuşlar. Adnan Şenses'in, Zeki Müren ile ilgili son sözleri ise şöyle: 'Sevmek ne kelime, tapıyordum ona. Ama gaddar adamdı, acımasızlıklarını gördüm.'
İşte size arşivlerimizden aşırı tuhaf bir olay daha...
Parmak arası terlikten Zeki Mürene nasıl bağladınız lan.
ne okudum lan ben ?
#1 parmak arası terlikten nefret ediyorum. hiç rahat değil. zeki müren'i yıllarca efendi düzgün bir insan olarak tanıdık ama bu olay gerçekse gözümde değeri tamamen biter.