Donna, Donna, Donna, Donna,
Donna, Donna, Donna, Don...
Aynı sahnede Brother Wind March’ın “bilinen bölümü”nün ilk notalarını duyduğumuz an Jan Garbarek’i çılgınca alkışladık; şarkılarını ezbere bildiğimiz Loreena McKennitt’ı, Goran Bregoviç’i birlikte söylemeye devam etmek için defalarca sahneye davet ettik.
Bu tarifsiz coşku anlarını birlikte yaşadığınız insanlarla aranızda öyle ilginç, öyle kuvvetli bir bağ kuruluyor ki yıllar sonra herhangi bir ortamda biriyle karşılaşırsanız ve o akşamı birlikte deneyimlediğinizi fark ederseniz bir anda yıllardır tanışıyormuş gibi derin bir sohbete dalabiliyorsunuz: “Biliyor musun ben o bileti alabilmek için saatlerce kuyrukta beklemiştim…” “Ben de arkadaşımdan borç para almıştım…”, “ya ne akşamdı, yanımdaki adam Garbarek çalarken ağlamıştı…”
Biliyor musunuz bazı repliklerin de böyle bir gücü var. “Alo Galaksi Taksi, araba yok” gibi. Turgut Özakman’ın 1987’de 'Deliler' oyunu için yazdığı bu replik bugün “Deli Bayramı”nı izlemek için DasDas’ın sahnesini dolduran yüzlerce seyirciyi aynı anda aynı duyguda birleştiriveriyor. Prömiyer akşamı oyunun süpervizörlüğünü yapan Metin Akpınar da izleyicilerin arasındaydı. Mert Fırat’ın masanın üzerinde çalan telefonu kaldırıp repliği söylemesi ile birlikte çılgın bir alkış koptu. Sonra izleyiciler sözleşmiş gibi ayağa kalktı ve Metin Akpınar’ın oyunu izlediği balkona dönüp büyük bir coşku ile alkışlamaya devam etti.
Deli Bayramı’nı iki farklı sahnede üç kez daha izledim. Her seferinde “o an” yaşandı. İzleyiciler, oyunun orta yerinde, o repliği duydukları an çılgınca güldü ve heyecanla alkışladı.
Sanatın birleştirici etkisini anlatırken, şarkıların, melodilerin yanı sıra, Deli Bayramı’ndan, “Alo Galaksi Taksi, araba yok”tan ve izleyicideki karşılığından da bahsediyorum artık ve katılımcılara soruyorum: “Sizin hiç tanımadığınız, belki de kendinizden uzak hissettiğiniz insanlarla sanatta birleştiğiniz anlar oldu mu? Paylaşmak ister misiniz?”
Instagram
Twitter
Facebook