İsveç'te Yaşayan Ayılar Üzerinde Yürütülen Çalışma Antibiyotiklerin Doğa Üzerindeki Etkisini Ortaya Çıkardı

İsveç’teki kahverengi boz ayıların dişlerindeki plakları inceleyen araştırmacılar, 20. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle üretilen antibiyotiklerin hem ayılar hem de diğer canlılarda neden olduğu genetik değişiklikleri gözler önüne serdi. İlaç kullanımı konusunda devletlerin doğayı korumacı politikalar benimsemesi gerektiğini savunan çalışmayı merak ediyorsanız içeriğimize buyurun. 👇

Antibiyotik direnci sorunu ilk olarak 1940'lı yıllarda baş göstermişti.

1940'larda antimikrobik ürünlerin endüstriyel ölçekte üretilmeye başlamasıyla ortaya çıkan sorunun izleri, İsveç'teki kahverengi ayıların dişlerinde net bir şekilde görülebiliyordu. 1950'lerden itibaren hayvanlardaki antibiyotik direncinde artış gerçekleşmeye başladı. Buna karşın 1990'lı yıllarda İsveç hükûmetinin antibiyotik kullanımına kısıtlamalar getirmesiyle ayılardaki dirençte azalma gözlemlendi.

Kısıtlama ve düzenlemelerin insanların çevreye verdiği zararı azaltmada güçlü bir araç olduğu görüldü.

Antibiyotik direnci doğada her geçen yıl büyüyen bir sorun. Antimikrobik ilaçlar, penisilyum gibi küflerin savunma sistemlerini kontrol eder. Doğada bu tür küflerin görevi bakterilere karşı bulundukları yapıyı korumak için antibiyotik molekülleri üretmektir. Bizler de bu molekülleri kendi yararımıza olacak şekilde kullanmak için ilaç üretiyoruz.

Ancak doğadaki bakteriler bu savunma yöntemini aşacak şekilde evrim geçiriyor.

Hatta yeni savunma yöntemleri de geliştiriyorlar. Aynı durum insan eliyle üretilmiş antibiyotikler için de geçerli. Bakterilerin ürettiğimiz antibiyotiklere karşı giderek daha da dirençli hâle gelmesi insanlar için tehlike teşkil ediyor. Antibiyotik direncine sahip bakteriler her yıl yaklaşık 700.000 insanın ölümüne neden oluyor.

Antibiyotiklerin yaşam alanımıza ne kadar derinden nüfuz ettiği kesin olarak bilinmiyor.

Antibiyotiklerin ve antibiyotik direncine sahip bakterilerin atık su aracılığıyla (bu sorun sadece antibiyotiklerle sınırlı değil) yaşam alanımıza karıştığını biliyoruz. Yapılan araştırmalarda bu durumun sudaki hayvanlar üzerindeki etkisi incelense de tüm canlılar üzerindeki etkisini anlamak mümkün olmamıştı.

Yeni bir çalışma ise bu belirsizliği giderdi.

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı müzeleri mesken belleyerek antibiyotiklerin canlılar üzerindeki etkisini ortaya çıkardı. Araştırmacılar 1842 ila 2016 yılları arasında elde edilmiş 82 kahverengi ayı dişindeki tartar örneklerini inceledi. Diş taşı olarak da bilinen tartar, ağızda yaşayan bakteri gruplarının örneklerinin bulunduğu bir plaklardır. Araştırma ekibi genomları diziledi ve genlerde antibiyotik direnci izi aradı.

1950'lerden itibaren ayılarda bakteri seviyesinde artış yaşandığını keşfettiler.

İsveç hükûmetinin 1980'lerde antibiyotiklerin tarımsal amaçla kullanılmasını yasaklaması ve 1995'te antibiyotik direnişiyle mücadele etmek için çalışma yürütmesi sonucu bakteri seviyesinde azalma yaşandığı da görüldü. Araştırma ekibinin lideri olan Jaelle Brealey konuyla ilgili olarak, 'Bakteri miktarı, İsveç'teki insan antibiyotik kullanım miktarına göre şekillenmiş. Son 20 yılda bakteri miktarında azalma yaşansa da yakın geçmişte antibiyotik direnci genlerinin çeşitlendiğini fark ettik. Muhtemelen buna insanlar tarafından kullanılan farklı antibiyotik ilaçlar neden oldu' diyor.

Araştırma ekibi, antibiyotik direncinin bölgelere göre farklılık göstermesini bekliyordu.

Öyle ki, incelenen diş örnekleri ülkenin dört bir yanından alınmıştı ve çoğu ayı, insan nüfusun çok olduğu yerlerde bulunmamıştı. İsveç'teki kahverengi ayılar genellikle insanlardan uzak durma eğilimi gösterse de bazıları yerleşim yerlerinin yakınlarında yaşıyor. Dolayısıyla bu ayılarda antibiyotik direncinin daha yüksek çıkması bekleniyordu.

Ancak beklenilenden farklı bir soruna ulaşıldı.

Uppsala Üniversitesi'nden genetikçi Katerina Guschanski konuyla ilgili olarak, 'Issız bölgelerde yaşayan ayılarla insan yerleşimlerinin yakınlarında konaklayan ayılarda benzer düzeyde antibiyotik direncine rastladık. Bu durum, dirençli bakteri ve antibiyotik kirliliğinin ülkenin dört bir yanına yayıldığını gösteriyor' diyor.

1995'ten sonra doğan ayılarda antibiyotik direncinin daha düşük olduğu saptandı.

Antibiyotik direnci düzeyi, endüstriyel ölçekte antibiyotik üretiminin yapılmadığı günlerdeki kadar düşük olmasa da bu düşüş, kendi elimizle neden olduğumuz çevre sorunlarını düzeltmek için bir şeyler yapabildiğimizi ve daha fazlasını yapabileceğimizi gösteriyor. Araştırma makalesinde durumla ilgili olarak, 'Çalışmamız hem olumlu hem de olumsuz insan eylemlerinin, hayvanlarla olan ilişkileri de dâhil olmak üzere mikrobik canlı topluluklarını doğrudan etkileyebileceğini ortaya koydu. Ayrıca, insan ve besi hayvanları üzerinde antimikrobik ürün kullanımını sınırlayan devlet politikalarının çevresel iletim yoluyla antimikrobik direncin yayılımını engellemede etkili olduğunu gösterdi' diyor.

Bu içeriklere de göz atabilirsiniz 👇

Ölümcül Zehirlerle Kaplı Hayvanların Kendilerine Nasıl Zarar Vermediklerini Sizler İçin Araştırdık!
İlk Hayvan Türü Örneklerinin Düşündüğümüzden Çok Daha Eskiye Dayandığını Biliyor muydunuz?
Yapılan Son Araştırmalar Sonucunda Kanada'nın Buzullarında Ham Petrolü Ayrıştırabilen Bakteriler Bulundu

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Mike Tyson Kaybetti: Tarihi Mike Tyson - Jake Paul Maçında Neler Oldu?