İstanbul'da Mutlaka Görülmesi Gereken 10 Arkeolojik Eser

İstanbul'da insanların birçoğundan haberdar olmadıkları, ama arkeoloji ve tarih dünyası tarafından paha biçilemeyen birçok eser, bugün İstanbul'daki müzelerde sergilenmektedir. Hepsi birer sanat eseridir ve adeta gören kişileri büyülemektedir. Şimdi sırayla bu eserlere değinelim. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri ve arkeoloji bilimi gelişmediğinden, Osmanlı coğrafyasındaki tarihi eserler adeta yağmalanıyor ve on binlerce eser Avrupa ve Amerika'daki müzelere kaçırılıyor. Osman Hamdi Bey gibi arkeologların bireysel çabaları sonucunda birçok eser kurtarılıp bugün İstanbul'a ve ülkemize kazandırılmıştır.

1. İskender Lahdi

Sayda Lahitleri ve İskender Lahdi

Sayda Lahitleri, 1887 yılında Osman Hamdi Bey tarafından ortaya çıkarılan Sayda'daki (Sidon) kral mezarlarına ait lahitlerdir. Nekropolde bulunan 18 lahidin 7'si yerinde bırakılmış, diğerleri oldukça titiz bir çalışma ile İstanbul'a getirilmiştir. Paha biçilmez değerdeki lahitlerinden en önemlisi İskender Lahdi, en eskisi ise Tabnit Lahdidir. Bunun dışında diğer önemli lahitler Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi ve Satrap Lahdidir.

İskender Lahdi,  İstanbul Arkeoloji müzelerindeki en önemli eser kabul edilmektedir. Paha biçilemeyen bu eser kimi Arkeologlara göre İstanbul'un simgesidir. Bu eser İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

2. Sidemara Lahti

Bana göre en etkileyici eserlerden biri. Bir taş nasıl böyle işlenir ve böyle bir sanat eseri ortaya çıkar. 32 ton ağırlığında dünyanın en büyük lahti.

Roma döneminde, milattan sonra 3. yüzyılda yapılan Sidemara Lahti, 1898’de Konya’nın Ambar köyündeki kazılarda bulundu. Osman Hamdi Bey tarafından, 1909’da İstanbul’a getirilip müze koleksiyonuna katıldı. Bilinen en büyük lahit. 4 metre uzunluğunda, 3.5 metre yüksekliğinde, 25 ton ağırlığında. Roma dönemindeki soylu bir aileye ait olduğu sanılıyor. Dört yüzeyinde figürler var. Kapağında lahdin ait olduğu kişi ile karısı yarı uzanmış şekilde, kızlarıyla tasvir ediliyor. Bir yüzünde av sahnesi bulunuyor. Bu eser İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

3. Kadeş Barış Antlaşması tableti

MÖ 13. yüzyılın başında, bazı kaynaklara göre MÖ 1285 bazı kaynaklara göre ise MÖ 1296 yılında yapılan Kadeş Savaşı sonunda Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında imzalanmış barış antlaşmasıdır. Suriye topraklarının paylaşılması ile neticelenmiştir. Yakın Doğu’da imzalanmış ilk antlaşma olma niteliğini taşır. Şu güne kadar kaydedilmiş-bulunmuş en eski uluslararası antlaşma olmasına karşın daha eski antlaşmaların varlığı kanıtlanmıştır. Orijinal olarak Akad dilinde yazılmış Mısır ve Hititçe'ye de kopyalanmış eşit koşullar altında  imzalanmış olan antlaşmanın kil tabletten kopyası Hitit İmparatorluğu'nun başkenti olan Hattuşa (Boğazköy) antik kentinde yapılan kazılar sonucu 1906 yılında bulunmuştur.

4. İlk aşk şiiri tableti

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki Eski Şark Eserleri Müzesi Çivi Yazılı Belgeler Arşivi’nde,“istanbul #2461” numaralı çiviyazılı bir tablet bulunmaktadır. Tablet, günümüz Irak’ının güneydoğusunda bulunan antik Sümer kenti Nippur’da, 1889 yılında ele geçmiştir ve 1951 yılında İstanbul’a gelerek Sümer tabletleri üzerinde çalışmaya başlayan Amerikalı Asurolog ve Sümerolog Samuel Noah Kramer tarafından deşifre edilmiştir. Türkçe’ye çevirisini de Muazzez İlmiye Çığ yapmıştır.

Ve kısa sürede anlaşılmıştır ki bu çivi yazılı tablette, dünyanın en eski aşk şiiri yazılıdır. Ve bu durum Guinness Dünya Rekorları tarafından da onaylanmıştır.

Şiir'de şunlar yazmaktadır.

Güvey, canımın içi,

Gönül açar güzelliğin, bal gibi tatlı,

Aslan, canımın içi,

Hoştur güzelliğin, bal gibi tatlı.

Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,

Güvey, yatak odasına götür beni,

Beni esir ettin, titreyerek önünde durayım,

Aslan, yatak odasına götür beni.

Güvey, benden zevkini aldın,

Söyle anama, sana tatlılar verecek,

Babam sana armağanlar verecek,

Ruhun, bilirim ruhunun nerede neşelendiğini,

Güvey, şafağa değin uyu evimizde,

Yüreğin, bilirim yüreğinin nerede sevindiğini,

Aslan, şafağa değin uyu evimizde.

Sen, beni sevdiğin için,

Yalvarırım okşayışlarını ver bana,

Yüce tanrım, yüce koruyucum,

Enlil’in yüreğini sevindiren Şu-sin’im,

Yalvarırım okşayışlarını ver bana.

Senin bal gibi tatlı yerin, yalvarırım elini onun üstüne koy,

Elimi gişban-giysisi gibi onun üstüne koy,

Elimi gişban-sikin-giysisi gibi onun üstüne kapa.

5. Hammurabi Kanunları tableti

Hammurabi, Eski Babil Sülalesi'nin 11 kralından altıncısıdır. MÖ  1792-1750 yılları arasında 43 yıl saltanat sürmüştür. Saltanatının 2.  yılı 'ülkede yasanın konulduğu' yıldır. Kanunun aslı 2.23 m boyunda  diyorit bir stel üzerine yazılmıştır. Stel Susa'da bulunmuş ve Louvre  Müzesi'ne götürülmüştür. Kanunun 282 maddesi olup üç bölümden  oluşur.  İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde sergilenmekte olan bu metin,  okullarda okutulmak ve mahkemelerde kullanılmak için tabletler  üzerinde kopya edilenlerdir ve Nippur'da bulunmuştur.

6. Güneş saati

On bir radyal çizgi ile 12 eşit parçaya ayrılmış olan bir iç bükey yüze sahip bu güneş saati, Suudi Arabistan'da yer alan Madain Salih'te bulunmuştur. Üzerinde Aramice yazıt bulunur ve kırmızı kumtaşından yapılmıştır. Merkezdeki dikey çubuğun gölgesi güneşin hareketine göre çizgiler üzerine düşerek zamanı göstermektedir.

7. İştar Kapısı (Babil Kapısı)

İştar Kapısı, bugünkü Irak'ta bulunan eski Babil kentinin surları üzerinde, 'Tören Yolu' denen ana caddeye açılan, bir iç avlu ile ayrılmış iki anıtsal girişten oluşan, tuğladan yapılmış dev boyutlu kapıdır.  İÖ y. 575'te Yeni Babil Devleti'nin başkenti Babil'in iç ve dış sur duvarlarını birleştiren, kentin sekizinci kapısı olarak inşa edilmiştir. Babil Kralı II. Nebukadnezar tarafından Tanrıça İştar adına yaptırılmıştır.  12 m'den biraz yüksektir ve kabartma ejderha ve boğa figürlerinin yer aldığı sırlı tuğlalarla kaplanmıştır. Kapı, arka arkaya iki girişten oluşuyor ve güney tarafında geniş bir sahanlık bulunmaktadır. Kapının arkasından başlayan ve günümüzde 800 m'den fazla bir bölümü izlenebilen taş ve tuğla döşeli Tören Yolu'nun iki yanında bir ayağını kaldırmış, pişmiş topraktan aslan heykelleri diziliydi. Cadde üzerinde 120 aslan heykeli, kapının cephesindeyse 13 sıra halinde 575 ejderha ve boğa figürü bulunduğu sanılmaktadır. Caddenin düzeyi birkaç kez yükseltilmiş olduğu için kapının kabartmalarının alt sıraları toprak altında kalmıştı. Irak Eski Eserler Bakanlığı bu caddeyi, üstteki düzeylerden birini temel alarak yeniden inşa etmiştir. 

İlk olarak Alman arkeologlar tarafından 1900 yılında bulunan paha biçilmez çinilerin birçoğu, Berlin’deki Pergamon Müzesi’ne götürülmüştür. (Yapının pek çok unsuru da bugün Berlin Pergamon Müzesi'nde bulunmaktadır.). Saddam Hüseyin döneminde Nebukadnezar Müzesi'nin girişinde yer alması gereken ancak götürülen çinileri restore ettirildi. Irak Savaşı (2003-11) sırasında ABD ordusunun askeri yığınağının arasında kalan tarihi mekanda onarılamaz hasarlar meydana gelirken yüzlerce çini çalındı.

8. Mezopotamya Heykelleri ( Lugal-Dalu Heykeli)

Koleksiyondaki Adab eserlerinin en önemlisi Lugal-Dalu'nun kireçtaşı heykelidir. Omzundaki yazıtta kendisini 'Adab Kralı' olarak tanıtır ve heykelin Adab'ın baş tanrısının tapınağı Esar'a adandığını belirtir. Sümer kral listelerinde adı geçmeyen Lugal-Dalu'nun MÖ 3. bin yıl ortalarında Adab şehir beyi olduğu düşünülmektedir. Bu heykel Sümer inancına göre tapınaklara yerleştirilen 'vekil rahip' heykellerindedir. Bu heykeller temsil ettikleri kişi tapınak dışında olduğu sürede bu kişi adına tanrıya şükranlarını sunmaya devam etmekteydiler.

9. Siloa Yazıtı

Kudüs'te Aynı-Silvan çeşmesi suyunun, kayadan çıktığı yerde yapılan yer altı kanalının içinde meydan çıkarılmıştır. Fenike alfabesi ile yazılmış en eski İbrani yazısı olan bu yazıt, kanalın çıkış noktasına yakın, sol taraftaki kayaya yazılmıştı. Yazıt değişik uzunlukta altı satırdan meydana gelmiştir.Bu yazıtta, yapılışı tarif edilen ve kaya içine kazılan tünel, suyunu şehir dışındaki Ceyhun kaynağından şehir içindeki Aynı-Silvan'ın bulunduğu noktaya gelmesini sağlıyordu. Bu kanal Kral Hezekiah (MÖ 725-697) tarafından yaptırılmıştır. Tevrat'ta 'Hükümdarlar Tarihi' bölümünde kanaldan bahsedilmektedir.[1]

Siloam Yazıtı, 1838’de Robinson tarafından Doğu Kudüs’ün içinde Hezekiel tüneli olarak adlandırılan tünelde bulunmuştur. araştırdığımız karanlık dönemin dışında kalmasına karşılık önemli bir delildir. Asur kralı Sennacherib’in peygamber Hezekiel ve halkını sıkıştırdığı sırada kaçmaları için kullanılan bu tünelde bulunan yazıt aslında hakikati tamamen ortaya koymaktadır.[2]

Yahudilerin kralları ile ilgili yazıtları bulunmamaktadır. Buna en yakın belge “Hezekiel’in Tüneli” olarak da bilinen bu yazıttır ve nihayetinde burada da herhangi bir kral ismi belirtilmemiştir ancak Davud’un zaferlerini ve onun yardımcılarının listesini içerdiği belirlenmiştir.[3]

Kudüs'te bulunan ve İ.Ö. 7. yüzyılın başına tarihlenen altı satırlık İbranice yazıtta, Judah Kralı Hazekiah'ın Asur tehlikesinden ötürü Kudüs'te meydana gelebilecek su sıkıntısına karşı yaptırdığı tünelin yapım öyküsü anlatılıyor. Bu yazıtın bir diğer önemli yanı Arkeoloji Müzesi'nin temeli olan Müze-i Hümayun'dan beri müzenin koleksiyonunda olması.[4]

Bu yazıt, iki grubun (Hezekiya ve Sanherib) bir araya geldiğini göstermektedir.[5]

Okumalar

1. satır: …kazısı; kazı nasıl yapıldı; daha….

2. satır: Kazmalar aynı doğrultuda ve birbirine karşı idiler. Kanalın açılmasına üç endaze kala sesler işitildi.

3. satır: Bu sesler karşılıklı olarak birbirine bağıranların sesi idi. Çünkü orada kuzey ve güneyinden açılan tünel birleşiyordu. Ve o gün

4. satır: Kanal açılmış oldu. Tünelin açılması ile her iki taraftaki işçiler ve kazmaları karşılaştılar.

5. satır: Sular kaynaktan bin endaze uzaklıktaki havuza aktı ve

6. satır: İşçilerin başları üstündeki kayanın yüksekliği yüz endaze idi.[6]

10. Sappho Başı

Roma Dönemi portre örneklerinden olan Sappho Başı, Lesbos (Midilli) adasında doğmuş olan şair Sappho'ya aittir. 

M.Ö.7. yüzyıl ve 5yüzyıl arasında birçok lirik şair yaşamıştır. Bu dönemin en tanınmış şairi olan Sappho'nun bir bütün halinde günümüze kadar ulaşan yalnızca bir şiiri bulunmaktadır ve bu şiir de Aphrodite'ye yazılmış bir ilahidir. 

Gençlik yıllarını doğduğu yer olan Lesbos'dan uzakta, Sicilya'da geçiren Sappho, geri döndüğünde Aphrodite'e tapınan bir grup kadının öğretmeni haline gelir. Bir efsaneye göre, sevdiği adam tarafından reddedilince kendisini uçurumdan atarak intihar etmiştir.

Ülkemize kazandırdığı eserler için Osman Hamdi Bey'e sonsuz teşekkürler...

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!