Atılgan yaşadığı olayı şu ifadelerle anlattı:
“Beylikdüzü’nden annemi almıştım. D-100’e doğru giderken kediyi önümüzdeki aracın altında gördüm. Sonra o araç durunca indim. İlk hamlemde yakalayamadım diğer şeride geçti. Sonra orta şeritte yakaladım. Kediyi kenara mı koysam diye düşündüm ama yan yolda da tehlike vardı. Alıp eve götürdüm. Kediyi buraya getirdikten sonra bir süre arabadan çıkaramadık. Koltuğun altına saklanmış. Sonra etrafta kız öğrenciler vardı. Onlara sordum sahiplenmek ister misiniz diye. Kızlardan bir tanesi gönüllü oldu. Ben de ona verdim kediyi. Siz de olsanız aynısını yaparsınız.”
Benzer bir olay, Göztepe köprüsünde başıma gelmişti. Çok küfür yemiştim ama değerdi benim için.
Bostancı köprüsü altı orta refüjde yavru kedi ihbarı geldi, iki arkadaş yakın olduğumuz için gittik. Kış ve mesai dağılımı, Kadıköy gidiş tarafından otoyola yayan girdik. Korna, küfür, hakaret duyduk. Aldırmadık refüje ulaştık, yavruyu gördük ama çok ürkek ve yabani idi, refüj boyu koşmaya başladı. Biran yola kaçar diye korktuk, takibi bıraktık. Yeniden otoyola yayan girdik. Yine korna, hakaret, azar. Bunlar haklı tepkiler idi. Karşılık vermedim. Ama kendini bilmez bir erkeğin ikimize laf atması canımı yaktı. İkili olursa kaç para diye laf attı ki görüntümüz, duruşumuzdan nasıl insanlar olduğumuz çok belirgin idi. Ertesi gün aynı yere gittik, tam karşıda benzin istasyonu vardı, oraya sorduk, kedi trafik durunca onlara sığınmış, rahatladık. Bu da böyle biz hayvan gönüllülerinin yaşadığı günlerden biri işte.
Sahiplenme kısmına saygı duyarım, fakat kurtarma kısmında yapmayanın hayat faaliyetleri durmuş demektir!