İsrail’in Katliamları ve Yarattığı Savaş Travmaları

17 Ekim 2023… İsrail ve Hamas arasındaki çatışmalar 11. günündeyken İsrail güçleri tarafından Gazze’de bir hastane hedef alındı. Bu saldırıda en az 500 sivilin hayatını kaybettiği açıklandı. Bir insanlık suçu işlendi ve insanlık olarak kanımız dondu. Bu acının bir an evvel bitmesini diliyorum.  Dünya liderlerinin birleşip hemen bu büyük katliama stratejik cevap vermesi çok önemli, bakalım nelere tanık olacağız. İnsanlığın bu kadar kolay yok edilebildiği bir dünyada hiçbirimiz huzurlu olamayız.

Bazı gazetecilerin ön gördüğü gibi İsrail, Filistin’de bir sivil saldırı gerçekleştirdi.

İçinde kadınların, yaşlıların, bebeklerin olduğu bir hastaneye saldırmakla eşine az rastlanır bir insanlık suçu işlendi. Elbette dünyanın her yerinden insanca tepkiler, sesler yükseliyor. Hiç şüphe yok ki böylesi bir çığırından çıkmışlığa bakabilmek asla kolay değil. İnsanlık yara aldı. İnsanlık utanç içinde. Dinler, ırklar, statüler ve güçlerin üstünde insan olmak ve insan gibi yaşamak hakkımız linç edildi. Dünyanın bir yerinde, hem de bu yüzyılda işlenmiş bir suçun izleri, uzun yıllar kolektif belleklerde yer tutacaktır. Hafızalardaki izi kadar epigenetik transferi, bedenlerimizdeki tutulumu da oldukça bedel ödetecek türdendir. Saldırılar ve haksızlıklar, insanlık için sadece bir bölgede değil, tüm dünyada etkilerini sürdürecektir. Hepimiz güvende olmayı hak ediyoruz. 

Savaşın ortasındaki masumları ekranlardan izlemek derin bir suçluluk ve utanç oluşturabilir. İzlememek ve duyarsız kalmak da bir o kadar suçluluk getirebileceğinden, ölçülü ve dayanabildiğimiz oranda haber almakla yetinmeliyiz. Ve elbette sempati sınırlarına varan empatimizle sadece izlemiyor, adeta vicdan sancısıyla hissediyoruz. Ateşi yaşayan her insan gibi, olup bitene şok etkisiyle tanık olan herkes için benzer bir travma yükü oluşabilir. Her ne kadar onlarca yıldır izlediğimiz türlü katliamlara dayanabildiğimizi sansak da sinir sistemi açısından durum oldukça karmaşık.  Tehdit ne kadar yakın, yaygın ve tekrarlayıcıysa o kadar güvensiz hissetmemiz normal.

Sinir sistemlerimiz saldırıyı duyduğumuz andan itibaren aşırı uyarılmış durumda. Ve biz canımız acıyor demeye elbette utanıyoruz. Çok hızlı bir şekilde dünya güvenli değil düşüncesiyle kaynaşıp daha da uyarılabilir, stres tepkilerimizle zorlanabiliriz. Özellikle kendilerine güvenebileceğimiz akil kişilerden duyacaklarımız bu aşamada çok değerli.  Canı yanan insanlar şu an güvende mi, bu benim başıma gelseydi nereye veya kime sığınırdım, dünya bu gibi katliamlara dur diyor mu, gibi güvenlik arayışları hepimiz için bağlanma ihtiyacıyla hayatta kalma arayışıdır. Ses çıkarmak, yazmak, dinlemek, topluluklar oluşturmak, yardım etmek, gördüklerimize dayanma gücümüzü arttırır. Kolektif acılar karşısında iyileşme teker teker olsa da grupların ve dayanışmanın güvenli çatısı hep önemli bir iyileştiricidir.

Travma başımıza gelenler değil, başımıza gelenler karşısında içimizde olandır, diyor Gabor Mate.

Geçip gitmiş zorlayıcı olaylara değil, bugün karşılaştığımız benzer uyarıcıyla karşılaştığımızda içimizde olanlara tepki veririz. Gabor diyor ki, Filistin’de travmanın sürekliliğini gördüm. Orada travma asla TSSB değil. Yani travma sonrası diye bir şey yok. Çünkü devamlı ve şiddetli. Recent Traumatic Episode dediğimiz süreçler asla bitmiyor. Yakın tarihli bir travmanın nöbetleri şiddetli ve kişiliği bölebilen zorlukta olabiliyor. 

Devam etmekte olan savaşları ve adaletsizliği izlemek bizde hak ve adalet arayışını sorgulatır. Bu normal ve yerinde bir insan tepkisidir. Hatta sinir sistemi adaleti bekleme sürecinde yatışmayı başka bir tehdit olarak görür, reddeder. Çünkü haklara ulaşmak bir arzu veya fantezi değil ihtiyaçtır. 

Travma ruhtaki bölünmelerdir. Belki olabildiğince emniyetli ve sağlıklı bağlarımıza tutunabilir, hayatta bizi suyun üstünde tutan değerlerimizle zorlayıcı ve beklenmedik yaşam olaylarıyla birlikte yeniden baştan başlayabiliriz. Dünyada savaşlar hiç bitmeyecek ve fakat bizler, her ne yapıyorsak en iyisini yapmaya devam edeceğiz. Dünya bize borçlu değil. Belki biz, bize verilenleri şükranla karşılayıp daha barış içinde yaşamayı seçebiliriz. Barış demek yargısızlık demektir. Daha yargısız ve kutsallarımızın içindeki en değerli parçanın insan olmak demek olduğunu unutmadan ve farklılıklarımızı birbirimizi yaralayan, öldüren bir silah olarak kullanmadan yaşamayı öğrenebiliriz. Adaleti öç almaya indirgeyerek ancak daha fazla kan döker, daha büyük hapishaneler yapabiliriz. Özgürlük sadece bir kişi veya milletin değildir. Bu dünyadaki herkes mutlu ve özgür yaşama hakkına sahiptir. 

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Erman Toroğlu, Galatasaray'ı 29 Ekim Kutlaması Sebebiyle Eleştirildi
Erdoğan’ı Düşman Ülkelerin Cinlerinden Koruduğunu Söyleyen Üfürükçü Bir Ailenin Üç Kızını İstismar Etti
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Paylaşımında Kendisini Es Geçen Tarkan'dan Norm Ender'e İnce Hareket!