(Birisi yerine oturacak diye tüm tribün sırasının Meksika dalgası yaparak kalktığını bilenler anladı.) “Böyle bir hakkımız mı vardı ya?” diye düşündüm.
Sonra başka bir gözle izlemeye başladım.
Bir de baktım ne göreyim, merdiven boşluklarının tamamı boş! Kimse o aralıklara üşüşmemiş. Kendi yerinden memnun olmadığı için orada dikilmeyi seçmemiş. Merdivenlerin üzerinde de ışıklar var Atlético de Madrid’in evinde. Merdiven boşlukları boş bırakıldığında sanki bu mimari de işin bir parçasıymış, dememek işten değil.
Deplasman tribünü mü?
Ben bunlara bakarken Bratislava taraftarı deplasman tribününden takımını desteklemeye başladı. Ev sahibi Atleti taraftarı sakin sakin oturuyor! “Burası şurası, buradan çıkış yok!” diye büyümüşüz biz. Yenmek, yenilmek, forma, arma, tribün namus gibi olalı çok olmuş. Kavramlar ve kafalar karman çorman olmuş. Deplasman tribünü fısıldasa ev sahibi taraftar kendinden utanır, ben bunca sene böyle gördüm!
O sırada dakika 17’de Alvarez ilk golü attı da ev sahibi tribünlerinin tamamen dolu olduğunu anladık. Gol kutlandı, ortalık sakinleşti, herkes yerine oturdu, ayakta kimsecikler kalmadı.
Stat yeniden ev sahibi sessizliğine kavuşunca yanımdaki çekirdek sesleri daha duyulur oldu. “Kesin çekirdek kabuklarını bir poşete atıyordur, yere atmıyordur.” diye düşünürken ayaklarıma kadar uzanan çekirdek kabuklarını gördüm. “Sevilla’da maça gittiğimizde çöp için kese kâğıdıyla sarmamışlar mıydı ya bu çekirdeği” diye düşünecek oldum, orada bu düşünceyi deplasman tribünü melodilerine bıraktım.
İki Griezmann, bir Bratislava penaltısı derken konuyu biliyorsunuz.
Ezcümle, futbol taraftarlığımız İspanyollara bir benziyor, bir benzemiyor. Oradan nasıl görünüyor?
Not: Hafta sonu, Getafe maçında da buradayım. Bir şey diyor musunuz?
X
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio