Kays îbn Hazim şunu anlattı: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) geldi. O'nun karşısında durunca adam korkudan titremeğe başladı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): 'Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Ben ancak Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum.' dedi. (Hakim, Müstedrek, H/4366; Hatib, Tarih, VI/277, 279; Zebîdî,- İthafu's-Sadeti-Muttakîn, VI1/142; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IX/20.)
Hz. Muhammed'in sarayı olmadığı billiniyor. Çok mütevazi koşullarda yaşayan peygamber, öldüğünde arkasında zaruri olarak kullandığı elbisesi, birkaç su kabı, içinde yıkandıkları tekne, iki adet kilim, bir çarşaf, makas, tarak, misvak gibi eşyaları, kılıç, ok, zırh, mızrak, miğfer'den oluşan silahları, “Düldül” adındaki bir devesi, savaş ganimeti olarak payına düşen ve devlet reisi olarak bundan ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olduğu; “Fedek” arazinin yarısı, Ümmü’l-Kura’nın üçte biri, Hayber’den kendisine düşen beşte biri olan payı ve Ben-i Nadir’den bir kaleden ibaret olan arazîyi bırakmıştır. Bunların tamamını da Müslümanlara tasadduk etmiştir. (bk. Tirmizî, Şemail, s.149)
Yani Hz. Muhammed İslam Peygamberi ve devlet reisi olmasına rağmen elindeki bu yetkileri kendisine servet edinmek için kullanmamış, kendi geçimine uygun bir sadelikle yaşamıştır.