Ölüm, hayatın acı bir gerçeği. Ölümden sonra cansız bedenler, çeşitli inançlara göre korunuyor ve saklanıyor. Bedeni gömmek ya da yakmak bunlardan birkaçı ancak ne yazık ki bazı insanların ölü bedenleri kimsesiz yerlerde çürüyor. Peki; tüylerinizi ürpertecek, yıllar sonra ortaya çıkmış en esrarengiz cesetlerin hikâyesini duymaya hazır mısınız?
2013'te kendi hâlinde ve sıradan bir lise öğrencisi olan Kendrick Johnson'ın başına gelenler kanınızı dondurmaya yetiyor. Spor salonunda vakit geçiren Kendrick, ayakkabısının bir tekini dikey şekilde duran büyük spor matlarının içine düşürüyor. Ayakkabısına ulaşmak büyük matlara tırmanıyor ve ayakkabısını almak için eğiliyor. Bunun ardından dengesini sağlayamıyor ve baş aşağı şekilde matın içine düşüyor. Burada doku yaralanması geçiriyor ve bu yüzden hareket etmekte de sıkıntı yaşıyor. En sonunda maalesef ki nefes almakta güçlük çekiyor ve sıkışarak gözlerini hayata acı dolu bir şekilde yumuyor.
Ailesinin şüpheleri üzerine cesede 2. kez otopsi yapılıyor. Çıkan sonuçlar olayı daha karanlık boyuta taşıyor. Kendrick'in sağlıklı olan bütün iç organlarının bedeninden çıkarıldığı ve yerine gazete kağıtlarının yerleştirildiği ortaya çıkıyor. Bunun neden yapıldığına dair sorular ve cinayetin ardındaki gizem devam ediyor.
80 yaşında olan Jean Stevens, ikiz kardeşine ve kocasına inanılmaz derecece bağlıydı. Onlara olan sevgisi inanılmaz bir boyuttaydı. Jean evlendikten tam 60 yıl sonra ne yazık ki sevgili eşini kaybediyor. Bununla birlikte derin bir hüzün ve kalp kırıklığı yaşıyor. Bu dönemde Jean'in özlemi ve sevgisi onu büyük bir yanlışa sürüklüyor. Jean; kocasının yanı başında olmak, onunla rahatça konuşmak ve evlerinde vakit geçirmek istiyor. Bu yüzden onun ölümünden çok kısa bir süre sonra bedenini mezarından çıkararak eve getiriyor. En güzel takım elbiseleri kocasının ölü bedenine giydiriyor ve en güzel kokuları sıkarak onu evin başköşesine oturtuyor.
Bahçe avlusuna gömdürdüğü cesedi bir gece çıkarıyor ve onun yatak odasının yanındaki odaya, boş bir kanepenin üzerine oturmasını sağlıyor. Jean, böyle yaparak en değer verdiği insanları sürekli yanında tutacağını ve onlarla sürekli vakit geçireceğini düşünüyor. Böyle yaparak onların ölümlerini yok sayıyordu. Bu hastalıklı durum, cesetlerin kokuları başkaları tarafından duyulana ve Jean polislere şikâyet edilene kadar sürdü.
Komşuları tarafından sinirli, huysuz ve onun evine yaklaşanları genelde azarlayan yaşlı bir kadın olarak tanımlanan Geneva Chambers, kayıplara karıştığında 60'lı yaşlarındaydı. İnsanlara kaba davranarak onları sürekli etrafından uzaklaştırıyordu. Yalnız ve sessiz bir yaşam istiyordu ama bu yalnızlık ve sessizlik ölümünde de yanında oldu. Geneva, bir gün evinde vefat etti ve bundan kimsenin haberi olmadı.
Geneva'nın 3 yıl boyunca çürüyen bedenini, dikkatli bir park işçisi buldu. Cesedi yatak odasında örümcek ağlarıyla kaplı hâldeydi. Geneva, ölümünde ve ölümünden sonra bile tıpkı istediği gibi sessizlik ve yalnızlık içindeydi.
İngiliz vatandaşı olan Joyce Carol Vincent, bir stüdyo dairede tek başına yaşayan genç bir kadındı. Aile içinde yaşanan şiddetten dolayı çeşitli travmalara ve kişisel sorunlara sahipti. Bu yüzden ailesiyle ve arkadaşlarıyla ilişkisini keserek tek başına yeni bir hayata başlamayı hedefliyordu. Bu yüzden bir kadın sığınma evine yerleşmişti. Sıradan bir günün ardından market alışverişinden sonra evine dönen genç kadın, son nefeslerini kimsesiz bir şekilde vermişti. Joyce'un cesedi tam 3 yıl sonra eve gelen polisler tarafından bulundu. Cesedi alışveriş poşetlerinin yanında uzanmış hâldeydi ve televizyon hâlâ çalışıyor durumdaydı. Ölüm sebebi bile kemiklerin ve cesedin durumundan dolayı net bir şekilde belirlenemese de astım krizinden hayatını kaybettiği düşünülüyor. Kimsenin haberi olmadan, fark edilmeden ölüp gitmişti. Onun ölümüne ve ölümünden sonraki 3 yılına sadece televizyon sesleri eşlik etmişti.