IŞİD tarafından esir alındıktan 101 gün sonra serbest bırakılan Musul Başkonsolosluğu personelinin Türkiye’ye dönme süreciyle ilgili konuşan Başbakan Ahmet Davutoğlu , “Herkesin saygı duyduğu, IŞİD'in de Musul'daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD'e 'Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimizdir' diyecek herkes devreye sokuldu” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV'de Oğuz Haksever ’in sunduğu özel yayında konuştu.
Davutoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
Bu tür süreçler çok kritik süreçler. 11 Haziran'dan bu yana hepimiz çok kritik sınavdan geçtik. Bu ilk sınavımız değildir. Şu ana kadar 200'ün üzerinde vatandaşımızı tereyağından kıl çeker gibi aldık.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşalarını ülkeye getirmişse herkes bu sevinci yaşamalı. Bu şartlardan vatadanşını alan her ülkenin bireyi kazanır. Dikkatsiz sarf edilen bir sözve süreç sadece vatandaşların kaybına değil, ülkenin itibarının kaybına da yol açar.
Fidye ödemedik
Prensip olarak hiçbir zaman fidye ödemedik. Fidye ödemek bir vatadanşarı kurtarırken başkalarını tehlikeye atar. Ailelerin psikolojilerini, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranları dolaylı müzakere ile psikolojilerini yöneteceksiniz.
Vatandaşlarımız kaçırıldıktan sonra bir süre rehine tabirini kullanmadık. Rehine tabiri kullanıldıktan sonra pazarlık başlar. Vatandaşlarımızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. 'Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz' dedik.'
‘Nakış gibi bir strateji uyguladık’
Musul halkı Türklere zarar vermeyi düşünmez. MİT müsteşarı ve ben etkili kişilerle görüştük. Günbegün nakış gibi işleyen bir strateji uyguladık. Libya'dan vatandaşlarımızı transfer ederken çok sayıda aşiretle iletişim kurmuştuk.
Musul bizim düşmanımız değil, sunniler bizim düşmanımız değil. Irak'ın hiçbir halkı bizim düşmanımız değil. Bizim başkonsolosluğumuz tek yabancı temsilcilik olduğu için Musul halkının sevgisini kazanmıştı.
Olaylar sırasında bizi asıl zorlayan operasyonlar ve çatışmalar yoğunlaştığında çevre şartlarını kontrol edememek oldu. Ya bir bomba isabet ederse diye düşündük. Türkiye'de süreci zorlayan haberler çıktı. En kritik dönemde gensoru verdiler. Açık oturumda konuşulsun dediler. Neyi konuşacaksınız açık oturumda.”
‘Din adamlarını devreye soktuk’
Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçiminde bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık.
‘1 dakika uyumadım’
Sabah 06.00'ya kadar 1 dakika uyumadım. Hiç uyumadan Şanlıurfa ve Ankara 'ya gidiyorum. Bu bir operasyondır, şimdi söylüyorum. 2 gündür insanların yüzündeki tebessümü görmek bize yetiyor. Büyük bir iş başarıldı.
‘Bu milli bir operasyondur’
Önemli olan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesidir. Operasyonun neticesi önemli. Kardeşlerimizden birinin saç teline zarar gelseydi bildiğimiz her şeyi unuturuz. Zikrettiğimiz tek şey fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur. Elimizden gelse ilk gün alırdık. Bir an bile bırakmazdık.
‘Çok yaklaştığımız anlar da oldu’
Çok yaklaştığımız anlar da oldu. THY'ye iki uçağı hazır tutun diye söyledik, Temmuz ayında ama olmadı. Birçok kere çok yaklaştık. Ne gerekiyorsa o yapıldı. Her zaman risk vardır. Her yer değişiminde her seçenek masadaydı.'
MİT Müsteşarı aradı
O gece Hakan Bey (MİT Müsteşarı) aradı ve 'beklediğiniz müjdeyi kısa bir süre içinde verebiliriz' dedi. Azerbaycan gezisini iptal etmeyi düşündüm. Sonra Öztürk (Musul Başkonsolosu ) aradı. Telefonu açar açmaz 'hoşgeldiniz Öztürk' dedim. O anda bu operasyonun arkasında Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anlamasını istedim. Saat 05.30 civarı, Hakan Bey arayarak bizim sınıra geçtiklerini ve güvende olduklarını söyledi. Benzer olaylara bakıldığında sonuca erken ulaştığımızı söyleyebiliriz.
Hangi spekülasyon yapılırsa yapılsın, kendi araçlarımız kullanılarak operasyon gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın canı söz konusuysa gereken her şey yapılır. Ne aldı ne verdı tartışmasına girilmemesi lazım. Bütün Irak'ta Türkiye'ye büyük sempati duyan bir kesim var.
Herkesin saygı duyduğu, IŞİD'in de Musul'daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD'e 'Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimizdir' diyecek herkes devreye sokuldu.
Rehinelerin tutulmamaları gerektiğine yönelik pazarlıklar tabii ki yapıldı. MİT'e ne gerekiyorsa yapın, talimatı verdim. Bunlar içinde fidye dışında her türlü temas vardır. Kimle temas kurmak gerekiyorsa kuruldu. Ayrıca başka temaslar da olmak zorunda.
Cumhurbaşkanımızın ve benim ne kadar emek verdiği biliniyor. Ama bazı insanlar var ki onların yüzleri bilinmiyor. O arkadaşları alıp getirenlerin yüzlerini ben biliyorum. Operasyondan 4 gün önce Başbakanlık'ta ağırladım. Bir vatadanşımız onları yolda görse onları bilmez. Kahramanlık budur. Bilinmeyen çok insanın emeği var. Yerel bir unsur olarak bir tanesini zikredeyim. Fark edilince infaz edildiği haberi geliyor. Bunları rahmetle anıyorum.
‘Muhalefet liderleri de orada olmalıydı'
Acı ve keder anlarında bir arada olmayı bilmeliyiz. Bu anlarda bir arada olamazsak sevinci yaşayamayız. Bundan bir kişi kazanmıyor. Bu nedenle Kılıçdaroğlu 'nun (Musul Konsolosunu) aramasını takdir ettim. Sayın Bahçeli'nin de böyle bir tebriği yaşamasını isterdim ama beni şaşırttı. HDP'lilerin bir açıklama yapmasını beklerdim. Demirtaş, cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdiği herkesi kucaklayıcı tavrı burada da göstermeliydi. Muhalefet liderleri de havaalanında olmalıydı.
Biz Kobani'den gelen Kürt kökenli kardeşimize kapımızı açtık. 138 bin kişiye kapımızı açtık. Acı da bizim acımız, sevinç de bizim sevincimiz.
'Cevval bir arkadaş'
Öztürk Bey Musul'a kendisi gönüllü oldu. Bu zor şartlara kendisi gitti. Bu görevlerin hepsinin riski var. Özel harekatçılar canları pahasına korumak için ö bölgeye gidiyor. Bu görevi yapanların hep bir risk payı vardır. Onurlu görevlerdir ama riskleri vardır. Öztürk bu riskleri görerek gitti. Cevaal bir arkadaş olduğu için iki telefonu yanında tutmayı başarmış.'
'Kapımızı kapatmamız mümkün değil'
Milletler zor dönemde aldıkları kararlarla tarihe geçer. Bizim milletimizin zor durumdaki insalara kapısını kapatması söz konusu değil. Her milletten insan gelebilir. Böyle bir geçmişe sahipsek bunun gereğini yapmak durumundayız. Kapımızı kapatmamız mümkün değil.
Bizi Sünni politika takip etmekle suçlayanlar oluyor ama bir toplantımızda dahi etnik köken ve mezhep geçmemiştir. Suriye rejimi yanlıları da geldi Türkiye'ye. Sağ sağlim ülkelerine dönmeleri sağlandı. Ana muhalefet partisi bu konuda bir suçlama yöneltti. BDP'liler de Rojova'ya ilgisiz kaldığımızı iddia etti. Bunların hiçbirisi doğru değil. Bir seferde en fazla mülteci 3 gün içerisinde girdi. Bizim sınırımız tarihin en anormal sınırlarından biridir. Sınırın karşı tarafı vatandaşlarımızın akrabalarıyla doludur.
Biz sınırımıza gelene bakmayız. 36 bin Yezidi var. Böyle bir ayrım hiçbir zaman olmadı. Onlara tek söylediğimiz; rejimle işbirliği yapmamaları, zulme ortak olmamaları oldu. PYD'nin insani yardım talebine karşılık verildi.
Ama Türkiye'nin içinde kamu düzenini kimse yok sayamaz. Biz hiçbir zaman Türkiye vatandaşlarının savaşmak için Suriye'ye gitmesini mazur görmedik. 138 bin kişiyi içeri alırken, içerden dışarı gidişlere izin verirsek kamu düzeni kalmaz. Suriye rejimi bizi dinleseydi, Maliki bizi dinleseydi bunlar başlarına gelmeyecekti. Bunların sorumlusu Türkiye değil.'
- T24