İş Hayatının Stresinden Bunalıp Butik Pastane Açan Selin'in İbretlik Öyküsü

Dışarıdan gören birisi için güzeldir beyaz yakalı olmak. Ütülü kıyafetler, klimalı ortam, uzaktan hiç bitmeyecek sanılan yemek kartları, happy hour'lar... Davulun sesi birçok kişiye uzaktan hoş gelebilir. Hatta kahramanımız Selin de bu hayallerle beyaz yakalı oldu.

prnt.sc

Selin vizelerine, finallerine çalışırken ileride dünyayı değiştireceğini umuyordu. Bozuk paralarını yarın olmayacakmış gibi harcadığı fotokopiciden aldığı notlardaki önemli cümleleri parlak yeşil kalemiyle hırsla haşırt haşırt diye işaretlerken de böyleydi hayalleri, mezuniyet töreninde sınıf arkadaşlarıyla esprili bir pankartın arkasında tribünlerdeki anne, babası ve kardeşini selamlarken de. Hatta bu pankartın Onedio’ya çıkmasını da güzel günlerin bir işareti olarak görüyordu.

Mezun olmuştu Selin, kepi ve cübbesiyle Foto Ayhan’a verdiği, arka planında spot ışığının parlayıp saçlarını farklı renk gösteren mezuniyet fotosunda attığı içten gülüşteki gibi geleceğe umutla bakıyordu ama böyle durumlarda hayal kırıklığına birçok kez uğramış insanların çok iyi bildiği kendisinin de pek iyi bilmediği bir şey vardı. Gerçekler ortaya çıktığında o pembiş hayalleri ezer geçer.

s1090.photobucket.com

Bir sürü başarısız iş görüşmesi oldu. Babası “önemli” insanları devreye soktu ama Selin uzun süre işsiz kaldı. 2 sene önce transkriptine gururla bakan Selin artık televizyonda evlilik programlarına bakıyordu.

Ancak bu böyle gitmemeliydi. Her işsiz fakülteli gibi bir banka sınavına başvurdu Selin. Sabahlara kadar yıllardır “Ulan geçmişin geçmişi miydi? Yoksa yakın geçmiş miydi? Yakın geçmişse normal geçmişten farkı ne? Yet, already falan diyor. Aha bir de have çıktı.” diye hayıflandığı Present Perfect Tense çalıştı. Özenle aldığı renkli ve fosforlu kalemlerin mürekkepleri donmuş, kumarbaz eniştesinin sarı kıraathane kalemleriyle alıyordu notlarını.

s1253.photobucket.com

Her karanlığın bir aydınlığı olurdu. Son mülakatta işe alındığını öğrenince içinde tekrar kelebekler uçuştu Selin’in. İlk maaşında çevresindekilere söz verdiği hediyelerin tutarı maaşının beş katı olabilirdi ama sonuçta almıştı bir kere işi.

İdealist Selin yeni işine büyük bir hevesle başladı. Masasına post-it’ler, ailesiyle Kemerburgaz’da yaptıkları piknikte çektikleri fotoğrafı yerleştirip özel alanını kişiselleştirdi. Aynı hevesi her dönem başında defterlerini yenileyip defterin önüne yapıştırdığı etikette 8-9-10 diye giden yeni sınıfının adını yazarken de yaşıyordu.

Selin’in çalıştığını bir şekilde belirtmesi gerekiyordu. Ofis arkadaşlarıyla selfieler, şirket etkinliklerinden fotolarla layka doyan Selin beklediği kadar çok kazanamıyordu. Hatta maaşının önemli bir kısmını ofisin altındaki kafeye bırakıyordu. İş çıkışı kariyer ve kim kimin kuyusunu kazmış tarzı küçük gıybetlerden ayrı bir zevk alıyordu.

Birkaç ay geçti. Artık beyaz yakanın, yaka kartının, girişte öten otomatın ilüzyonu geçmiş, mobbingi, gereğinden esnek çalışma saatlerini, prezentabıl olması gerekliğinin oluşturduğu baskıyı ensesinde hissetmeye başlamıştı. Yine her zaman oturdukları plazanın kahvecisinde karar verdi Fransız filmlerinden özendiği butik pastaneyi açmaya.

Evden ilk başlarda “sigortalı iş, yazın serin, kışın sıcak” olarak nitelenen işten çıkmasının yanlış olduğu sesi yükseldi. Eski çalıştığı bankadan kredi çekip butik pastanesini açmıştı Selin. Hem hayalindeki işi yapacak hem de amirin, müdürün ağız kokusunu çekmeyecekti.

Kendi deyimiyle minnoş pastalar yapan Selin, bebek mavisi ve pudra pembesi sandalyeleri, cupcake desenli mutfak eşyalarıyla ilk başlarda mutlu olsa da satışlar pek istediği gibi gitmiyordu. Kapış kapış satılacağını umduğu pastalar maliyeti yüksek diye alıcı bulmuyor, Selin hafiften işi bıraktığına pişman oluyordu.

Bir gün bir fırıncı uğradı. Dükkanın sabahları boş durmaması gerektiğini, asıl bereketin sabah olduğunu ballandıra ballandıra anlattı. Sabahları millete poğaça satsa en azından kira çıkardı. Selin ilk başlarda bunu idealist kişiliğine ve dünyanın en şirin pastalarını yapması hayaline yediremedi. Hayallerine göre sadece en iyi pastaları yapıp satmalıydı ama şartlar onu hayalini kurduğu dükkandan edecekti. İstemeye istemeye kabul etti Selin o yağlı, içinde malzemenin kokusu olan poğaçaları satmayı. Kural çok basitti; susamlılar kaşarlı, yassılar patatesli, yuvarlak olanlar sade. Sanki yıllar önce tüm fırıncılar gizli bir ant içmiş gibiydi.

İşler düzeldi. Kazancı da iyiydi ama eski Selin’den eser yoktu. Para hayallerde değil gerçeklerdeydi. İlk başta Celine Patisierre yazan tabelayı kaldırdı. Daha sonra bir ustayla anlaşıp kenara tavuk döner tezgahı açtı. İşler hayal etmediği yerlere varıyor, masanın üstündeki vişne desenli yapıştırmaların yerini içinde pörsümüş biber turşusu olan kutular alıyordu. Selin minnoşluğunu, idealist duruşunu bozmuş, gözünü para bürümüştü. Camekan boş duruyordu. Oraya da gözleme açan yerel kıyafetli bir teyze koydu.

Selin hayali olan pembe Vespa yerine, az yaktığı ve mal getirip götürmesi kolay olur diye uzun kasa Doblo aldı. Çekmecesinde şirin not kağıtları yerine it kopuk bulaşmasın diye satın aldığı emanet vardı. Güngören’de ikinci şubeyi açan Selin hayallerinden çok farklı bir yerdeydi. 

Bir gün öğle tatiline çıkmış bankacıları görünce hüzünlendi Selin. Ne hayalleri vardı ne olmuştu. Fransız tipi butik pastanenin kendi halindeki sevimli sahibi değil, tavuk döner baronuydu. Kemerburgaz'da ailesiyle çektirdiği fotonun yerine duvarda mekanına uğramış ünlülerin fotoğrafları vardı. Selin dışarıdaki taburesine oturdu, bir sigara yaktı ve uzaklara daldı ve içinden şöyle dedi; 'Nabıcan ekmek parası...'.

Popüler İçerikler

Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
YORUMLAR

Gerçek bir hikaye mi bilmiyorum ama kurguysa gerçekten çok sikindirik olmuş editor kardeş kusura bakma. Bankadan her kredi çekebilen butik pastane açıp başarılı olsaydı esenler parise dönerdi. Usta şefin yok, butik pastayla ilgili bi geçmişin yok, ""hadi butik pastane açalım" çünkü neden mi? İş hayatı sıkıcı. Yapmasaymış arkadaş plazanın altındaki kahvede dedikodu. Sabah gelip, kahve üstüne kahve içerken markofoniden tunik bakmasaymış, çalışsaymış ya da pastanede çırak olarak işe girseymiş. Diploma almak her işte usta olunacağı anlamına gelmiyor maalesef.

02.07.2016

Bu galeriyi okumak gelecek kaygıma artı kaygılar ekledi.

02.07.2016

sahi, değdi mi umudumu kırmaya?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ