İş Hayatında “Yaratıcı Öz Güven” Etkisi

Bisiklet sürmeyi nasıl öğrendiniz ya da yüzmeyi? Sahip olduğunuz tüm beceri ve yeteneklerinizi gözünüzün önüne getirin. Hepsi için bir zaman diliminde bir deneme-yanılma süreci yaşadınız. Tüm korkularınıza ve bilinmeyenlere rağmen deneyim ve merak ihtiyacınız ağır bastı ve başardınız!

Yüzme suya girmeden, çırpınmadan ya da boğulma korkusuna rağmen öğrenilebilir mi?

Bisikleti size sürekli arkadan tutan ebeveyninizin yardımı ile öğrenme şansınız olur muydu ya da sürekli üç tekerlekli bisiklet kullanarak iki teker üzerinde durmayı başarabilir miydiniz?

Sorduğum sorular çok basit ve bir o kadar da insanın tüm temel becerileri üzerine yapılan genel cevapları almak üzerine soruldu. Ancak burada asıl hatırlamanızı istediğim gelişirken, öğrenirken yani başarırken hissettikleriniz!

Aslında kendi çocukluğumuz ile bir derin empati kurmanızı istiyorum. Amacım bir çocuk için çok zor olan o deneyimleri yaşadığımız dönem ile yetişkinlik dönemimizdeki zorlukları karşılaştırmak. Bana sorarsanız çok da bir farkları yok, aksine şimdiki zorluklar birçok açıdan (fiziki ve duygusal) o dönemden daha basit.

Aradaki fark erken dönemimizdeki yaratıcı öz güven denilen merak, ilgi ve cesaret ile harmanlanmış duygusal motivasyonumuzun şimdiki versiyonumuzdan çok çok daha yüksek olması.

Geliştirdiğimiz tüm beceriler tüm korkularımıza, ataletlerimize rağmen inşa etmek için direndiğimiz mücadelelerimizin sonucudur. İnsan bazen kendisine rağmen dener, gelişir ve başarır. İnsan yaş aldıkça kendisinden uzaklaşıyor. Özellikle en çok kendimiz olduğumuz dönemden yani çocukluğumuzdan farkına varmadan uzaklaşır ve zamanla kendimize yabancılaşırız. Zorlu yaşam koşulları, çalışma hayatı ve birçok sebep içimizdeki cevheri, öz güveni unutmamıza sebep olur.

Tasarım Odaklı Düşünce atölye çalışmalarımın birçoğunda katılımcılara yaratıcı düşünce oturumunda basit bir çalışma veriyorum.

Bir kağıdın ön yüzüne çocukluk hayallerini, bir diğer yüzüne de şimdiki hayallerini yazmalarını istiyorum. Kimine çok saçma geliyor, kiminin gözleri doluyor, kimi uzun uzun düşünüp hiçbir şey yazamıyor ve kimi ise heyecanla çocukluğuna gidip geri dönüp karalamaya başlıyor… Evet insanız, zorluklardan geçerek gelişiyor ve büyüyoruz ancak bu ne kendimizi ne de çocuk olduğumuz dönemdeki yaratıcı ve öz güvenli hayal dünyamızı unutmamıza sebep olmamalı. Hayal kurmaya, gelişmeye ve üretmeye devam etmeliyiz.

İş ve kariyer hayatı, hatta girişimcilik, hiç olmadığı kadar zor bir dönemden geçiyor. Ekonomik ve sosyal olarak birçok açıdan tam bir survivor dönemindeyiz. Sürekli üretmek, çalışmak ve başarmak zorundayız ve bunu her gün düzenli yapmak çoğu zaman yorucu olabiliyor. Bu noktada birçok çalışan ve özellikle yöneticiler yaratıcı düşünmekten çok uzakta olabiliyor. Çoğu yönetici için ise gereksiz, anlamsız ve hatta zaman kaybı olarak görülebiliyor

Ancak her yöneticinin ve her şirketin doğal olarak yaratıcılığa ve yaratıcı düşünceye bir ataleti vardır. Elbette mevcut düzeni korumak, düzeni ve disiplini sağlamak kaygısı burada ağır basıyor. Ancak dönem daha fazla yaratıcı, daha fazla üretken ve insan odaklı düşünme zamanı!

Bunun da bence ilk yolu, insanın daha fazla kendisini hatırlama ve kendisi ile iletişimde kalmasını sağlamak, yani zaman zaman çocuk gibi hayal kurabilmesini sağlamaktan geçiyor

Ez cümle… bakınız ben demiyorum Einstein ne diyor?

“Zekanın gerçek göstergesi bilgi değil hayal gücüdür! Hayal gücü her şey demektir. Sizi bekleyen güzelliklerin bir fragmanı gibidir.“

Tasarım ve hayal ile kalın.

Facebook

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!