İrem Yalçın Yazio: Türkiye’de Arınma Gecesi

Evrimsel süreç boyunca insan türünün, devamlılığını sağlayan ve onları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, topluluk halinde yaşamalarıdır. Burada bahsettiğimiz “topluluk” kavramı hayvanlarda olan “sürü” kavramı ile karıştırılmamalıdır. İnsan; bulunduğu toplulukta birbirine uyum sağlama, taklit etme gibi pek çok özelliği içinde barındıran ve kültür oluşturabilen bir canlıdır. Kültürler makro yapılar olarak toplumdan topluma değişiklik gösterirken, mikro yapılar olan bireyleri de etkiler. Birey ve toplum sürekli bir etkileşim halindedir. Toplum kültürünün benimsediği değerler, tahakküm ve kontrol üzerinden şekilleniyor ve bu bir gelenek olarak sunuluyorsa, birey toplum içinde yer edinebilmek için psikolojik ve fiziksel şiddete başvurabilir. Bunu da normal bir durum olarak görebilir.

Ülkemizdeki şiddet olaylarına baktığımızda bu tanıma uymakta olduğunu görmekteyiz.

Özellikle kadına yönelik şiddet olayları her geçen gün artmaktadır. Her gün yeni bir şiddet ve ölüm haberi ile uyanmaktayız. Haberlerdeki şiddet ve cinayete ilişkin detayların fazlalığı ve ceza yaptırımlarındaki yetersizlik, şiddete potansiyeli olan insanların cesaretini artırmaktadır. Bu durumu Türkiye’deki güncel örneklerle daha iyi ifade edebiliriz.

“Şiddet, yetersiz kimsenin son barınağıdır.” Isaac Asimov

Arınma gecesi (The Purge) filmini izlemeyenler için kısaca anlatmak gerekirse; geleceğin ABD’sinde suçu ve şiddeti kontrol edebilmek için yılda bir kez 12 saat boyunca tüm suçların meşru kılındığı ve arınma gecesi olarak adlandırılan süre boyunca yaşanan şiddeti, cinayeti konu almaktadır.

12 Nisan’da İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması kararı ile birlikte Arınma Gecesi filminden ilham alınarak atılan, sözde “mizah” adı altındaki bu tweetlerde, şiddetin kadınlara uygulanacağına yönelik tehditler ve videolar yer almaktaydı. Yani, bu tweetler; erkeklerin belli bir kesiminde şiddetin normalleştirilmesi ve meşru olarak görülmesinin zeminini hazırlamaktaydı.

Bu olayı takip eden günlerde de kadına şiddet olayları devam etmiştir.

Buna verilebilecek ve yakın zamanda gerçekleşen bir diğer örnek Zeynep Erdoğan cinayetidir. Kadın-doğum doktoru olan Zeynep Erdoğan, internet üzerinden tanıştığı ve kendini mühendis olarak tanıtan Mehmet Erdoğan ile evlenmiştir. Daha önceden tehdit edildiği için uzaklaştırma kararı aldıran Zeynep Erdoğan, “beni yakışıklı bulmuyor” bahanesiyle öldürülmüştür. Bu sırada Zeynep Erdoğan’ın 14 yaşındaki çocuğu da şiddete uğramıştır. Sonradan anlaşıldığı üzere mühendis olmayan Mehmet Erdoğan’ın pek çok sabıkası da olduğu görülmüştür. Bu olay; toplum içinde kendi kimliğinden bağımsız, sahte kimlik inşa etme çabası ve aşağılık kompleksinin getirdiği bir gücün göstergesidir. Kendini toplum içinde var edememenin sebep olduğu şiddetin sonucunda, değerli bir zihnin daha, toplumdan eksildiğine tanıklık etmiş olduk. Sonuç olarak; duyarsızlaşan ve şiddeti hissedebilmek için daha fazla şiddet detayına ihtiyaç duyan doyumsuz bir toplum…

Güç ilişkilerine psikolojik açıdan bakıldığında, akla ilk gelen Standford Hapishane Deneyi olmaktadır.

Philip Zimbardo liderliğinde yapılan deney sonucunda, ilginç sonuçlar elde edilmiştir. Psikoloji departmanının bodrum katında sahte bir hapishane oluşturulmuş ve seçilen 24 erkek öğrenci deneyde kullanılmıştır. Öğrenciler deneyde önceden hangi rolde olacaklarını bilmeden gardiyan ve mahkum olarak iki gruba ayrılmıştır. Bir hapishane simülasyonu olan deneyin 2 hafta süreceği, bunun karşılığı olarak bir miktar ücret alacakları deneklere bildirilmiştir. Gardiyan olarak seçilen deneklere üniforma giydirilip ellerine sopa verilmiştir. Mahkum olarak seçilen denekler de, gerçek suçlular gibi tutuklanarak, mahkum kıyafetleri giydirilip bodrum katına indirilmişlerdir. Mahkumlar, itaat etmek ve kurallara uymak zorundaydı. Gardiyanlar ise, ikna etmek ve otoritelerini sağlamak amacıyla her türlü yola başvuruyorlardı. Özellikle mahkumlara giydirilen kötü kıyafetler ve isimleri yerine numara ile çağrılmaları, kişilikleri ve özgüvenlerini yok etmeyi amaçlamaktaydı. Bir süre sonra deney öyle bir hal aldı ki; gardiyanlar

elde ettikleri gücün etkisi ile orantısız güç kullanmaya ve sadistleşmeye

başlarken; mahkumlar, korkak kişiliksiz bir hale büründüler. Bu sebeple deney tamamlanamadı.

Burada da görüldüğü gibi toplumun bireylere yüklediği roller, onların kişilikleri haline gelmektedir. Toplumun mahkumu olan, kıyafetlerine karışılan, güç uygulanan kadınları ise, kişiliksizleştirilmeye çalışılmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin varlığında; kuralların uygulanıp uygulanmadığı tartışmalıdır. Ancak simgesel açıdan bakıldığında kadının güvencesi, erkeklerin bir kesimi tarafından sınırlandırma olarak görülmektedir. Bunun ortadan kaldırılması ise, toplumsal güç dinamiklerini bozmaktadır.

Popüler İçerikler

RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı