Irak Cephesinde 13 Bin İngiliz Askerini Esir Alan Kahraman Bir Türk Subayı: Halil Paşa

Yakın tarihimizin tanınan isimlerinden Enver Paşa'nın amcası, Atatürk'ün sınıf arkadaşı Halil Paşa'nın, Makedonya'da çetelerle mücadelesinden Irak cephesine; Milli Mücadele yıllarından Moskova'ya uzanan ilginç hayat hikayesi.

Hafız Kamil Bey'in oğlu Halil 1882 yılının İstanbul'unda Sultan II.Abdülhamid devrinde dünyaya geldi. Abisi Ahmed'in oğlu Enver ise ilginç bir şekilde amcası olacak Halil'den daha erken doğmuştu.

Çocukluğu İstanbul'un ve Osmanlı'nın buhranlı devirlerinde geçen Halil Bey eğitimine Beşiktaş'ta mahalle mektebinde başladı. Orta öğreniminde ise asker olmaya karar vererek Kuleli Askeri Lisesine geçti. Buradan sonraki durağı olan Harbiye'de ise Mustafa Kemal ile aynı sıraları paylaştı. Erkan-ı Harp sınıfını da başarıyla bitirdikten sonra 1904'te Kurmay Yüzbaşı olarak ilk görev yeri olan Makedonya'ya gönderildi.

Çete faaliyetleri 19.asrın başından beri süre geliyordu. Fransız İhtilali ve Rusya'nın Ortodoks Hristiyanlara tesiri Osmanlı içerisindeki azınlıkların isyan faaliyetlerini başlatmıştı.

Yüzbaşı Halil Bey bu ortamda Rum ve Bulgar çeteleriyle mücadele etmek zorundaydı. Azınlıklar kendi aralarında da çatışma halindeydi. Bu sebeple bazen Rumlara karşı Bulgarlar ve Bulgarlara karşı da Rumlar desteklendi. Halil Bey buradaki vazifesinde çete faaliyetlerini mühim ölçüde önlemeyi başardı. Apostol adlı ünlü bir çete liderini bertaraf edişi ve ani bir refleks ile masum bir çobanı öldürüşü ise Halil Bey'in buradaki mühim anılarıdır.

Halil ve Enver beyler Gizli İttihat ve Terakki cemiyetine de bu yıllarda katıldı. Önce Halil Bey padişahın uygulamalarından rahatsızlık duyup Meşrutiyeti yeniden ilan etmek isteyen bu cemiyete girdi.

Yeğeni Enver'i cemiyete kendisi soktuysa da daha sonra yeğeni çok yükselecek ve amcasından ziyade cemiyetin bir numaralı lideri konumuna gelecektir. Enver Bey de tıpkı amcası gibi çetelere karşı verdiği mücadelelerle tanınıyordu. Cemiyet içerisindeki hürmeti de kısa sürede arttı. Bu sıralarda Halil Bey de 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı, günümüzde mevcut değil) rütbesine getirildi.

Cemiyetin faaliyetleri kısa sürede amaca ulaştı. Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildi. Oysa bu durum hiç de uzun sürmeyecekti 1909'un başlarında muazzam bir hareket patlak verdi.

31 Mart Olayları diye anılan hadisede İstanbul'da birtakım karışıklıklar çıkmıştı. O sırada Enver Bey Berlin'de, Halil Bey ise İran'daydı. Padişahın avcı taburlarını toplayarak 1908 ihtilaline karşı bir hareket başlattığı belirtiliyordu. Mahmud Şevket Paşa komutasında Hareket Ordusu İstanbul üzerine gelerek hareketi bastırdı. Netice itibarıyla II.Abdülhamid tahttan indirilip başkentten uzaklaştırıldı ve yerine V.Mehmed Reşad hükümdar ilan edildi. Halil Paşa ise bu olaydan sonra padişahın güvenlik muhafızlığını üstlenecekti.

1911 yılında Binbaşı rütbesine erişen Halil Bey'in sonraki durağı birçok Osmanlı subayı gibi Trablus oldu.

İtalyanlar çok yüksek sayıda asker ve teçhizatla yüklenmişlerdi. Oysa bölgede bir avuç Osmanlı askerinden başka hiçbir şey yoktu. Yerel unsurlar da kullanılarak gayr-i nizami harp teknikleriyle İtalyanlar durdurulmaya başarıldı. Oysa bir savaş biterken bir diğeri başlıyordu, 1912'nin Ekim ayında Balkan Savaşı patlak verince Trablus cephesi İtalyanlarla imzalanan barışla kapatıldı. Böylece Afrika'daki Osmanlı toprakları kaybedilmişti.

Halil Paşa hatıralarında o günleri şöyle anlatmaktadır : ''Afrika topraklarından son Türkler olarak ayrılışımız çok hazin oldu. Arkada bıraktığımız topraklara uzun uzun baktım, çok müteessirdim. Bu kaybolan toprakları elimle selamladım ve gözlerim yaşararak inledim: Elveda Trablus, elveda! ''

Balkan Savaşları sırasında İstanbul'u Çatalca cephesinde savunan Halil Bey 1913'te Kaymakam (Yarbay) rütbesine erişti.

Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'nın suikasta kurban gidişinden sonra Enver Paşa idareyi tamamen ele almış ve amcası Halil Bey'i de İstanbul'un muhafazasına memur etmişti. Oysa aradan 1 yıl bile geçmeden I.Dünya Savaşı patlak verdi. Halil Bey yeğeni Enver'den aktif görev istedi, askerliğinin ilk gününden beri cephelerden çıkmayan bu Osmanlı subayı yine cephelere koşacaktı.

İngilizler Basra'ya inanılmaz boyutlardan askeri çıkartmalar yapmışlar ve Bağdat'a doğru ilerlemekteydiler. Halil Bey'in bölgeye gelerek savunmadaki Nureddin Bey'in ordusuna katılmasıyla hazırlıksız yakalanan İngilizler kanlı bir hezimete uğratıldı.

Kut bölgesine çekilen İngiliz askerleri adeta kapana kısılmıştı. General Townshend'a 2 ay dayanırsa destek geleceği söylenmişti. Oysa 5 ay dayanan İngiliz ordusuna bir türlü destek ulaştırılamadı. Miralay (Albay) rütbesiyle bölgeye gelen Halil Bey de kısa sürede Mirliva (Tuğgeneral) rütbesiyle ordunun kumandanlığına atandı. General Townshend, Halil Paşa'ya serbest bırakılmalarına karşılık ellerindeki bütün silah ve cephaneyi vereceğini garantiledi. Halil Paşa bu teklifi kat'iyen reddetti, İngilizler teslim olacaklardı.

O sıralarda sahneye çıkan casus Lawrence Osmanlı'ya rüşvet teklif etti!

Önce Halil Paşa'nın şahsına kuşatmayı kaldırmasına karşılık 1 milyon sterlin teklif edildi. Paşa bunu reddedince Lawrence'in getirdiği mektupla hükumete 2 milyon sterlin verilmesi teklif edildi. Bu paralar tabii olarak reddedildi. Kut kalesinde iaşeleri biten İngilizler ise açlıktan atlarını bile kesip yemeye başlamışlardı. En sonunda İngilizler 13.300 er, 481 subay ve 5 general olmak üzere Halil Paşa'ya teslim oldular. Çanakkale'yle beraber bu büyük zafer dört bir yanda coşkuyla karşılandı, cephelerdeki askerlere moral kaynağı oldu.

Bolşevik İhtilali sonrasında Kafkasya'daki çeşitli harekatlara katılan Halil Paşa mütareke döneminde İstanbul'a döndü.

Fotoğraf: Mirliva Halil (Kut) Paşa sandalyede oturuyor.

30 Ekim 1918'de Mondros'un imzalanmasından kısa süre sonra Enver Paşa ve İttihat Terakki ekibi yurdu terk etmişti. Halil Paşa ise Enver Paşa'nın amcası olması sebebiyle hedefteydi, adına yakalama kararı çıkmıştı. Birkaç ay saklanmayı başardıysa da Bostancı'da bir yakınının evindeyken İngilizler tarafından yakalanarak Bekirağa Bölüğü'nde hapsedildi. 

Halil Paşa burada idam cezasına çarptırılacaktı. Kendisine 300 bin Ermeni'yi, 60 bin Arap'ı, 13 Yahudi, 2 İngiliz ve 1 Türk'ü öldürttüğünü söyleyen İngiliz subayına şu cevabı verdi: ''Saymadım, fazla veya eksik olabilir. Nerede isyan ettilerse orada destek kuvvetlerimle uzaklaştırıp haddini bildirdim. Nerede isyanlar muhtemelse oralardan götürülmelerini sivil idare makamlarına emrettim.''

Halil Paşa Sivas'tan Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle Milli Mücadele'ye çağrılıyordu.

Halil Paşa'yı tutuklayan muhafızlar bile onun emrine hazır vaziyetteydi, hapisten kaçması hiç de zor olmadı. Zorlu ve tehlikeli yolculuğun ardından Sivas'a gelerek Mustafa Kemal Paşa'yla buluştular. Kendisinin Rusya ile ilişkiler kurmak maksadıyla Moskova'ya gitmesi kararlaştırıldı. Burada önemli diplomatik ilişkiler kuran Halil Paşa, İtilaf Devletlerini ortak düşman addeden Bolşeviklerden fevkalade maddi ve askeri yardımları yurda temin etti. Aynı zamanda yeğeni Enver ile de birkaç defa görüştü.

Ankara'da ise bu gelişmeler hiç de iyi karşılanmıyordu. Halil Paşa yeğeni Enver'in Anadolu'ya geçmesine müsaade vermeyeceğine söz vermişti.

Halil Paşa yeğeni Enver'in Anadolu'ya geçmesi halinde kendisine tepkili ahali ile taraftarları arasında bir ikilik yaratarak Milli Mücadeleye zarar vereceğini düşünüyordu. Oysa Ankara'da Halil Paşa'nın Enver ile ortak hareket ettiği düşüncesi hakimdi. Bu sebeple Halil Paşa'nın yurda girişi yasaklandı. Bir ara Trabzon'a gelen ardından Rusya topraklarında çeşitli bölgelere giden Halil Paşa yeğeni Enver'i başarı şansı olmadığını öngörerek Basmacı Hareketine katılmaması konusunda uyardı. Kendisi de yeğeninin ölümünden birkaç hafta sonra Avrupa'ya geçti.

Milli Mücadele'nin zafere ulaştığı sıralarda yurt dışında olan ve böbrek rahatsızlığı sebebiyle tedavi gören Halil Paşa Cumhuriyetin ilanından sonra yurda geri döndü.

Önce İstanbul'a gelen Halil Paşa sonrasında Ankara'ya giderek köşkte Gazi Mustafa Kemal ile birebir görüştü. Her türlü vazifeye hazır olduğunu bildiren Halil Paşa, Atatürk'ün tavsiyeleriyle sivil bir hayata çekildi. Bundan sonra da birkaç kez Mustafa Kemal Paşa ile görüşen Halil Paşa, onunla eski savaş günlerini konuşur ve hatıralarını yâd ederlerdi. Soyadı kanunu sonrasında Kut'ül-Amare zaferi sebebiyle ''Kut'' namını alan Halil Paşa 1957'de İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.

Neredeyse bütün ömrü cephelerde savaşarak geçen Halil Kut Paşa'nın hayatı, bir yakın çağ Osmanlı subayının en açık tasviridir. Gerçekten de bir insan hayatının çok zor tesadüf edebileceği birçok savaşı yaşayıp cepheden cepheye koşan bu nesil Halil Paşa'nın da tanımıyla ''gece gündüz savaşan'' bir kadere sahip olmuştu.

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
YORUMLAR
19.06.2017

Bildiğimiz Burak Kut' un dedesi bu adam.

20.06.2017

Aynı ailede bir kahraman bir hain. Çok garip.

Pasif Kullanıcı
20.06.2017

Aslında Enver Paşa'yı doğrudan hain olarak itham etmek pek doğru olmaz. Enver Paşa kurtuluşu farklı bir noktada gördü denebilir. Zamanında, sonradan pişman olduğunu dile getirdiği siyasi hareketleri de olsa da bugün Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin tamamına yakını onun başlattığı çalışmalar neticesinde Kafkas İslam Ordusunun temel oluşturmasıyla bağımsızlığını kazandığı en saygın çevrelerce kabul edilir. Enver Paşa Orta Asya'da Türk egemenliğini sağlayıp Rusları ve İngiliz sömürgelerini sıkıştırmak istedi, böylece savunmadan taarruza geçmeyi amaçladı. Belki de çok hayalperest bir yaklaşım ama amacının bu olduğu İngiliz ve Rus Gizli Servisleri dahil vesikalarında beyan ediyorlar.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ