İnsanlık Tarihinin En Büyük Gizemlerinden 5 Tanesi ile Tanışmaya Hazır mısınız?

1. Kayıp Şehir Atlantis

Kayıp Şehir Atlantis, dünyanın en eski ve en büyük efsanelerinden biri. Eski zamanlardan beri birçok insan, deprem ya da tsunami sonucunda sular altında kaldığına inanılan Atlantis’in yerini bulmaya çalışmıştır. Yunan filozof Platon

Atlantis’i Gibraltar Kayası’nın yanında yer alan büyük bir ada olarak tanımlamıştır. Platon, Atlantis’in çoğu gelişmiş medeniyetin yuvası ve sahip

olduğu olağanüstü sarayıyla rakipsiz bir inceliğe sahip olduğunu düşünüyordu.

Diğer özellikleri dışında Atlantis, bir Poseidon tapınağı, iç içe duvarlar, kanallar ve güzel insanlarla doluydu.

Bugüne kadar henüz hiç kimse su altında ya da üstünde Atlantis’in izine rastlayamadı. Tabi ki bu durum Atlantis’in nerede olduğuna dair teorilerin ortaya atılmasına engel olmadı. Sayısız tarihçi ve kaşif su altındaki adanın yerini bulabilmek için keşif gezileri gerçekleştirdi. Ama bu geziler ister Yunan adalarından uzak Güney Amerika’da olsun ister Antartika yakınlarında olsun, Atlantis hala bulunamaz ve insanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biri olarak kalmaya devam ediyor.

2. Bataklıktaki Cesetler

Bataklıktaki vücutlar ya da bataklıktaki cesetler, Kuzey Avrupa’daki sfagnum yani bataklık yosunlarının içinde doğal bir şekilde korunmuş olan insan cesetleri. Bataklık yosunları cesetleri çürütmekten çok, derinin ve iç organların nispeten bozulmadan kalabileceği mükemmel ortam şartlarını sağlamış.

Bulunan binlerce cesedin geçmişi Demir Çağı’na kadar uzanıyor ve bunların birçoğu öldürüldüklerine dair güçlü ipuçları barındırıyorlar. Cesetlerin büyük ölçüde Pagan (putlara tapma) ritüellerine göre kurban edilmiş ya da suçlarından dolayı idam edilmiş insanlar olduğuna inanılıyor.

Cesetlerin özellikle Almanya, İrlanda, Britanya, Hollanda ve Danimarka’nın farklı bölgelerinde bulunduğu düşünülürse, neden terkedilmiş olduklarına dair bir açıklama getirebilecek bir kanıt hala bulunmamakta

3. Jack The Ripper – Karındeşen Jack

Tüm zamanların kötülüğüyle en çok ün salmış suçlusu olan Karındeşen Jack’in kimliği, suç tarihinin en büyük gizemi olarak kalmaya devam ediyor. Karındeşen Jack Ağustos ve Kasım 1888 tarihleri arasında Londra’da birbiri arkasına cinayetler işleyen bir seri katildi.

Londra, Whitechapel’de vahşice öldürülen en az beş hayat kadınının katilinin o olduğu net bir şekilde biliniyordu. Ama bunun dışında; suçlunun gerçek kimliği, öldürdüğü kurbanlarının sayısı, öldürme tarzı ve polise gönderdiği esrarengiz mektuplar dahil olmak üzere geri kalan her şey, tam anlamıyla çözülememiş eski bir dava. Belirsizlikten ötürü, suçu kraliyet ailesinin, yazar Lewis Carroll’un üstüne atan hatta Karındeşen Jack’in aslında Karındeşen Jill yani bir kadın olduğunu iddia eden çeşitli teoriler var. Sonuç olarak o her kim olursa olsun, Karındeşen Jack’in en büyük mirası olan, en yoksul zamanlarda tüm imparatorluğa aşıladığı korkuyu, görmezden gelmek mümkün değil.

4. Stonehenge

Stonehenge (eski İngilizce’de anlamı asılı taşlar) bütün ihtişamı ve gizemiyle İngiltere,Wiltshire Salisbury Plain’de varlığını sürdürüyor. Bölgede her biri altı ton ağırlığında olan ve birbirinin üstüne konumlandırılmış oyulmuş göztaşları bulunuyor. Arkeologlar, taş anıtın geçmişinin milattan önce 2500-3000 yıllarına kadar uzandığını doğruladı ve inşasının Neolitik yerlileri tarafından yapıldığına

inandıklarını açıkladılar

Stonehenge’in amacı ve oluşumu insanlık tarihinin günümüzde de hala çok tartıştığı en büyük gizemlerden biri. Bu konuda üretilen teoriler oldukça çeşitli. Bazıları buzulların hareketinin bir sonucu ya da insan yapımı bir mucize olduğuna inanıyor. Bazıları ise olası bir uzaylı istilasının göstergesi ya da iyileştirici güçlerle dolu bir yer olduğuna inanıyor.

Aralarında en çok kabul gören teori, Stonehenge’in bir mezarlık olduğu. Bu teori 2008’de bölge etrafında bulunan, ölü yakım işleminden kalan arkeolojik kanıtların, Stonehenge’in yaklaşık oluşum zamanıyla uyuşmasıyla kanıtlanmıştır.

5. Kral Arthur

Kral Arthur, kayaya saplanmış kılıcı, sadık sihirbazı Merlin ve şövalyeleriyle yuvarlak masası. Tüm bunlar efsane ve mitlerin yapıtaşları. Açıkça görülüyor ki Kral Arthur hikayesi, İngiliz askerlerinin morallerini yükseltmek için uydurulmuş

bir hikaye. Bu mitolojik hikaye farklı edebi kaynaklardan bir araya geliyor ve

Arthur’u 6.yüzyılda Saksonlara karşı zafer kazanmış; İngiltere, İrlanda, İzlanda, Norveç ve Gaul’e hüküm süren bir imparatorluğun kurucusu olarak göklere çıkarıyor.

Ortada böyle bir insanın yaşadığına dair hiçbir kanıt bulunamadığından olsa gerek, tarihçiler hikayenin gerçekliğini hala tartışmaya devam ediyorlar. Hatta Kral Arthur’un dış görünüşünü 2.yüzyılda yaşamış Romalı kumandan Lucius Artorius Costus’tan alan, farklı karakterlerin birleşimi olduğunu gösteren kanıtlar var.

Kral Arthur’un hayal ürünü bir karakter olduğu yaygın bir görüş olmasına rağmen, hala buna inanmayan ve onun geçmişte var olduğunu düşünen bir grup insan bulunmakta.

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı