Büyük ölçekli yatırımlar ve madencilik faaliyetleri de su kaynaklarını özellikle de sulak alan ekosistemlerini doğrudan etkilemekte. Ayrıca bu tür yatırımlarda kullanılan su miktarı yoğun olmakla beraber çevredeki su kaynaklarının da kirlenmesi söz konusu.
Son olarak küresel ısınma tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem tüm canlı hayatı hem de kalkınmayı yüksek orandan etkilemekte. Kuraklık, su kıtlığı, tarımsal verim kaybı, tarım ve turizm gelirlerinin düşmesi, orman yangınlarının artması ve biyolojik çeşitlilik kaybı şeklinde ortaya çıkan sorunlar engellenmediği takdirde fakirleşmenin açık göstergesi.
WWF tarafından 2010 yılında hazırlanan “Küresel Su Kıtlığı: İş Dünyası İçin Zorluklar ve Riskler” Raporu, suya ilişkin risklerin farklı düzeylerde ve farklı şekillerde hissedilebileceğini ortaya koymaktadır:
• Yerel düzeyde; yeterli içme suyunun olmaması, suyu kullanan sektörler arasındaki rekabetin ve suyun maliyetinin artması,
• Havza düzeyinde; suyun dağıtımı, taşkın ve sellerle mücadele ve suyun kalitesine ilişkin riskler,
• Ulusal düzeyde; su kaynaklarının yönetilmesiyle ilgili kurumsal ve siyasi riskler,
• Bölgesel düzeyde; su ve enerji konusundaki jeopolitik anlaşmazlıklar,
• Küresel düzeyde; suyun uluslararası ticarete konu her türlü ürünün üretilmesinde bir girdi olması ve su darlığından ticaretin olumsuz etkilenme riski.
WWF’nin raporuna buradan ulaşabilirsiniz.