Prof. Carlo Strenger şöyle diyor:
“Erich Fromm bu harekete geçirici güdüyü daha 1942’de “Özgürlükten Kaçış“ başlığı altında ve o günlerde Faşizm bağlamında analiz etmişti. Bugün söz konusu olansa dinci gruplar, IŞİD özelinde tek bir anlam sistemine entegre olmak özlemini taşıyan insanlar: Artık hiçbir anlaşmazlık, hiçbir çelişki var olmasın, sadece hikmetinden sual olunmaz bir otoriteye kör bir itaat! Üstüne üstlük birçok genç insan için dizginsizce öldürme ve gücünü başka insanların üzerinde ispatlama olanağına sahip olmak hayli çekici.”
Ş. Murat Özten, Strenger’in Neu Zurcher Zeitung’ta yayınlanan makalesini Demokrat Haber için çevirdi.
On yıldan fazladır şu günlerde Sicilya’da toplanan World Federation of Scientists’in Terör Araştırma Grubu’nun bir üyesi olarak çalışıyorum. Bizim görevimiz köktendinci terörü harekete geçiren güdüyü deşifre etmek. Özetle şu sorunun cevabını arıyoruz: “İnsanları İslam Devleti (IŞİD) gibi örgütlere katılmaya iten nedir?“
Bu konuda söylenegelen birçok yanlış mitos var: En başta geleni “Hiçbir gelecek şansı, hiçbir yaşam beklentisi olmayan yoksul insanlar“.
Bu mitos 11 Eylül 2001 saldırısını gerçekleştiren kişiler özelinde açık bir şekilde yanlıştı. Bu insanların hepsi öğrenciydiler ve batı ülkelerindeki eğitimleri, orta sınıftan gelen hali vakti yerinde aileleri tarafından finanse ediliyordu. Cihatçı organizasyonların yönetici tabakaları çoğunlukla doktor ve yöneticilerden oluşuyor. Yani bu insanlar arzu ettikleri takdirde hatırı sayılır bir kariyere sahip olabilecek insanlar.
Birçok insanı terörist yapan ne yoksulluk ne de çaresizlik, bilakis katı ve nedeni körü körüne bir yaşamı anlamlandırma çabası. Bu tespit çelişkili gibi görünebilir. Çünkü insanlar yaşamın anlamını aramayı alışılageldiği üzere pozitif olarak algılar. Öyleyse bu arayış nasıl IŞİD teröründe olduğu gibi bir canavarın oluşumuna yol açabiliyor?
Antrepolog Scott Atran yıllardır bu durumu açıklayabilecek bir model üzerinde çalışıyor. Modern toplumlarda her birimiz kimliklerden oluşan bir gruba sahibiz: Ben bir İsviçreliyim, Yahudi kökenliyim, profesörüm, psikanalistim, motosiklet meraklısıyım, liberal solcuyum, evliyim, kel kafalıyım, Roger Federer hayranıyım. Bu liste sonsuza kadar uzatılabilir. Ama bu kimliklerden hiçbiri diğerlerinden ayrı olarak beni tanımlamaya yetmiyor. Liberal görüşe sahip olan biri olarak dahil olduğum bu gruplardan herhangi birine irademi teslim etmeyi, onların yöneticilerine bana emir verme ve hangi otoritelere boyun eğmem gerektiğini dikte etme hakkını tanımayı reddediyorum.
“OTONOM İNSAN“
Özgürlüğün kanunu, kişinin kendisi için en önemli kararları bizzat kendisinin alması ve hangi değerlerin kendisi için merkezde bulunduğuna bizzat kendisinin karar vermesi hakkına –bana göre aynı zamanda yükümlülüğüne- sahip olmasını öngörür. Bu batı dünyasının geçtiğimiz yüzyıl geliştirdiği “otonom insan“ idealidir.
IŞİD’e katılan insanlar tam da bu idealden kurtulmak istiyorlar. Onlar bütün anlaşmazlıkları otoriter bir şekilde çözecek ve her soruya tepeden inme bir cevap verecek tek bir kimliğe ait olmak istiyorlar. Ve bu durum sadece erkekler için geçerli değil! Scott Atran’ın çalışma arkadaşı Dr. Lydia Wilson ayrıca IŞİD’e katılan kadınlar fenomenini araştırıyor. Bu kadınların bazıları sonradan müslüman olan kişiler ve hayatın anlamını, sığınacak bir vatanı ve aşırı güçlü gördükleri erkeklerden biriyle kuracakları bir ilişkiyi IŞİD’de arıyorlar.
“ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ“
Erich Fromm bu harekete geçirici güdüyü daha 1942’de “Özgürlükten Kaçış“ başlığı altında ve o günlerde Faşizm bağlamında analiz etmişti. Bugün söz konusu olansa dinci gruplar, IŞİD özelinde tek bir anlam sistemine entegre olmak özlemini taşıyan insanlar: Artık hiçbir anlaşmazlık, hiçbir çelişki var olmasın, sadece hikmetinden sual olunmaz bir otoriteye kör bir itaat! Üstüne üstlük bir çok genç insan için dizginsizce öldürme ve gücünü başka insanların üzerinde ispatlama olanağına sahip olmak hayli çekici. Ama şunun farkında olmalıyız: Barbarlığın en güçlü motivasyonu özgürlükten kaçıştır. Bu nedenle genç jenerasyonları baskıcı yapılara uyum sağlayacak şekilde değil, özgürlükçü yetiştirmeliyiz.