Bütün gün şen şakrak biçimde oradan oraya gezen siz değilmişsiniz gibi gece olduğunda bir anda gelir diş ağrısı. İlk dakikalarda “Eheh, bir şey yok ya, geçer şimdi” umudu zamanla “Allah Allah geçmiyo bu” umutsuzluğuna dönüşür. Ardından insan Rus Hükümeti’yle anlaşma yapıldığını, yeni doğalgaz hattının muhtemelen kendi dişinden geçeceği için oranın delinmekte olduğunu düşünür.
Çözümü: Dişinizi kerpeten, pense, balyoz, şişe açacağı, artık ne bulursanız onunla çekiniz…
Dışarıdan bakanların “Aha Vedat Abi Dark Side’a geçti” sözleriyle gözlemlediği migren ağrısı, kapkaranlık bir odada en başta kendiniz olmak üzere dünyanın tamamını patlatma isteği uyandıran ataklarla gelir. Beynin içinde dolaşıp yer yer göze inen tüm kılcal damarların birebir hissedildiği ağrıyı çeken bir insanın gözüne flaş patlatarak ömrünüzde yemediğiniz dayağı yemeniz an meselesidir.
Çözümü: Kafanızı seri bir biçimde duvarlara vurunuz…
Erkeklerin içlerindeki hödüğü ortaya çıkararak “Ee ne var ki karnı ağrıyormuş, tuvalete gitsene kızım” şeklinde yaklaştığı adet sancısı, kendini ilk olarak çikolata isteği, ayakların ısıtılma arzusu ve cenin şeklinde yatış pozisyonu almayla belli eder. Uzak durulması gereken en temel ağrılardandır, nice ilişkiyi sekteye uğratmış, nice evliliği zora sokmuştur…
Çözümü: Küveti sıcak çikolatayla doldurarak içine yatınız…
Erkeklerin hayatlarında bir kez bile olsa adet sancısına benzer bir duygu yaşamalarının tek yolu testislerine futbol topu yemeleridir. O topu yiyen erkek, o günden sonra kadınların PMS dönemlerine daha bir empatiyle bakar.
Çözümü: Saha kenarına giderek işeyiniz, bir şeyciğiniz kalmaz…
Hayatında bir kez olsun böbrek taşı düşürenler bilirler ki, dünya böbrek taşı düşürme acısını bilenler ve bilmeyenler olarak ikiye ayrılmıştır. Tarifi imkansızdır. Doktorun size söyleyebileceği yegane şey bol bol su içmek olacaktır. Dünya üzerinde bol bol suyla halledilmeye çalışılan bu denli büyük bir başka acı bulunmamaktadır.
Çözümü: Bol bol su için ve bir gün rahatça çiş yapabildiğinizi hayal edin…
Alt tarafı sıra arkadaşınızla konuşmuş, gülüşmüşsünüzdür. Ancak olan olur ve öğretmene yakalanırsınız. Hoca yaklaşır, yaklaşır ve elini favorilerinize doğru uzatır. Başparmağı ve işaret parmağının arasına sıkıştırdığı bir tutam saçınızdan çekmeye başlar. Şakaklardaki zonklamayla beraber milim milim havaya kalkarsınız. Acının en dayanılmaz anındaysa enfes bir tokat yüzünüzde patlar. Sızısı 3 gün geçmez.
Çözümü: Saçınızı olabilecek en kısa şekilde kestirin…
Merak edenler, burunlarından tek bir kılı parmaklarıyla sıkıştırıp çekerek kopartabilirler. Evet, şimdi bu acının bir anda bütün bir bacağınıza yayıldığını hayal edin. Ettiniz mi? Güzel, onu gönül rahatlığıyla beşle çarpabilirsiniz. Yine de gerçekte çekeceğiniz acının yanına yaklaşamazsınız.
Çözümü: Mümkünse bir sonraki hayatınızda erkek olarak dünyaya gelin...
İnsanoğlunun kendi kendine verebileceği en büyük zararlardan biridir. Çok sehpa kırdırmış, duvarlara çok yumruk attırmıştır. Ayak anatomisinde serçe parmağının neden var olduğunu, acı vermek dışında o parmağın ne işe yaradığını sorgulatır.
Çözümü: Ya sehpanızı atın ya da parmağı kestirin, artık hangisine kıyabilirseniz…
Çekilen ağrının sızının en azından bir şeye değdiği yegane sancıdır. Örneğin onca çileyle böbrek taşı düşürdükten sonra elinize geçen gerçekten de bir böbrek taşıyken, bunda en azından bir çocuğunuz olacağı düşüncesi psikolojik olarak bir nebze de olsa iyi gelebilir.
Çözümü: Yanınızda sürekli “Hayatım tamam şimdi bitecek, hadi nefes al, nefes ver” diyen kocanıza sağlam bir yumruk atınız…
İnsan kolunu baltayla kesse bunun verdiği acıyı veremez. İşin en kötü yanı aşk mektuplarından Shakespeare oyunlarına, Einstein’ın tezlerinden Dostoyevski romanlarına dek tüm o güzelliklere ev sahipliği yapan kağıdın, gün gelip böyle bir hainlikte bulunmasıdır. İç yakar.
Çözümü: Dizinize sert bir cisimle vurunuz, en azından dizinizi düşünmekten kağıtla kesilmiş parmağın acısını unutabilirsiniz…
Saydıklarımızın hepsinin çaresi var, 1903’ten beri bunun çaresi yok. Beşiktaşlıysanız, büyük geçmiş olsun…