Bu insanlar geride hiçbir iz bırakmadan nasıl kayboldular? Hala cevabını bulamadığımız 3 ayrı gizemi sizler için derledik. 👇
Bu insanlar geride hiçbir iz bırakmadan nasıl kayboldular? Hala cevabını bulamadığımız 3 ayrı gizemi sizler için derledik. 👇
Dennis Lloyd Martin, Great Smoky Mountains'te bir kamp gezisinde kaybolduğunda tarih 14 Haziran 1969 yılını gösteriyordu. Aradan geçen onlarca yıla rağmen bir daha Dennis'e dair ne bir iz bulundu ne bir haber geldi.
Martin ailesi babalar günü geleneği olarak National Park'ta kamp gezisine çıkmıştı. Saat geç olmuştu ve Dennis arkadaşlarıyla saklambaç oynarken hepsi bir köşeye saklandı. Aileleri oyun oynayan üç küçük çocuğu izliyordu ve iş ebeveynlerini yılan numarası ile korkutmaya gelince çalılıkların arkasına saklandılar. İki çocuk ailesini korkutmak için çıkıp, Dennis'in ortaya çıkmaması ailesini endişelendirdi. Ve Dennis o zamandan beri bir daha bulunamadı...
O zamandan beri bulunamayan çocuğa dair bir sürü teori üretildi: Yabani bir hayvanın kendisini alıp götürdüğü ve yediği düşünüldü. Fakat çoğu insan bir çocuk istismarcısının küçük çocuğu kaçırdığına inanıyor.
Tarihin çözülemeyen gizemlerinden biri de ortadan kaybolan 116 kişilik İngiliz kolonisi. 1587 yılına dayanan bu olayda, 100'ü aşkın göçmen daha iyi bir yaşam için Amerika'ya gitti. Burada, Kuzey Karolina'nın sağ kıyısında konumlanan Roanoke Adası'nı buldular.
O zaman 'John White' isimli bir adamın koloniyi yöneteceği kararlaştırılmıştı. Yeni bir kentte kurdukları bu yaşam gayet iyi ilerliyordu, ta ki White geçici olarak kenti terk edip İngiltere'de şehre malzeme tedarik sağlamak için gitti. Talihsiz durumlar sebebiyle 3 yıl orada kalmak zorunda kaldı ve ailesini geride bıraktı.
Ağaca ne anlama geldiği bilinmeyen 'Croatoan' sözcüğü oyulmuştu. Bazı kuramcılar bunun adanın güneyinde yer alan adaya işaret ettiğini düşündü. Orada Kızılderili bir kabile kalıyordu. Bu da çoğu kuramcının adaya saldırı düzenlendiğini ve yerlilerin esir alındığını düşünmesine sebep oldu. Bazı insanlar ise White'ı aramak için İngiltere'ye yelken açtıklarını fakat hayatlarını kaybettiklerini düşünüyor.
Ural Dağları'nda 9 kişiden oluşan, deneyimli uzun yürüyüş yapan bir grup kaybolduğunda yıl 1959'du. Bu dağ ayrıca 'Ölü Dağı' olarak da biliniyor. Bu grubun vücutlarını tespit etmek 3 ay kadar sürdü: fakat ölümlerinin arkasındaki sır perdesi bugün hala aralanamadı.
7 erkek 2 kadından oluşan grup karlı bir dağa 2 haftalık bir yürüyüş planlamıştı. Yürüyüşçüler çadırlarını uçurum eğimine kurmuştu ve hava oldukça karlı, eksi 19 dereceyi gösteriyordu. Hayatta olduklarının bilindiği son akşam, bu geceydi.
İki kişinin kafatası kırılmıştı, diğer iki kişinin göğsü kırılmıştı, ve birinin de dili yoktu. Bu dava tuhaf bir şekilde hemencecik düştü ve ölümleri için 'doğal sebeplerden ötürü' diyerek hipotermi olduğu söylendi. Neden doğal bir sebepten ötürü gerçekleşen bir ölümde insanın dili olmaz?
Yapılan soruşturmada çadırın da içeriden kesilerek açılarak zarar gördüğü aktarıldı. Tüm malzemeleri içeride güvendeydi. Korkunç kar ve soğuktan korunmak için tüm ekipman ve çadıra sahipken, niçin dışarı çıktılar? Çoğu insanın kafasını karıştıran detay ise Sovyet devletinin bu davayı çok çabuk düşürmüş olması...
Kayıp, ölümden çok daha acıdır eminim, insanın evladı kaybolsa delirir, her an, acaba ne halde, hangi kirli emellerin eline düştü, ölü mü diri mi diye sorar durur ? Tonton bir büyüğüm şöyle derdi "guzum ölenin bari yeri belli " .
Hepsinin ortak noktaları ne yazık ki ölmüş olmaları