İnsan Zihninin En Büyük Düşmanı Evrende Yalnız mıyız Sorusuna Cevap: Fermi Paradoksu

Evren hakkında belki de en çok merak edilen konu: Yalnız mıyız, değil miyiz? En zeki varlık biz miyiz yoksa evrende bizden daha üstün bir varlık yaşıyor mu?

Çoook uzun bir yazı olduğunun farkındayım. Belki bölümlere ayırarak, içinize sindire sindire okumanız yararınıza olacaktır. Ama okuyan herkesin ufkunu açacağına, içeriği okumayı tamamladıktan sonra birçok soruya çözüm bulacağına eminim!

Alın çayınızı, kahvenizi. Sizi uzun bir evren yolculuğuna çıkaralım!

Büyüklüğü tartışılmaz olan Evren hakkında birazcık düşününce birçoğumuz bir şeylerin farklı olduğunu hissediyoruz, değil mi? Bu denli büyük bir evrende bizim kadar gelişmiş canlıların var olması matematiksel olarak ihtimaller dahilinde olduğu gibi, daha az ve daha çok gelişmiş canlıların olabilitesi de mümkündür. 

Eğer varlarsa bize neden ulaşamadılar? Eğer yoklarsa biz nasıl varız? İşte ünlü fizikçi Enrico Fermi’nin paradoksunun çıkış noktası da bu sorgulama olmuş: 

Herkes nerede?

Açık bir gecede gördüğümüz gökyüzünü, uçsuz bucaksız bir derya olarak algılarız. Ama aslında sadece çok yakın komşularımızı görmekteyizdir. En açık gecelerde dahi gördüğümüz yıldız sayısı 2500’i geçmez. 2,500 yıldız, galaksimizde bulunan tüm yıldızların yüz milyonda biridir. Bu 2,500 yıldızın hemen hepsi bize 1,000 ışık yılından daha yakındır. 1,000 ışık yılı ise Samanyolu galaksisinin çapının %1’idir. Yani aslında şuna bakmaktayız:

Yıldızlar ve galaksilerden bahsederken, insanları üzerinde düşünmeye sürükleyen ve zihinleri uzun süredir meşgul eden şu soru akla geliyor: “Bizden başka akıllı yaşam var mı?” Gelin bu soruya sayıları inceleyerek cevap bulmaya çalışalım.. 

Kendi galaksimizdeki (Samanyolu) yıldız sayısı (100 – 400 milyar) kadar, gözlemlenebilmiş kainatta galaksi vardır. Bu da demek oluyor ki kocaman Samanyolu galaksisi içerisindeki her bir yıldız için, bir bütün galaksi bulunmaktadır. Toparlayacak olursak, kainatta 1022 ile 1024 yıldız vardır. Bir diğer deyişle, Dünyadaki her bir kum tanesi için 10,000 yıldız bulunmaktadır. 

Bilim dünyası, bu yıldızların yüzde kaçının Güneş benzeri (büyüklük, parlaklık ve sıcaklık bakımından) olduğu konusunda fikir birliğine varamamıştır. Tahminler %5 ile %20 arasında olduğu şeklindedir. En ılımlı tahminlerle ilerleyecek olursak (1022 yıldızın %5’i), 500 kentilyon (500’ün yanında 18 tane sıfır), ya da 500 milyar kere milyar güneş benzeri yıldız vardır. 

Güneş benzeri yıldızların yüzde kaçının yörüngesinde Dünya benzeri (benzer sıcaklık koşulları, su ve havaya sahip, üzerinde yaşamı destekliyor olma ihtimali olan) gezegenler olabileceği konusunda da bir fikir ayrılığı vardır. Bazıları %50’ye kadar olabileceği yönünde görüş bildirse dahi, yine çok daha ılımlı bir tahmin olan –yakın geçmişte yapılmış bir PNAS çalışması sonucu– %22 kabulü ile devam edelim. Böylece evrendeki tüm yıldızların en az %1’inin yörüngesinde Dünya benzeri, yaşamı destekleyecek gezegen vardır; bu da toplamda 100 milyar kere milyar Dünya benzeri gezegen olduğu anlamına geliyor. 

Yani, dünyadaki her bir kum tanesi için 100 Dünya benzeri gezegen vardır. Gelecek sefer kumsalda gezinirken bunu aklınıza getirirseniz, özümsemesi daha kolay olacaktır.. 

İlerlemeye devam edersek eğer artık bu noktadan sonra mecburen tamamen kurgusal bir şekilde devam etmek zorundayız. Şöyle düşünelim, bir milyar yıldır varlığını sürdüren bu seçme gezegenlerin %1’inin üzerinde hayat gelişmiş olsun. Eğer bu kabulümüz doğruysa dünyadaki her bir kum tanesi için üzerinde yaşam olan bir gezegen bulunmaktadır. Yine varsayalım ki, bu üzerinde yaşam olan gezegenlerden 1%’inde hayat, dünyadaki gibi gelişmiş bir seviyeye ulaşır. Bu da, gözlemlenebilir kainatta 10 katrilyon, ya da 10 milyon kere milyar gelişmiş medeniyet var olması gerektiği anlamına gelir.

Sadece bizim galaksimize geri dönecek olursak, aynı hesabı Samanyolu’ndaki yıldız sayısının en düşük tahmini olan 100 milyar yıldız üzerine uygularsak sonuç şöyle olur. Samanyolu uzay adasında bir milyar Dünya benzeri gezegen ve 100,000 gelişmiş medeniyet. (Drake Denklemi bu genelleme yöntemi hakkında genel geçer bir kural vermektedir.) SETI (Search for Extraterrestrial Intelligence [Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması]) kendini akıllı yaşam biçimlerinden gelebilecek mesajları dinlemeye adamış bir organizasyondur. Eğer yanılmıyorsak, galaksimiz olan Samanyolu’nda 100,000’den fazla akıllı medeniyetler bulunmaktadır ve en azından bir kısmı, diğer yaşam formları ile haberleşme kurabilmek için uzaya radyo dalgaları, ya da lazer ışıkları göndermektedir. O halde SETI’nin sıralar halinde dizilmiş olan çanakları bu mesajları yakalamış olmaz mıydı? 

Cevap maalesef hayır, yakalamadı. Hiç. Bir tane bile. 

Bu kadar veriye rağmen, herkes nerede?

Olay daha da garipleşiyor… Evrenin yaşına nispeten, Güneşimizin yaşı gençtir. Yörüngesinde Dünya’dan çok daha yaşlı Dünya benzeri gezegenlere sahip olan, Güneş’ten çok daha yaşlı Güneş benzeri yıldızlar vardır. Bu da kabul edilebilir olarak demektir ki, uzayda rastlamamız olası olan medeniyetlerin çoğunluğu, bizden daha uzun süre var olduğu üzere, bizden daha gelişmiş bir medeniyet seviyesinde olmalıdır. Örnek olarak, 4.54 milyar yaşındaki Dünyamızı, varsayım olarak ele aldığımız, 8 milyar yaşındaki X Gezegeni ile karşılaştıralım.

Eğer X Gezegeninin, Dünya’ya benzer bir hikayesi varsa, şu an gelişmişlik düzeyleri hakkında aşağıdaki ölçeklemeden bakarak yorum yapabiliriz (Turuncu renkle verilen zaman aralığı, tüm ölçeğin ne kadar uzun zamanı kapsadığının anlaşılması için verilmiştir):

Bilgi birikimimiz ve teknolojimiz, sadece bin yıl sonra bizi şok edecek kadar ilerlemiş olabilir. Zira orta çağda yaşamış biri için şu anki teknolojimizin geldiği noktayı düşünmek dahi şok edicidir. Bizden 1 milyon sene ilerideki bir toplum ile aramızda, bizle şempanzeler arasındaki gibi bir uçurum olacaktır. Kaldı ki, X gezegeni bizden 3.4 milyar yıl ileride…

Akıllı medeniyetleri, kullandıkları enerji seviyelerine göre üç ana sınıfa ayırmaya yarayan Kardashev Ölçeğine bakalım şimdi de:

  • 1. Tip Medeniyetler, kendi gezegenindeki tüm enerjileri kullanma yeteneğine sahiptir. Biz henüz 1. Tip Medeniyet olamadık ama buna yakınız. (Carl Sagan bunun için bir formül geliştirdi ve o formülün sonucuna göre 0.7. Tip Medeniyetiz). 

  • 2. Tip Medeniyetler ise, güneşten gelen bütün enerjiyi toplamaktadırlar. Bizim düşük kapasiteli 0.7 Tip beyinlerimiz böyle bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini hayal etmekte dahi zorlanacaktır. Bu konudaki en iyi tahminiz ise Dyson Sphere adı verilen bir canlandırmayı tahmin edebilmekten ibaret.

  • 3. Tip Medeniyet ise, aklımızın kolay kolay idrak edemeyeceği bir şey yapıyor, tüm Samanyolu Galaksisinin sahip olduğu miktarda enerji toplayıp, kullanıyor.

Eğer bu seviyede bir gelişmişliğe inanmak size zor geliyorsa, şunu hatırlamakta yarar var: X Gezegeni teknoloji olarak bizden 3,4 milyar yıl önde. Eğer X Gezegenindeki akıllı bir medeniyet, 3. Tip Medeniyet olacak kadar hayatta kalmayı başarabildiyse çoktan Yıldızlar Arası Yolculuk konusunu çözmüşlerdir ve muhtemelen siz bu yazıyı okurken tüm evreni kolonileştirmektedirler. 

Gelelim ilgi çekici bir başka konuya. Galaksilerin kolonileştirilmesi işinin nasıl yapılabileceği konusunda bir hipotez ortaya atılmıştır. Öncelikle kendini tekrar üretebilen bir yıldızlar arası uzay sondası yapılır. Bu makine, diğer gezegenlere yolculuk yapabilir, orada 500 sene boyunca gezegenin kaynaklarını ve ham maddelerini kullanarak iki tane kendisinin aynısından üretir. Ardından da bu iki kopyayı aynı şeyi yapmak üzere yeni iki gezegene gönderir. Işık hızına yakın hızlarda yolculuk bile yapmadan, bu süreç takip edilerek tüm uzay adası 3.75 milyon yılda kolonileştirilebilir. Milyar yıllar mertebesinde konuştuğumuzda, bu aslında göz açıp kapayıncaya kadar olabilecek bir şeydir:

Kurguya devam edecek olursak, gelişmiş medeniyetlerin sadece %1’i galaksileri kolonileştiren 3. Tip Medeniyet seviyesine çıkabileceğini varsayalım. Yukarıda yapmış olduğumuz hesaplar uyarınca Samanyolu galaksisinde 1,000 tane 3. Tip Medeniyet bulunmaktadır. Bu tür medeniyetlerin sahip olduğu güçten ötürü varlıkları bizim için oldukça fark edilir olmalıydı. Ama hala, bir şey görmedik, herhangi bir mesaj almadık ya da kimse tarafından ziyaret edilmedik.

                                                                 O zaman herkes nerede?

Fermi Paradoksuna hoş geldiniz. 

Fermi paradoksu, dünya dışı uygarlıkların var olma olasılığının gayet yüksek olduğuna dair tahminlerin varlığı ile bunu doğrulayacak herhangi bir kanıtın ya da temasın yokluğu arasındaki çelişkiyi ifade eder. 

Fermi paradoksuna maalesef bir cevabımız yok. Yapabileceğimiz en iyi şey, olma ihtimali yüksek tahminler. Bu tahminlerin ardından 10 tane bilim adamına hangisini daha mantıklı bulduğunu sorsanız, 10 farklı cevap alırsınız. Eski insanların dünyanın yuvarlak olup olmadığı, Dünya’nın mı Güneş’in etrafında yoksa Güneş’in mi Dünya’nın çevresinde döndüğünü, ilk yıldırımın Zeus’un bir sinir anında meydana geldiğini tartıştığını biliyoruz. Size çok karanlık ve ilkel zamanlar olarak mı geldi? İşte bilim olarak bizler de şu an bu konuda tamamen aynı yerdeyiz: İlkel ve karanlık.. 

Fermi paradoksunu açıklamaya yaklaşan en kuvvetli ihtimalleri inceleyecek olursak, bu ihtimalleri iki gruba ayırabiliriz: 2. Tip ve 3. Tip medeniyetleri görmedik çünkü: 

  • Böyle medeniyetler yok, 

  • 2. ve 3. Tip medeniyetler var ama birazdan sayılacak bazı diğer nedenlerden ötürü göremiyoruz. 

1. Açıklama Grubu: Yüksek (2. Tip ve 3. Tip) Medeniyetlerden haber alamıyoruz çünkü daha gelişmiş bir medeniyet yoktur. 

1. Açıklama Grubunu destekleyen kişiler, dışlanmışlık problemine dikkat çeker. “Dünya dışı yüksek medeniyetler vardır ama bizimle henüz iletişim kurmadılar çünkü hepsi: _____.” diyen Grup 2 hipotezini reddeder. Matematiksel açıdan olaya yaklaşır ve der ki; “Hepsi mi aynı şeyi düşündü?” Hesaba bakılırsa, binlerce, belki de milyonlarca yüksek medeniyet olması gerekirken, en azından biri bir istisna yapacak ve kuralı delecek, bizimle irtibat kuracaktır. Grup 2 de ortaya atılacak olan kuramlardan biri %99.99 geçerli olsa bile, %0.01 lik bir kesim istisna yapsa, biz onların varlığından haberdar olurduk. 

Böylece, Açıklama Grubu 1’i destekleyenler der ki; dünya dışı yüksek medeniyet diye bir şey yoktur, matematiksel olarak sadece bizim uzay adamızda binlercesi vardır dese bile, bizler düşünce sistemimizde bir hata yapıyoruz, başka bir şey oluyor olmalıdır. 

Bu başka bir şeyin adı Büyük Filtre’dir. 

Büyük Filtre kuramına göre; öncül yaşam ile 3. Tip Medeniyet arasında bir noktada tüm yaşamın ve yaşam ihtimallerinin karşılaştığı bir çıkmaz sokak var. Bu uzun evrimsel süreç esnasında bir aşama var ki, yaşamın onun üstesinden gelmesi ya imkansız ya da oldukça güç. İşte bu aşama Büyük Filtre’dir.

Eğer bu kuram doğruysa, büyük soru şu: Büyük Filtre, türlerin hayatının zaman çizelgesinde tam olarak nerededir?

İşte tam burada insanlığın kaderini ilgilendirdiği noktaya geldik, burası çok önemlidir. Büyük Filtre’nin nerede olduğuna göre bizi üç ihtimal beklemektedir: nadiriz, ilkiz, hapı yuttuk!

1.Biz Nadiriz (Büyük Filtre gerimizde kaldı) [Yüksek Medeniyet Yok]

Bir ihtimal şöyle düşünelim: Büyük Filtre bizim gerimizde kaldı. Biz bir şekilde geçmeyi başardık ve bunu başarıp bizim seviyemizde bir medeniyet kurmak çok çok çok nadir gerçekleşebilecek bir şey. Aşağıdaki şekilden şunu çıkarabiliriz: Sadece iki tür bu filtreden geçebilmiş ve biz bu türlerden biriyiz.

Bu senaryo, neden 3. Tip Medeniyetlerin var olmadığını açıklayabilir… Fakat aynı zamanda şunu da söylüyor: Biz bu noktaya gelebilen istisna bir türüz. Yüzeysel olarak baktığımızda bu düşünce, 500 sene önce yaygın olan “Evrenin merkezinde Dünya vardır.” görüşüne paralel, bu düşünce bizim ‘Özel’ olduğumuzun altını çizmektedir. Diğer yandan, bilim adamlarının gözlemcinin seçicilik etkisi [observation selection effect] ismini verdikleri olguya göre bir akıllı yaşam formunun kendini özel ve tekil hissetmesi, onun akıllı olmasının getirdiği kalıtımsal bir düşünce tarzıdır. Yani ister tekil olsunlar ister evrende birçok yerde aynı anda gelişmiş olsunlar, bütün akıllı yaşam formlarının aklına ilk gelecek şey, tekil ve özel oldukları olacaktır. Bu bilgiler ışığında, özel olmamız ihtimalinin oldukça düşük olduğunda karar kılmak zorundayız. Ama gelin biraz daha bu ihtimal üzerinde konuşalım: 

Peki, diyelim ki özeliz. Ne zaman özel olduk acaba? Yani diğer medeniyetlerin takıldığı o seviye hangisi idi? 

Birinci ihtimal: Büyük Filtre en başındaydı – hayatın başlaması olabilecek en olağandışı şeydi. Bu ihtimal, doğru olmaya en yakın aday şu an için. Çünkü şu an içinde bulunduğumuz durumu tam olarak açıklamakta. Dünya’da ilkel yaşam formlarının başlaması için Dünya’nın oluşumundan sonra yaklaşık bir milyar yıl geçmesi gerekti. Ve ayrıca ne kadar çok denesek de her türlü çabayı göstermemize rağmen laboratuvar ortamında hayat başlatamadık. Eğer olması gereken Büyük Filtre buysa, şu an uzayda başka bir yaşam olmadığı gibi, bundan sonra da hiç olmayabilir demektir. 

İkinci ihtimal: Büyük Filtre karmaşık ökaryot hücresine basit prokaryot hücreden geçerken yaşanan sıçramaydı. Prokaryotlar oluştuktan sonra Ökaryot olabilmenin gerektirdiği sıçramayı yapıp hücre çekirdeğine sahip olamadan önce, yaklaşık 2 milyar yıl boyunca aynı şekilde kaldılar. Eğer Büyük Filtre buysa, evrenin her yerinde ökaryot hücreye evrimleşmeyi bekleyen basit prokaryot hücreler dolaşmakta ve bundan başka bir şey de yoktur. 

İnsanlığın zaman içerisinde aştığı ve Büyük Filtre olarak kabul edilebilecek aşamalar arasında gösterilebilecek başka ihtimaller de vardır. Bunların arasında tartışmalı bir hal alan şempanze —insan geçişi iddiası sayılmaktadır. Bazıları bunu en önemli adım varsayar, bazıları çok da ciddiye alınacak bir adım olarak görmez. Deneysel psikolog olan Steve Pinker bu iddiayı reddeder ve bu gelişmelerin doğal seleksiyonun bir sonucu olduğunu ekler. 

Çoğu sıçramalar ise Büyük Filtre olarak kabul görmez. Büyük Filtre olabilmesi için bir olayın milyarda bir gerçekleşebilecek türden olması gerekmektedir. Bu yüzden tek hücreli yaşam formundan çok hücreli yaşam formuna geçmek başlı başına Büyük Filtre olabilmek için yeterli görülmemiştir. Çünkü sadece bu gezegen üzerinde dahi birbirinden bağımsız olarak bu sıçramaların 46 kere gerçekleştiği iddia edilmektedir. Aynı sebepten ötürü, eğer Mars’ta fosilleşmiş bir ökaryot hücresi bulursak, basit-hücreden-karmaşık-hücreye-geçiş adımını da Büyük Filtre adayları arasından çıkarmak durumunda kalırız. Hem Mars’ta hem de Dünya’da gerçekleşen bir şey aslında o kadar da olağan dışı bir şey olamaz, değil mi? 

Eğer biz gerçekten özel isek, bu, yukarıda sayılan ve olağandışı bir biyolojik olay yüzünden olmuş olabilir ya da Nadir Dünya Hipotezi [Rare Earth Hypothesis] ile açıklanabilmektedir. Bu hipoteze göre evrende Dünya gibi birçok yaşama elverişli gezegenler vardır. Ama unutulmaması gereken bir şey vardır: Bu durum ya bu gezegenlerin komşu gezegenleri ile, ya Güneş’i ile, ya uyduları (Ay) ile ya da gezegenin kendisi ile alakalı olabilir fakat kesin olan bir şey vardır ki o da bu durumun benzersiz olduğudur.

2. Biz İlkiz [Yüksek Medeniyet Yok]

Yüksek Medeniyetlerin olmadığını düşünen 1. Grup düşünürlerinin iddiasına göre; eğer Büyük Filtre ’den henüz geçmediysek, bir umut, içinde bulunduğumuz evren Büyük Patlamadan beri ilk defa, tam da şu içinde bulunduğumuz zamanda öyle müsait bir hal aldı ki, akıllı yaşam biçimlerinin oluşabileceği bir Dünya ve olası başka yaşam barındıran diğer gezegenler meydana geldi. Şu sonuca varabiliriz ki biz ve birçok başka tür, Süper-Akıllı-Medeniyet olma yolunda adım adım ilerlemekteyiz. Henüz Süper-Akıllı bir tür olamadık ama bunun gerçekleşmesi artık sadece zamana bağlı. Doğru zamanda ve tam da doğru gezegende olmak sureti ile ilk Süper-Akıllı-Medeniyet olmak üzereyiz. 

Bu ihtimali kabul edilebilir kılan bir başka bir olgu, gama-ışını boşanmalarıdır. Uzak galaksilerde meydana geldiğini gördüğümüz büyük patlamalar esnasında akıl almaz miktarlarda gama-ışını yayılır. Dünya üzerinde hayat mümkün olmadan önce, Öncül-Dünya üzerine düşen gezegenimsilerin [asteroit] kesilmesi ve yanardağların ölmesi yaklaşık bir kaç yüz milyon yıl sürdü. Muhtemeldir ki, evrenin yakın zamana kadar süregelen ilk evresi, gama-ışını bombardımanı gibi patlamalı – püskürmeli olaylarla dolu idi. Bu bombardımanlar da olası her türlü yaşamsal oluşumu engellemekte ve ilkel hayat gelişimini zaman zaman henüz belli bir seviyeye dahi gelemeden sıfırlamaktaydı. Belki bizler, şu anda bir astrobiyolojik faz geçişi ortasındayızdır ve evrende ilk defa yaşam, bu kadar uzun süredir müdahale edilmeden gelişebilmektedir.

3. Boku yedik (Büyük Filtre Henüz Yaşanmadı) [Yüksek Medeniyet Yok]

Son seçenek ise oldukça garip. Diyelim ki ne özel ne de ilk medeniyetiz. Bu durumda Yüksek Medeniyetlerin olmadığını düşünen 1. Grup düşünürler şu kanaat üzerinde hemfikir olurlar: Büyük Filtre gelecektedir. Yaşam her zaman ve olağan şekilde şu an bulunduğumuz noktaya kadar evrimleşir. Ama Büyük Filtre adını verdiğimiz o müthiş olay, daha fazla ileri gidip Akıllı Medeniyet seviyesine çıkmamıza izin vermez. Hem de evrende bunu şu ana kadar denemiş her yaşam türü için bu böyle olmuştur ve biz de yüksek ihtimalle bir istisna olmayıp, yok olmaya mahkumuz. 

Gelecekte yer alacak Büyük Filtrelere olası bir örnek, az önce anlatılan gama-ışını püskürmeleri gibi, zaman zaman yaşanan yakıp-yıkıcı doğal evren afetleri olabilir. Muhtemel olarak, bu olaylar nihayete ermemiş ve yeni bir tanesi olmak üzeredir. Belki de Dünya üzerindeki yaşam buna benzer bir püskürme ile tamamen yok olmak üzeredir. Bir diğer aday ise, belli bir teknoloji seviyesi erişildiğinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan, türün kendi kendini yok edebilme kudretine erişmesinin sorumluluğunu kaldıramaması ve kendini yok etme ihtimalidir. 

Oxford Üniversitesi filozoflarından Nick Bostrom bu konuda: “Hiç haber almamak, en iyi haberdir.” der. Mars üzerinde basit bir yaşam formu bulmak bile bizim için sonuçlarına katlanamayacağımız bir haber olurdu. Çünkü geçirdiğimizi zannettiğimiz bir sürü Büyük Filtre adaylarını ihtimaller dairesinden kaldırmış olurdu. Ve eğer Mars üzerinde fosilleşmiş karmaşık bir yaşam bulursak, Nick Bostrom’a göre bu haber, gazete kâğıdına basılmış en kötü haber olurdu. Zira öyleyse, Büyük Filtre kesinliğe yakın bir ihtimalle önümüzdedir ve tüm türleri mahvetmeye gelmektedir. Fermi paradoksu söz konusu olduğunda Nick Bostrom’un düşüncesi şudur: “Gece gökyüzündeki sükut, adeta bir altındır.”

2. Açıklama Grubu: 2. Tip ve 3. Tip akıllı medeniyetler orada bir yerde ve bizim bunlardan bir haber almamış olmamızın mantıklı ve geçerli açıklamaları vardır.

2. Açıklama Grubunun mensupları, biz tekiz, nadiriz, özeliz gibi açıklamalara yanaşmazlar—aksine, sıradanlık ilkesine [Mediocrity Principle], inanırlar. Bu kişilerin çıkış noktası şudur: Aksi ispat edilene kadar, galaksimiz, Güneş sistemimiz, gezegenimiz ve akıl seviyemiz hakkında hiçbir şey olağandışı veya nadir değildir. Aynı zamanda yüksek medeniyetlerin varlığı ile ilgili kanıtları görememiş olmamızın yüksek medeniyetlerin var olmadığına işaret ettiğini varsaymakta da acele etmezler. Arama yaptığımız sinyallerin henüz bizden sadece 100 ışık yılı (galaksimizin % 0.1’i) kadar uzaklaştığının altını çizmek sureti ile birçok ihtimal üzerinde dururlar. Bu ihtimallerden 10 tanesini sizler için derledik

İhtimal 1 [Yüksek Medeniyet Var]: Süper-akıllı yaşamlar hali hazırda Dünya’yı ziyaret etmiş olabilir, ama o esnada biz henüz burada olmamış olabiliriz. 

Olayın aslına bakacak olursak, Dünya üzerindeki insan şeklindeki yaşam sadece 50.000 yıldır var olmaktadır, evrenin yaşı ile karşılaştırıldığında, zaman içerisinde ne denli kısa olduğunu anlayabiliriz. Eğer temas bu zaman diliminden önce gerçekleşti ise, sadece birkaç ördek havalanmış ve geri suya konmuş olabilir. Hatta kaydedilen geçmiş 5.500 sene öncesine kadar gitmektedir. Bir grup ilkel avcı-toplayıcı kabilesi, biraz çılgın uzaylı macerası yaşamış ama bu macerayı gelecekteki kimselere anlatmanın hiçbir yolunu keşfedememiş olabilirler.

İhtimal 2 [Yüksek Medeniyet Var]: Galaksi çoktan kolonileştirildi, ama biz galaksinin uzak ve taşra bir bölümünde varlığımızı sürdürmekteyiz.

Kanada’nın kuzeyinde yaşamakta olan bir Inuit kabilesi mensubu tarafından fark edilmeden çok önce, Amerika kıtası, Avrupalılar tarafından kolonileştirilmiştir. Galaksimizin birbirine yakın uzaklıklardaki belli yıldız – gezegen sistemleri, yüksek medeniyete erişmiş türler tarafından yerleşik hale getirilmiş olabilir. Bu kolonileşme merkezinden kalkıp Dünya gezegenine gelmek iletişim ve nakliye güçlüğü sebebi ile tercih edilmemiş olabilir. Galaksimizde bizim bulunduğumuz bu ücra köşelere gelmek bu sebeplerden ötürü mantıksız ve amaçsız kalmış olabilir.

İhtimal 3 [Yüksek Medeniyet Var]: Fiziksel kolonizasyon olgusu daha ileri medeniyetler için gülünç şekilde gereksiz bir olaydır.

2. Tip Medeniyetleri hatırlamaya çalışın. Şu kendi güneşleri etrafına bir küre çevirmiş olan medeniyeti. Bütün bu enerji ile neler yapabileceklerini düşünsenize! Bütün ihtiyaçlarının karşılandığı, kendileri için mükemmel bir ortam yaratmış olabilirler. Kaynak ihtiyaçlarını en aza indirmiş ve akıl almaz derecede ileri düzeyde teknikler geliştirmiş olabilirler. Bu durumda mutlu-mesut yaşadıkları kendi ütopyalarını terk edip soğuk, ıssız ve gelişmemiş evreni keşfetme konusunda hiç istekli olmayabilirler.

Hatta daha gelişmiş bir medeniyet tüm fiziksel dünyaları korkunç derecede ilkel yerler olarak görebilir. Çok zaman önce kendi biyolojisinin sırlarına erdiği için, ölümsüzlüğü bulmuş, beyinlerini bir sanal gerçeklik ortamına yüklemiş, kendi cennetlerinde sonsuz bir hayat sürüyor olabilirler. Bize okyanusun soğuk ve karanlık sularında yaşamakta olan canlılar nasıl ilkel geliyorsa, biyolojinin fiziksel dünyasında yaşıyor olmak, ölümlülük, arzular, ihtiyaçlar gibi konular da onlara öyle ilkel gelmektedir.

İhtimal 4 [Yüksek Medeniyet Var]: Evrende korkunç yırtıcı medeniyetler var ve akıllı medeniyetler yerlerini belirleyecek sinyaller yayınlamaktan bilerek kaçınırlar.

Bu bizim için pek de hoş bir durum değildir ve SETI çanakları tarafından neden hiçbir sinyal alınamadığını gayet iyi açıklar. Ayrıca oldukça saf ve çömez bir medeniyet olarak bizim, dışarı sinyal göndermek sureti ile inanılmaz derecede aptalca ve riskli bir hareket yaptığımızı gösterir. Hala METI’ye (Dünya Dışı Varlıklara İleti Göndermek) devam edip etmememiz gerektiği konusunda tartışmalar sürmektedir ve birçok insan ileti göndermeyi kesmemiz gerektiğini söylemektedir. Stephen Hawking de bu konuda: “Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç, Kolomb Amerika’ya ayak bastığındaki gibi olur, ki bu kızılderililer için hiç de iyi sonuçlanmamıştı.” demiştir. Hatta yıldızlar arası yolculuk yapabilme seviyesine erişmiş herhangi bir medeniyetin, saldırgan değil de fedakar bir tavrı olacağına inanan Carl Sagan bile yapılan METI çalışmalarını “oldukça yanlış ve çocukça” diye nitelendirmiş ve şöyle demiştir: “Tuhaf ve belirsiz bir evrende doğmuş olan en yeni çocuk olarak bizim, bilinmeyen ve anlamadığımız bir ormana doğru bağırmadan önce, çok uzun bir süre sessizce dinlememiz, sabırla öğrenmemiz ve notlar almamız gerekir.”

İhtimal 5 [Yüksek Medeniyet Var]: Yüksek akıl seviyesine erişmiş sadece bir yaşam var: Süper-yırtıcı medeniyet. Nasıl Dünya’da insan ırkı baskın ise, Evrende de bu medeniyet baskın. Öyle ki, herkesten çok çok üstün ve bu üstünlüğü, belli seviyeyi geçen bir medeniyet gördükçe onların yok etmek sureti ile saklıyor.

İşte bu çok boktan olurdu. Bizi henüz öldürmediler çünkü, bütün yeni yükselen medeniyetleri öldürmenin anlamı yok. Bu gereksiz yere kaynak ve zaman kaybı olurdu. Çünkü yeni yükselen medeniyet zaten kendi kendini de yok edebilir. Ama belli bir noktaya eriştiklerinde Süper-yırtıcı medeniyet harekete geçiyor ve bu gelişmekte olan medeniyeti ortadan kaldırıyor. Çünkü onlara göre, bu çömez medeniyet, bir virüs gibi büyümeye başlayacak ve yayılacak. Bu kurama göre, evrende ilk defa belli bir medeni üstünlüğü sağlayan tür kazandı. Artık kimsenin bir şansı yok. Bu da neden uzayda bir hareketliliğe rastlamadığımızın açıklaması olabilir. Kocaman uzayda yüksek akıl seviyesine erişmiş sadece bir yaşam formu var ve henüz bizim teknolojimiz bu yaşam formunun radarına girecek kadar gelişme göstermedi.

İhtimal 6 [Yüksek Medeniyet Var]: Etrafta birçok aktivite ve ses var ama bizim teknolojimiz çok ilkel ve biz mesajları yanlış yerden bekliyoruz.

Günümüzde, elimize bir volki-tolki alıp bir binayı gezdiğimizi ve insanların nerede olduğunu bulmaya çalıştığımızı düşünün. Herkes SMS attığı, WhatsApp’tan yazdığı için hiçbir şey duymayız. Böylece binanın bol olduğunu düşünürüz. Ya da Carl Sagan’ın işaret ettiği gibi, bizim aklımız diğer yaşam türlerinden üstel olarak hızlı veya yavaş çalıştığı için haberleşmemiz eş zamanlanamıyor olabilir. Örneğin başka bir yaşam formunun “Merhaba” demesi, bizim için 12 sene sürüyor olabilir. Böyle bir sinyal bize etkisiz bir gürültü gibi gelecektir.

İhtimal 7 [Yüksek Medeniyet Var]: Biz dünya dışı varlıklardan sinyaller alıyoruz ve iletişim halindeyiz fakat hükümet yetkilileri bunu halktan saklıyor. 

Bu aptalca bir kuram olsa da, hakkında çok konuşulduğu için burada listelemek zorundaydık.

İhtimal 8 [Yüksek Medeniyet Var]: Yüksek medeniyetler bizim varlığımızın farkında ve bizi uzaktan gözlemliyorlar (Hayvanat Bahçesi Etkisi)

Bildiğimiz kadarı ile süper akıllı medeniyetler var ve bizim dünyamız onlar için kocaman bir doğal milli park. Bizim gibi gezegenler için geçerli bir görüşe, “Bak ama sakın dokunma” kuralına tabiler. Biz onları fark edemiyoruz çünkü onlar bizi gözetlemek isteyen ve bizden kat kat gelişmiş bir medeniyete mensuplar. Bize gözükmeden, bizi gözlemlemeyi gayet iyi bilmekteler. Uzay Yolundaki Asıl Emir gibi bir kuralları olabilir. Bu kural gereği gemi mürettebatına az gelişmiş türler kendi başlarına belli bir gelişmişlik seviyesine ulaşana kadar onlarla iletişim kurmak, onlara gözükmek veya onların gezegenine müdahale etmek yasaktı.

İhtimal 9 [Yüksek Medeniyet Var]: Yüksek medeniyetler var ve şu an burada, etrafımızda. Biz çok ilkel olduğumuz için onları fark edemiyoruz.

Michio Kaku konuyu şu şekilde özetler: 

Diyelim ki, ormanın ortasında bir karınca yuvası tepesi bulunmaktadır. Ve diyelim ki bu karınca yuvası tepesinin yanına on şeritli otoban inşa edilmekte. Soru şu: “Karıncalar, on-şeritli otobanın ne olduğunu anlarlar mı? Karıncalar, yanı başında on şeritli otoban inşa eden kişilerin teknolojisini, niyetlerini ve maksatlarını anlayabilir mi? 

Yani olay, sahip olduğumuz teknoloji ile X gezegeninden sinyal alamıyor olmamız değil, daha o gezegenin sakinlerinin ne yapmaya çalıştığını, neye benzeyebileceklerini bile hayal edemiyoruz belki de. Bizi aydınlatmaya çalışıyor olsalar bile bu bizi çok çok aşıyor olabilir. Karıncalara Internet’i anlatmaya çalıştığınızı düşünsenize… 

Bu satırlar arasında, “Pekala, eğer 3. Tip süper-havalı, süper akıllı canlı türleri varsa, hala bizimle neden iletişime geçmediler?” sorusunun cevabı bulunabilir. Bu soruyu cevaplamak için şunu kendimize soralım: Peru’ya girdiğinde İspanyol Komutan Pizarro durup bir karınca tepesi ile iletişim kurmaya çalıştı mı? Durup o karıncalara yardım etmeye çalışacak kadar cömert bir gönüle mi sahipti. Ya da onlara sinirlenip karınca yuvasını parçalayıp onları ezdi mi? Karınca yuvası onun hiç umurunda olmayan, görevi ile tamamen alakasız bir nesneydi ve o da bunu biliyordu. Karıncalara aldırış etmeden amacı gereği İnka topraklarına doğru ilerledi. Bizim durumumuz da bu şekilde olabilir.

İhtimal 10 [Yüksek Medeniyet Var]: Gerçeklik konusunda büyük bir yanılgı içindeyiz.

Birçok açıdan düşündüğümüz birçok şey tamamen yanlış olabilir. Evren bu açıdan bakıldığında gördüğümüz gibi, ama hologram misali başka bir açıdan bakıldığında tamamen farklı gözüküyor olabilir. Ya da uzaylılar zaten bizizdir. Yüksek seviyedeki bir medeniyet tarafından bir deney icabı ya da bir nevi aşılama gibi, bu dünyaya bırakılmış olabiliriz. Hatta şöyle bir ihtimal de var; başka bir akıllı bir yaşam formunun dünyasında bir bilgisayar benzeşiminden ibaretizdir. Bu benzeşim içerisinde insanlardan başka bir tür kodlanmadığı için sadece biz olabiliriz.

Bu konudaki merakınızı giderecek içeriğimiz: Akıllara 'Matrix Gerçek miydi' Sorusunu Getiren Teori: Evrenin Simülasyon Olma Argümanı

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı