İnsan ve Varlık Bilimi

Varlık tanımı insan ve medeniyet inşası için temel kriterlerden biridir. 

“Varlık veya hakikat nedir?” sorusuna verilen cevaplar düşünce, algı ve yargı dünyasının temelini oluşturur. Bu tanım insan ve medeniyeti belirleyip bir çerçeve çizer.

Bugün dünyamızda gerçeklik sonrası bir döneme girdiğimiz iddia ediliyor, Postmodern Dönem.

Evrensel değerleri yadsıyan, cinsiyetsiz, kimliksiz, kültür ve devletsiz bir insan modeli. En önemlisi hakikatin olmadığına dair bir düşünce. Her şey illüzyon, her insan kendi gerçekliğini kendisi inşa eder, kimse kimseye karışamaz, her şeyden özgür, bağımsız, bireysel bir yaşam modeli. Postmodern düşüncenin temeli bu.

Ontoloji varlık bilimidir. 

Materyalist ontoloji ateist bir medeniyetin doğmasına sebep olur. 

İdealist ontoloji ise ruhçu, spiritüalist bir medeniyetin doğmasına sebep olur. Biri maddeyi diğeri ise ruhu esas alır. Bunlar iki karşıt kutuptur. Bugün dünyada bulunan yaklaşık 4000 çeşit din ve ideoloji detayda farklı gibi görünse de kökleri itibari ile bu iki kutba dayanır. Maddeciler ve ruhçular, materyalistler ve idealistler… 

Bu ideolojilerin varlık tasavvurları, ahlaki anlayışları, medeniyet ve kültürleri detayda farklı gibi görünür ama özlerinde aynıdır. 

Mesela Postmodern anlayışa göre insanın varlık içinde bir hakikati yoktur. Ha at ha eşek ha insan, arada fark yoktur. Kedi köpek ne ise insan da odur. Taş, toprak, hayvan, bitki ne kadar anlamlı ise insan da o kadar anlamlıdır. Yani insanı diğer varlıklardan ayrı bir kategoride tanımlayıp şöyledir veya böyle bir varlıktır diyemeyiz.

Agnostik düşünce de farklıymış gibi görünür ama hakikati bilemeyiz demekle onu inkâr eder. “Varlık ve insan hakkında hiçbir şeyi bilemeyiz, bilemeyeceğiz.” der. Her insan ne olduğuna kendisi karar verir, insan için kimse şudur veya budur, şöyle bir varlıktır diyemez söylemi ile kimliksiz, belirsiz bir insan tanımı ortaya koyar.

İnsan ve hakikatin varlığını yok sayan, insanı tanımsız dolayısı ile anlamsız kılan bir sav. 

İnsan nedir bilemeyiz 

Varlık nedir bilemeyiz. 

Bilmenin tek yolu bilimdir ama bilim de bununla ilgilenmez. Dolayısı ile bilime göre insan en fazla, hayvanlardan farklı olmayan bir canlıdır. 

Tüm ideoloji ve sözde dinlere karşı olarak vahiy merkezli kadim medeniyetimiz insan ve hakikatin ne olduğuna dair çok katmanlı ve birbiri ile örtüşen tanımlar yapmıştır.  

Kalp, gönül sahibi olana insan demişler

İnsana halifeyi ruyi zemin, yeryüzünün halifesi, demişler.

Yine insana zübde-i alem demişler. Zübde yani öz.

Âlemde ne varsa insan onun özü özeti demişler. 

Zübde-i âlem tanımı mikrokosmosa denk düşüyor ve batılılar bu ifadeyi Müslümanlardan almışlardır. 

Zübde-i âlem… Küçük âlem…

'Hoşça bak zatına ki zübde-i âlemsin sen.' diyor Şeyh Galip. 

Hz. Ali Efendimizin şiirleri arasında da mevcut bu ifade ki bir ucu Hz. Peygamber’e (as) kadar dayanıyor.  

İnsanın zübde-i âlem olması bir son değil bir başlangıç. Her şey onunla başlıyor, başlangıç noktası burası.

Âlem, var olan her şeyin yani mevcudatın bütünü, toplamı anlamında.

Cümle âlem, insana verilmiş olan her şey anlamına geliyor. 

Bütün mevcudat, var olan her şey anlamında. 

Mevcut, Arapça kökenli bir kelime. Mevcut, hazır bulmak anlamında. Bizler âleme misafir olduk onu mevcut yani hazır bulduk. Ve bulduklarımız çok katmanlı. 

Farkında olduklarımız var farkında olmadıklarımız var.  

Zaman içinde farkında olduklarımız, zaman içinde farkında olacaklarımız, bir gün bileceklerimiz ve asla bilemeyeceklerimiz var. 

İç içe anlam katmanları… Holografik insan ve varlık modeli…  

Her şeyin bir numunesi insanda var: Zübde-i âlem. 

Konu uzaylılar da olsa eşyalar ve hayvanlar da olsa insan merkezindeki bir çerçevede kendine yer buluyor. İnsan ve uzaylılar, insan ve eşya, insan ve hayvan… Uzaylı insan ile karşılaşıyor. Uzaylının konusu insan oluyor. İnsanın konusu hayvan olabiliyor ama hayvanın konusu insan olmuyor. Kuşları, böcekleri biz araştırıyoruz. Sözde uzaylıları biz arıyoruz.  Mesela cisimler insanın bir boyuttur ama cisimlerin bir boyutu insan değildir. 

Bitkiler de insanın nebati boyutudur.

Hayvanlar ise bedeni olarak canlılarla iştirak etme noktasında insanlarla ortak bir yöne sahiptir. Tüm bunların yanında insanın bir de manevi, ruhani, kalbi bir tarafı var.

Her insan bunu göremez. Görebilmeye nasip diyoruz. Nasibi olan görür.  

Ruhani, manevi yönü ile insan; cismani, nebati, hayvani boyutlarını aşıyor. Ve insanın şu anda bilemediğimiz daha nice üst boyut özellikleri var.

Bu üst özellikler daha farklı alemlerle irtibatlı ve bu alemleri de kendi içinde saklıyor. Âlemin özü, özeti, hülasası, zübde-i alem, insan varlığı…

Alem ayrıca alamet, işaret, delil anlamlarına geliyor. 

Âlemde alametler var. Her varlık kendisinin ötesini gösteren bir işaret, bir alamet. Bu alametler arasında özellikle insan, kendi varlığının ve diğer varlıkların kendisine ait olmadığını gösteren en net, en yoğun delil.

İnsan, varlığı üzerine düşünen ve varlığın kendisine ait olmadığını bilen tek varlık. 

Mesela at, eşek bu varlığın veya varlığının kendisine ait olup olmadığını bilir mi? Atın konusu, durumu bu değil demekle bu soruyu atlamış olsak da at bile Rabbini bilir. İnkâr eden insan bu durumda attan daha alt seviyeye düşmüş olur. 

Âlem ve içindekiler insana da hayvana da ait değil. Âlemdeki her varlık ve her nesne bir alamet bir işaret. Kendi varlığının ötesinde olanı gösteriyor. Sebep ve çıkan sonuç arasında uçurumlar var. 

İnsanın maddesi ve insandan çıkan sonuç... 

Hamam böceğinin malzemesine bak, gözüne bak, antenine bak!

Sivrisineğin mahiyetine, iğnesine, organlarına ve işleyen kimyaya, reaksiyonlara bak! Sinek dahi neler olup neler bittiğini bilmiyor.

İsteyen de istenen de aciz.  

Hiçbir şey tek başına var olamıyor ve hiçbir şey tek başına kendisini temsil etmiyor. Burası esaslı bir nokta.

Hiçbir yıldız kendisini temsil etmiyor, tıpkı kelime gibi.

Kelime de kendisini temsil etmiyor.

Kelime cümle içindeki bağlamda anlam kazanıyor. 

Yıldız, yıldız alemi içinde bir anlam kazanıyor. 

Kelime cümle aracılığı ile anlam kazanıyor. 

Asıl olanı bizzat kelimenin kendisi ile değil ancak cümleden anlıyoruz. Cümle aracılığı ile kelime de anlam kazanıyor. 

Hiç bir şey tek başına bir anlam ifade etmez. Mevcut şeyler bize ne için verilmiş?

Mutfağınıza 100 kilo altın bırakılmış ve bir not kâğıdı: Ancak şu şartlar altında kullanabilirsiniz. Kim, ne için, ne zaman, nasıl bırakmış mı dersiniz, yoksa sorgusuzca, kullanma şartlarına uymadan kullanır mısınız? Veya aklınıza yatanı alır uygular, aklınıza yatmayanı ret mi edersiniz?  

Var olan şeyleri sorgusuzca, sadece kendi akıl ve kendi mantığınıza göre kullanırsanız ateist olursunuz. Kullanma şartlarına göre kullanır ve akıl edersiz güvenli, emin olursunuz. 

Pozitivizim, kendinin ötesi ile anlam kazanan varlık anlayışı yerine, kendi kendine anlam kazanamayan! bir varlık anlayışını benimser.

Bağlam ilişkisi, anlamı doğurur. Anlam, ilişkiden doğar. İnsan anlam varlığıdır.

Her şey insanla ilişkilidir. İnsan tek başına bir şey ifade etmez. Çevresi, kültürü değerleri ve varlığının aşkınlığı ile bir anlam bir değer kazanır. Sonuçta her şey ezeli ilim ve hikmete dayanır. Ve Allah bildirir. Mülk Onundur. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder, abes iş yapmaz. 

Varlığının ötesini idrak eden ve ilkelere bağlı yaşayan insan, hakikat anlayışı üzeredir. Sadece bedenini ve kendini bilen, ötesini göremeyen anlayış, kopuk, şirk üzere anlayıştır. 

Kendi kendine olduğun zaman şirk üzere, benlik üzere oluyorsun.

İnsan çevre, kültür ve değerlerden soyutlandığı zaman anlam kayıp olur. Kelime cümleden ayrıldığı zaman anlam kayıp olur. Anlam kelimede değil cümlededir. 

Bismillahirrahmanirrahim. 

İnsan aslında zübdeyi âlem ve tüm mahlukatla irtibatlı bir cümle ama kelime olarak görülüyor. Bismillah bir kelime ama aslında cümle âlem o kelimde saklı. Bismillah bir kelime ve bütün Kuran ile alakalı. 

Canlı cansız her şey Allah-u Teâla ile irtibatlı, insanla irtibatlı, insan bedeni üzerindeki beş duyudan hareketle fiziki dünya ile irtibatlı, insanın kalbi üzerinden gaip âlemiyle irtibatlı vesaire… 

İslam ontolojisinde varlık ve insan eş bir birlik üzere kurulu. İnsanı çekersen âlemde anlam kalmaz. Her şey insan içindir ve insan anlam varlığıdır. Anlam, insanla açığa çıkar. İnsan yoksa anlam da yoktur. Yine de bu, mutlak bir anlamsızlık demek değildir.

İnsan ne için? 

Varlığın nihai düşünsel işlevi, varlığa delalet etmesidir, buna semiyotik fonksiyon denir. Bir şeye delalet etmesi ve bir anlam bildirmesi yine insan için.  

Varlık, kendini yaratanı, var edeni gösterdiği ölçüde bir işlev bir anlam taşıyor. Pozitivizm, bu anlam taşıma iişlevini yok sayıyor. Taşın, sineğin, insanın bir anlamı yoktur, bunlar sadece şeylerdir diyor. Kuran mesela hayvanlar için “en am” nimetlerinden istifade ettiğiniz hayvanlar diyor. 

Pozitivizim, şeyleri sadece şey olarak görür, onlar arasındaki hesaba getirilebilir, hesaplanabilir ilişkileri araştırır. İnsanı gelişmiş bir hayvan olarak görür. İnsan eşittir hayvan. Hayvan ne kadar değerli ise insan da o kadar değerlidir.  

İslam ise insana, halifetullah fi’l-arz, yeryüzünün halifesi der.  

Instagram

Facebook

YouTube

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!