İnsan Ruhunun Doğmadan Önce Yaratılmış Olduğu İfadesi Kur’an’da Yoktur.

Kader inanıcının Kur'an'daki yerini yazmaya devam ediyorum. Kader insan ruhunun önceden yaratılmış olduğu inanç Kur'an'la örtüşmez.

Soru-Önceki bölümde kader konusundaki çok karmaşık durumları ve soruları uzun uzun sıraladınız. En sonunda da bu karmaşık durumların aslında geçmişteki yanlış kader inancına dayandığını söylediniz. "Dolayısıyla kader inancı pek akıl ve mantık işletilmediği için Kur’an’a da tamamen zıt bir inanç şekline dönüşmüştür." dediniz. Peki, öyleyse akıl işletilerek yorumlansaydı kader anlayışında ne değişirdi? Sıraladığınız çelişkili sorunlar üzerinden devam edelim.

Tamam, öncelikle ruh konusuna değinelim. Çünkü ruh nasıl var olduğu konusu biz müslümanların kader inancındaki önemli çelişkilerinden biridir. Genel olarak ruha inanmanın kökeni çok ilkel dönemlerden gelen animist, yani her şeyin bir ruhu olduğu inancıdır. Birçok inançta olduğu gibi kitabi dinlerde de ruha çeşitli şekillerde inanılır. Müslümanların ruh inancı ise diğer Hıristiyan ve Yahudi gibi dinlerden çok farklı özelliktedir. Müslüman toplumlarda ezici çoğunluk, insanların ruhu doğmadan önce  yaratılmış olduğu şeklindedir. Bunun tersini söyleyen geçmişten günümüze bazı ilahiyatçılar da vardır ama ezici çoğunluk buna inanır. Her neyse, önemli olan Kur’an’ın ne dediğindedir. Şimdi sıkı durun! Müslümanların hemen hepsi buna inanıyor ama Kur’an’da insanların ruhlarının önceden yaratıldığını söyleyen bir ayet yoktur! Zaten olmaz da.

Soru- Zaten olmaz da ifadeniz çok iddialı değil mi? Ayrıca ruh konusunda A'râf Suresi 172 ayeti dayanak gösteriliyor, buna ne diyeceksiniz?

Burada önce şunu belirteyim: Kur’an ruhtan bahseder ama ruhların önceden yaratıldığını söylemez, arada fark vardır. Şimdi söylediğiniz ayeti vereyim. A’raf-172: “Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: 'Rabbiniz değil miyim?' Onlar: 'Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz.' demişlerdi. Kıyamet günü, 'Biz bundan habersizdik.' demeyesiniz.”

Ayette ruh kavramının geçmediğini belirterek başlayayım. Ayet,“Biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” diye bitiyor. Öyleyse öncelikle soru şu; Tanrıyla böyle bir diyaloğu hatırlayan bir kimse var mı? Kesinlikle yok! Halbuki insan beyni, unuttuğu bir şeyi, hikâyesiyle anlatılırsa hatırlar. En azından hafızası güçlü olanlar hatırlar veya hatırlar gibi olduğunu söyler. Böyle tasarlanmış evrilmiştir ama Allah hikâyeyi ayrıntılı şekilde anlattığı halde Peygamber döneminde hafızalarıyla ünlü Araplardan böyle bir şeyi hatırladığını söyleyen yok. Yaratıcı kimseyi hatırlamadığı şahitlikten sorumlu tutmaz.

Soru- Burada araya gireceğim; Gerçekten de Ruh önceden yaratıldıysa tüm insanlar buna dahildir. Bu durumda dünya üzerinde hiç kimse böyle bir olay hatırlamadığına göre, yaratıcı böyle bir şahitlikten neden bahsetsin? Ama ayet ortada Soru şu; Peki öyleyse ayetteki insanın hatırlamadığı ama itiraz edemeyeceği kadar kesin olan kanıt nedir? Neyi atlıyoruz ya da görmüyoruz?

Hep söylediğim gibi bu konuda da bilimin yetersiz olduğu dönemlerde çeşitli, zorlama yorumlar olabilir ama günümüzde bu ayetin yorumu basittir. Dikkat ederseniz ayet, insanın belindeki zürriyetinden bahsediyor. Öyleyse konu biyolojiktir. Biyolojide ise zürriyet yani soyla ilgili tek yer DNA’daki genetik bilgilerdir. Dolayısıyla ayetin işaret ettiği yer, hikâyenin geçtiği adres yalnızca genlerimiz olabilir, başka bir yerde olamaz. Çünkü insanın yüce bir güce, yaratıcıya inanma eğilimin genetik olduğu, bilim insanlarınca dile getirilir. Bu konuda çok teori araştırma ve tartışma vardır. Arkeolojik kalıntılardan insanın kendine konut yapmadan önce mabed, tapınak yaptığını biliyoruz. Günümüzde nörobilim, pisikanaliz, biyoloji gibi bilimler de insanın Tanrı gibi üstün güçlere inanan bir canlı olarak evrilmiş olduğunu söyler. Gustave le Bon, Freud gibi insan bilimciler, kendileri Tanrıya inanmadıkları halde, din olmadan insan türünün yaşamda kalamayacağını belirtmişlerdir.

Soru- Geçekten de öyle görülüyor ki ayet bildiğimiz ruhla ilgili değil, tümüyle biyolojik bir özneyle ilişkili. O zaman şimdi gelelim Kur’an’da ruhun önceden yaratıldığını söyleyen bir ayetin olmadığı konusuna, Siz “zaten olmaz da” diyerek nokta koydunuz. Bu çok ilginç, neye dayanarak bu kadar kesin söylediniz?

Tabii ki Kur’an verilerine göre bunu söyledim. Önceki bölümde de uzun uzun anlattım. Yaşama çok kötü şartlarda yaşayan ailelerde dünyaya gelen, örneğin Afrika’da açlıktan ölen çocuklar var. Başlarına gelenler hiçbirinin kendi seçimi değil, 'Öyleyse onların ne suçu var?' dedim. Birçok bilim insanı felsefeci hatta duayen ilahiyatçılarımız dahil ruhun önce yaratıldığına inanır ve o eksende yorumlar yaparlar. Örneğin 'Dünyaya gelmeyi ben istemedim, anne babamı ben seçmedim, bana sorulmadan bu şartlarda bir durumda dünyaya getirildim.” şeklinde çeşitli şikayetler duyarsınız. Aslında tüm bu yorumlar, üstü örtük ya da aleni olarak Yaratıcıyı haksızlık yapmakla suçlamaktır. 

Tüm bu şikayetlerin arkasında, ruhların önceden yaratıldığı inancı vardır. Bundan dolayı insanlar, Allah’ın önceden yarattığı ruhlarını kendilerine sormadan olumsuz durumlardaki yerde, anne babada dünyaya getirdi diye şikayet ediyorlar. Peki ama Kur’an bu duruma ne diyor? Önce ilgili ayetleri vereyim.

NiSA-40- 'Şüphesiz Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz.' 

KAF-29. 'Ben kullara asla zulmetmem.'

NİSA-82-'Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı.'

Şimdi ilk bakışta bu ayetlerin ruh ile ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Ancak bu gibi ayetler Yaratıcı ile insanlar arasındaki mevzuatın ilkelerini verir. Bu İlahi mevzuata göre ayetler, Allah kullarına asla zulmetmez, asla haksızlık etmez ve Kur’an’da çelişki olmadığını taahhüt ediyor. Hadi buyurun bakalım! Eğer ruh önceden yaratıldıysa, bu ayetleri ne yapacağız? Öyle ya! Eğer yaratıcı ruhları önceden yarattıysa ve sonra bazılarını çok kötü şartlardaki anne babadan gibi olumsuz durumlarda dünyaya getirdiyse, neresinden bakarsanız bakın bu onlara haksızlıktır! Hatta kendi seçimleri olmadığı için bu tam olarak onlara bir zulümdür ve şikayetlerinde haklıdır. Ayrıca insan sınav için dünyaya gelmiştir. Eğer hiçbir haksızlık ve zulüm yapılmaz deniyorsa, ruha amaç ve sınavın konusu bildirilmeli ve kabul edip etmeyeceği sorulmalıydı. Eğer sorulmadıysa bu da haksızlıktır. Her neyse bu gibi çelişkili sonuçlar uzar gider. Konuyu uzatmadan bağlayayım.

Yukarıdaki ayetler gibi, Allah kullarına zulmetmez, hiçbir haksızlığa uğramayacaksınız ayetleri Kur’an’da var oldukça ruhun önceden yaratıldığına inanmak, yorumlamak mümkün değildir. Bir başka deyişle bu ayetler, insanın var olmadan önce bir ruha sahip olmadığının da kanıtıdır. Çünkü insan yaşamı zulüm ve haksızlıkla dolu. Ama Yaratıcı “Allah, kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz.” diye kesin bir taahhütte bulunuyor. Bundan dolayı “olmaz da” diye kesin söyledim.

Soru- Gerçekten de ayetlerden yola çıkınca ruh konusunda çok doğru ve bir o kadar da enteresan bir sonuç ortaya çıktı. Yukarıda “Kur’an ruhtan bahseder ama ruhların önceden yaratıldığını söylemez, arada fark vardır.” dediniz. Önceden yaratmadıysa Kur’an’nın bahsettiği ruh nedir, nasıl tanımlanabilir?

Yine Kur’an verilerinden yola çıkarsak, insanın sınav için yaratıldığını biliyoruz. Bu sınav insan öldüğünde sona eriyorsa, demek ki insanın biyolojik varlığının ötesinde onu ölüm sonrasına da taşıyan kendisi ölümsüz bir özellik, bir unsur var.  İşte buna ruh diyoruz. Tabii, bu ruh önceden yaratılmadığına göre, insan biyolojik olarak varlık alanına geldiğinde oluşan bir unsur. Bu bağlamda ruhun neye benzediğini tıpkı günümüz teknolojisindeki dijital çipe (chip) benzetebiliriz. Tabii ölümsüz olduğu için bu çipin biyolojik bir nesnesi olamaz. Sadece Tanrı’nın bildiği bir unsur diyebiliriz. Şimdi konuyu daha anlaşılır hale getirmek için bilgisayar örneğiyle devam edelim.

Bilindiği gibi bilgisayarlar kendine ait bir ürün kimliğiyle (Barkod) sisteme, kullanıma çıkarlar. Bu cihazları alanlar bir kullanıcı adı ve şifre oluşturarak sisteme dahil olurlar. 

Şimdi vücudunuzu bir bilgisayar gibi düşünün. Zaten insan, genetik olarak bir soy zincirinin halkası olduğu için ürün kimliği hazırdır. İnsanın üreme aşamasında sadece ona mahsus olan ruh yani kullanıcı kimliği çipi koyulur. Doğduğunda da Tanrı katındaki merkeze bağlı olan bu hesabı aktif olur. Böylece insan ölümsüz bir ruhla dünyaya gelmiş olur. Ruh (çip) vasıtasıyla kişinin yaşamı boyunca yaptığı söylediği, acı tatlı anılar, duygular gibi her şey zerre ayrıntısına kadar kesintisiz olarak kaydedilir. Kişi öldüğünde cihazı (vücudu) yok olur ama kişinin ruhu kullanıcı hesabı artık sonsuza kadar baki olduğu için, uygun bir cihazda aktif edildiğinde hiçbir şey değişmemiş, tüm bilgileri anıları hazır olarak kendini bulur. 

Yerleşik ruh inancından dolayı bu söylediklerim tuhaf gelebilir veya kafa karışıklığı yapabilir. Burada ana fikir şudur; Kur’an verilerine göre, evet insanın ölümsüz bir ruhu vardır. Ama ruhun önceden yaratılmış olduğu inancı net olarak Kur’an’a aykırıdır. Kur’an’dan çıkan budur.

Ne var ki, insanın ruhu önceden yaratılmamış olsa da, insanın sınavda olduğu gerçeği var. Ve onun sınavındaki haksızlık, eşitsizlik, zulüm ve çok kötü şartlarda dünyaya gelmiş olmak veya yaşamak gibi durumlar öylece duruyor. Öte yandan kimseye asla zulmetmem, haksızlık etmem diyen Yaratıcı var. Bu durumda sınav eşit ve adil olarak nasıl değerlendirilecek?

Gelecek bölümde devam edeceğim.

Instagram

X

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
ICC Kararını Verdi: Netanyahu ve Gallant Hakkında Tutuklama Emri!