Tamam, öncelikle ruh konusuna değinelim. Çünkü ruh nasıl var olduğu konusu biz müslümanların kader inancındaki önemli çelişkilerinden biridir. Genel olarak ruha inanmanın kökeni çok ilkel dönemlerden gelen animist, yani her şeyin bir ruhu olduğu inancıdır. Birçok inançta olduğu gibi kitabi dinlerde de ruha çeşitli şekillerde inanılır. Müslümanların ruh inancı ise diğer Hıristiyan ve Yahudi gibi dinlerden çok farklı özelliktedir. Müslüman toplumlarda ezici çoğunluk, insanların ruhu doğmadan önce yaratılmış olduğu şeklindedir. Bunun tersini söyleyen geçmişten günümüze bazı ilahiyatçılar da vardır ama ezici çoğunluk buna inanır. Her neyse, önemli olan Kur’an’ın ne dediğindedir. Şimdi sıkı durun! Müslümanların hemen hepsi buna inanıyor ama Kur’an’da insanların ruhlarının önceden yaratıldığını söyleyen bir ayet yoktur! Zaten olmaz da.
Soru- Zaten olmaz da ifadeniz çok iddialı değil mi? Ayrıca ruh konusunda A'râf Suresi 172 ayeti dayanak gösteriliyor, buna ne diyeceksiniz?
Burada önce şunu belirteyim: Kur’an ruhtan bahseder ama ruhların önceden yaratıldığını söylemez, arada fark vardır. Şimdi söylediğiniz ayeti vereyim. A’raf-172: “Hani Rabbin, ademoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: 'Rabbiniz değil miyim?' Onlar: 'Rabbimizsin, buna tanıklık ederiz.' demişlerdi. Kıyamet günü, 'Biz bundan habersizdik.' demeyesiniz.”
Ayette ruh kavramının geçmediğini belirterek başlayayım. Ayet,“Biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” diye bitiyor. Öyleyse öncelikle soru şu; Tanrıyla böyle bir diyaloğu hatırlayan bir kimse var mı? Kesinlikle yok! Halbuki insan beyni, unuttuğu bir şeyi, hikâyesiyle anlatılırsa hatırlar. En azından hafızası güçlü olanlar hatırlar veya hatırlar gibi olduğunu söyler. Böyle tasarlanmış evrilmiştir ama Allah hikâyeyi ayrıntılı şekilde anlattığı halde Peygamber döneminde hafızalarıyla ünlü Araplardan böyle bir şeyi hatırladığını söyleyen yok. Yaratıcı kimseyi hatırlamadığı şahitlikten sorumlu tutmaz.
Soru- Burada araya gireceğim; Gerçekten de Ruh önceden yaratıldıysa tüm insanlar buna dahildir. Bu durumda dünya üzerinde hiç kimse böyle bir olay hatırlamadığına göre, yaratıcı böyle bir şahitlikten neden bahsetsin? Ama ayet ortada Soru şu; Peki öyleyse ayetteki insanın hatırlamadığı ama itiraz edemeyeceği kadar kesin olan kanıt nedir? Neyi atlıyoruz ya da görmüyoruz?
Hep söylediğim gibi bu konuda da bilimin yetersiz olduğu dönemlerde çeşitli, zorlama yorumlar olabilir ama günümüzde bu ayetin yorumu basittir. Dikkat ederseniz ayet, insanın belindeki zürriyetinden bahsediyor. Öyleyse konu biyolojiktir. Biyolojide ise zürriyet yani soyla ilgili tek yer DNA’daki genetik bilgilerdir. Dolayısıyla ayetin işaret ettiği yer, hikâyenin geçtiği adres yalnızca genlerimiz olabilir, başka bir yerde olamaz. Çünkü insanın yüce bir güce, yaratıcıya inanma eğilimin genetik olduğu, bilim insanlarınca dile getirilir. Bu konuda çok teori araştırma ve tartışma vardır. Arkeolojik kalıntılardan insanın kendine konut yapmadan önce mabed, tapınak yaptığını biliyoruz. Günümüzde nörobilim, pisikanaliz, biyoloji gibi bilimler de insanın Tanrı gibi üstün güçlere inanan bir canlı olarak evrilmiş olduğunu söyler. Gustave le Bon, Freud gibi insan bilimciler, kendileri Tanrıya inanmadıkları halde, din olmadan insan türünün yaşamda kalamayacağını belirtmişlerdir.