Bizim okurken yüreğimizin kaldırmadığı şeyleri, bu canlar çaresiz halleriyle nasıl kaldırsın?
Bizim okurken yüreğimizin kaldırmadığı şeyleri, bu canlar çaresiz halleriyle nasıl kaldırsın?
Bir tarafta yangınlar, bir tarafta seller... Bir yandan buzullar eriyor, bir yandan içilecek suyumuzu, temiz toprağımızı, içimize çekebileceğimiz temiz havamızı kaybediyoruz.
Ne yazık ki, bunlardan bizden daha hızlı etkilenen taraf hayvanlar. Bizim gibi daha güvenli bir bölgeye kaçamıyor, seslerini duyuramıyor, yaralarını saramıyorlar. Ve maalesef bunların sorumlusu da yine biziz. Hem de farkında bile değiliz...
Tabii üzerine konuştuğumuz korkunç vahşetler de var hayvanların çektiği, fakat aslında suçlusunun biz olduğunu fark etmediğimiz o kadar çok şey var ki!
İnsanlar savunmasız canları öldürmüş yani. Kimi zaman işkence etmişler, kimi zaman dövmüşler, kimi zaman çarpıp kaçmışlar... Korkunç şeyler yaşamış bu canlar.
HAKİM tarafından hazırlanan hayvan hakları ihlali raporunun 2016 verilerinde tecavüz sayısı o dönemde en az 1 olarak belirtilse de, her yıl kaç kez hayvan tecavüzü haberi okuduğumuzu hepimiz biliyoruz.
Üstelik arkamıza bile bakmıyoruz, veterinere götürmüyor, vahşi hayvan merkezlerini aramıyoruz. Cansız bedeninin başında yavrularıyla bulunan çaresiz canların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil...
Oysaki birçok hayvanı veterinere götürebiliriz. Sokak canlarına ücretsiz bakan birçok veteriner bulunuyor. İmkanımızda bu da yoksa daha sonra kesinlikle ama kesinlikle bu hayvanları takip ederek belediye servislerini de arayabilirsiniz. Türkiye Yaban Hayatı İlkyardım Hattı içinse (0850) 203 09 93'ü aramanız gerekiyor.
Buna rağmen sosyal medyada sık sık mama kaplarının, su kaplarının çöplere döküldüğü ya da zararlı şeylerle zehirlendiği videolarla karşılaşıyoruz.
Hayvanlar çaresizlikten burada birbirlerini parçalıyorlar. Pisliklerinin içinde üst üste, hastalık içinde yaşıyorlar. Tabii barınaklarda zehirlenmez, öldürülmez, bilinmeze gitmez de yaşayabilirlerse! Barınaklar hayvanlar için ölüm demektir, bunu bir türlü anlayamadık.
Derinleştirilen çöp konteynerleri bizler için temizlik (?) demek olsa da, hayvanlar artık çöp bile karıştıramadıkları için açlıktan ölüyorlar.
Bu hayvanların da birer canı, kişiliği ve kendilerine özel ihtiyaçları olduğunu unutuyoruz. Gel deyince gelmelerini, git deyince gitmelerini ve yemeğini sularını biz sağladığımız için bize asla saygısızlık(?) etmemelerini bekliyoruz. Oysa belki sözümüzü çocuklarımıza bu kadar geçiremiyoruz artık. Kötü muameleyi hak görüyoruz. Hem de hiçbir şey üzerine hak ilan edecek hakkımız dahi yokken.
Sadece Ankara'da 70 binin üzerinde sokak köpeği bulunurken bizler onları doyurabilmiş, koruyabilmişcesine bir de bu canların genetiği değiştirilmiş, 'tatlılaştırılmış,' sakinleştirilmiş türlerinin petshoplarda ticaretinin yapılmasına neden oluyor, bunun sürmesine izin veriyoruz. Halbuki bu canlar satılabilmek için daha birkaç günlükken annelerinden koparılıyor, soğuk kafeslerde satın alınmayı bekliyor ve buradaki kötü koşullar nedeniyle ciddi hastalıklara yakalanıyor, kimi zaman da ölüyorlar. Bu canları doğuran annelerin hali de bir başka. Sürekli doğurmaları için resmen ölene kadar zorlanıyorlar. Çoğunun aşıları bile yapılmıyor, pire içinde yaşamaya uğraşıyorlar.
Tabii ki camların ardından bize bakan üzgün suratları görünce üzülüyoruz fakat talep arttıkça satış da artıyor...
Ne kadar ülkemizde ve dünyada bu konuda yasaklar olsa da internet üzerinden ve tezgah arkasından birçok egzotik hayvan satışı gerçekleştiriliyor. Bu hayvanlar asıl yaşam alanlarından binlerce kilometre öteye taşındıkları yetmiyormuş gibi bir de bilinçsiz insanların eline düşüyorlar ve özel ihtiyaçları karşılanmadığı için çoğu ölüyor.
Burada ziyaretine gittiğiniz hayvanlar da yine asıl yaşam alanlarından koparılıp hiç alışık olmadıkları bir iklime getirilen canlılar. Aslında alabildiğine açık alanda koşup zıplayan, zamanı geldiğinde uzak yerlere göç eden bu canlılar hayatlarını geçirdikleri kafeslerde ve kısıtlı alanlarda ağır depresyon içinde yaşıyorlar. İklim farklılığının üzerlerindeki etkisi bu canlıları delirtiyor. Hele ki asıl habitatı kutuplar olan canlılar sıcak iklimlere taşındıklarında gerçek anlamda deliriyorlar.
Aslında yaptıkları tüm 'numaralar' şartlı bir öğrenimin sonucu ve yapmazlarsa acı çekeceklerine inandıkları için sizi eğlendiriyorlar.
Fillere 'düzgün' durmaları için iğneler batırılırken, aslanlar fotoğraf çekimleri sırasında sakin kalmaları için uyuşturuluyor ve pençeleri ameliyatla kesiliyor. Bu durum aslanları engelli hale getiriyor.
Vücutları her günün sonunda kanlı yaralar içinde kalıyor kilolu turistleri taşımaktan...
Üstüne üstlük bu deneyler nadiren hayvanların kendine yarar sağlıyor. Evcil hayvan sahipleri çok iyi bilirler ki dostlarımız rahatsızlandığında insanlar için üretilen ilaçları işe yaramasını umarak kullanıyoruz, çünkü hayvanlar için ilaç neredeyse üretilmiyor.
Bu olayın tek amacı ise şu fotoğrafı çekinmek. İnsan ırkının üstün görünme isteği adeta bir hastalık. Sorarım size, yiyecek misiniz o zürafayı, aslanı, domuzu?
İlaç sanayinde de kullanılan yüzgeçler için köpek balıkları canice öldürülüyor. Yüzgeçleri alınırken, bu canlının geri kalanı çoğu zaman çöp oluyor. Bu işlem için her yıl 73 milyon köpek balığı öldürülüyor.
Bu korkunç yöntemler yüzünden hayvanlar resmen kıvranarak son nefeslerini veriyorlar.
Öyle ki burada hayvan severler evcil hayvan edinmekten bile korkuyorlar çünkü her gün birçok evcil köpek pişirilmek için evlerinden çalınıyor.
Ve emin olun kendi ülkemizde bile yöntemler çoğu zaman oldukça acımasız. Örneğin tavuklar hayatlarını oldukça küçük kafeslerde geçiriyorlar. Önlerinde sürekli olarak yem duruyor ve başlarını yemden başka yere çeviremiyorlar bile. Yumurtladıkları zaman yumurtalar bantlarda kayarak toplama alanlarına gidiyor. Ayrıca hayvanlar bu yolla doğal olmayan şekilde şişmanlatılıyorlar. Bu durum onlara oldukça acı veriyor, eklemleri kırılabiliyor.
Bunun bir süre sonra acı verici olmaması imkansız.
Ülkemizde 'helal et' adı altında satılan ve hayvanın acı çekmeden hayatına son verildiği söylenen etler bile aslında oldukça vahşi şekillerde elde ediliyor. Bu hayvanlar bol et verebilsinler diye aşırı derecede şişmanlatılıyor, hayatlarını kapalı alanlarda geçiriyorlar. Üretim fabrikalaşınca doğal olarak her hayvanın acısını azaltmak (?) pek de mümkün olmuyor. Hayvanların çiftliklerden tabaklarımıza kadar geliş sürecini internet üzerinden birçok videoda görebilirsiniz fakat yaşananlar o kadar kanlı ve korkunç ki sizinle bunu buradan paylaşmıyoruz. Yine de bu canlarla biraz olsun empati yapabilmek adına bu durumu iyi yollarla anlatan Okja (2017) filmini izlemenizi öneririz.
Bu durum o kadar korkunç bir hal aldı ki, artık doğal hayatı koruma aktivistleri sırf bu hayvanları korumak için boynuzlarını iyileşebilir şekilde kesiyor. Boynuzları bırakmaları halinde avcıların elinden ölmeden kurtulmaları neredeyse imkansız.
Palm yağı her ne kadar adını çok duymasak da neredeyse yediğimiz her hazır yiyecekte bulunuyor. Margarin dediğimiz yağ da palm yağı içeriyor. Elde edilmesi içinse Amazon Ormanları yok edilmekte. Tabii bu durum milyonlarca hayvanı evinden etmiş durumda. Orman kaybı yüzünden 1999'dan beri 150,000 Borneo Orangutanı hayatını kaybetti.
Ve maalesef hayvanlar çöpleri artık yiyecekten ayıramıyor. Çöpün içinde yüzüyorlar, çöpü soluyorlar, çöpü içiyorlar. Okyanuslardaki hayvanların hepsinin içinde artık bir miktar plastik bulunuyor. Plastikse ölüm demek!
Son 35 yılda buzullar öyle bir hızla eridi ki, buzul bölgelerde yaşayan canlılar artık ne yemek ne de barınak bulabiliyorlar. Açlıktan ölen kutup ayıları artık tanıdık bir görüntü.
Kullandığımız zehirli gazlar bu canların ölmesindeki en büyük etkenlerden biri.
Garip gelebilir ama bundan birkaç yıl sonra artık aslanları bile göremeyeceğiz.
Hem de bu sayılar güncel envanterlere göre verilmemiş durumda ve böcek, sürüngen ve küçük hayvan türleri dahil değil!
Habitat kaybı o kadar büyük bir sorun ki!
Şaşırtıcı olansa bunun bizi etkilemeyeceğini düşünmemiz, oysa tüm bunlar en sonunda bize acı çektirecek. Fakat umursamamayı tercih ediyoruz.
Kapınızın önüne su ve mama koyarak bir canın soğuktan ve açlıktan ölmesini engelleyebilirsiniz.
Arabanıza binmeden önce kaputa vurarak arabanıza sığınmış bir can olup olmadığını kontrol edebilirsiniz.
Kullanmadığınız battaniyelerinizi sokak canlarının bol olduğu bölgelere bırakabilir, bunu yapan dernek ve kişilere bağışlarda bulunabilirsiniz.
Hayvanlar için ilk yardım öğrenebilirsiniz.
Tüketiminizi azaltarak hızlı modaya para harcamak yerine uzun yıllar kullanabileceğiniz kaliteli ve az ürünler alabilirsiniz.
Kullanmadığınız kıyafetlerinizi ve eşyalarınızı bağışlayabilirsiniz.
Plastiklerinizi çöpe, suya, doğaya atmak yerine geri dönüştürerek kirliliğe olan katkınızı azaltabilirsiniz.
Tek kullanımlık jiletler yerine ustura alabilirsiniz.
Hijyenik pedler ve tamponlar yerine menstrual kap kullanabilirsiniz.
Mikroplastik içeren şampuan duş jeli gibi ürünleri kullanmayı bırakabilirsiniz.
Et, doğalgaz, petrol gibi tüketimlerinizi azaltarak hepimize daha uzun ve temiz bir yaşam sunabilirsiniz.
Bunların hiçbirini yapamasanız da, bu yaşananları çevrenizle paylaşarak farkındalık oluşmasına katkıda bulunabilirsiniz.
Yapmanız durumunda hayatınızı etkilemeyecek ama fark yaratacak o kadar çok şey var ki...
Yoksa halden anlamayan acımasız varlıklardan fazlası olamıyoruz...
'Köpeklerin cennette olmayacağını düşünüyorsunuz! Söylüyorum size hepimizden çok daha önce orada olacaklar.' -Robert Louis Stevenson
Muhteşem bir içerik olmuş, Onedio da şu ana kadar gördüğüm en farkındalık yaratıcı ve en iyi içeriklerden biri olmuş,bir hayvan sever olarak tebrik ediyorum,ve bunları yaşatan her türlü eziyeti lanetliyorum 👍
okurken gözlerim doldu inanın ...merhamet her canlının hakkıdır..özellikle hayvanların,çocuklarındır..her türlü eziyet edene kin nefretle lanetliyorum
kadınlar erkeğe emanettir derler ya dünyada bunu başaran olmadı. Hayvanlar ve doğada biz insanlara emanetti onuda başaramadık.Gerçekten de" hayvanların dini olsaydı şeytanı insan şeklinde hayal ederlerdi."