İnsan Gücü Doğal Afetlerle Baş Edebilir mi?

Bir yandan doğa, diğer yandan dünyanın hakimi olduğunu iddia eden son derece aciz ve yetersiz insanoğlu…

Doğal afetlerden herhangi biri bu acziyeti tokat gibi çarpıyor insana. 

Bazen tusunami oluyor vesilesi bazen heyelan bazen de sel, göktaşı ve deprem sarhoş halimizi kendimize getiriyor anında.

Bin pişman oluyoruz her defasında…

Ve her defasında hızlıca unutuyoruz acılarımızı cahilce bir ısrarla!

Şimdi konuşulanları duyuyorum da… 7,5 büyüklüğünde iki depremin hangisi artçıydı hangisi öncüydü diye…

Bilim insanları bile bu depremleri öngördüğü halde şaşkın. Nedeni 2 büyük depremin bu kadar kısa sürede peş peşe meydana gelmesi. 

Ne yazık ki bunun bir kuralı olmadığını, doğanın deprem olurken kalıplara sığmadığını gördük. 

Üstelik ülkece deprem bölgesi olmamızın yanında bu konuda en büyük dezavantajlarından biri sığ depremler yaşıyor olmamız. Yani her depremde örnek verdiğimiz Japonya‘da deprem yerin en az 20 km altında gerçekleşiyor. Yani derin deprem yaşıyorlar. Bu da depremin büyüklüğü ne olursa olsun şiddetinin hafif seyretmesi şansını doğuruyor. Bizim fay hattımız ise yüzeye çok yakın ve yerin yaklaşık 8 km uzağında. Hülasa kendimizi diğer ülkelerle kıyaslarken kıstaslarımızı doğru seçelim. Kendimizi sürekli yermenin de bir gereği yok, elmayla armudu kıyaslamanın da. 

Yaşadığımız çok olağan dışı bir durum. 2 büyük deprem, etkilenen onlarca il ve hava muhalefeti. Buna hangi sivil toplum kuruluşu, hangi asker, vatandaş yetişsin…

Önceki sıradan sayılabilecek depremlerde bir binaya onlarca teknik ekip düşerken şimdi yıkılan bir binaya sadece iki kişi düşüyormuş. 

Tüm bu çaresizliğe rağmen bireysel ve kolektif olarak bizim güzel milletimiz her felakette sıkıca kenetlenerek üzerine düşeni fazlasıyla yapar ve yapıyor. Eminim ki devletimiz de yapmakta. Bunları da aşacağız.

Burada birkaç teknik bilgiyi hatırlatmada fayda görüyorum. Bir deprem meydana geldiğinde, sismoloji merkezleri tarafından halka açıklanan değerler depremin büyüklüğü ifade ediyor. Yani fay hattı merkezinden çıkan enerjinin büyüklüğünden bahsediyoruz. Şiddeti ise daha farklı ve değişik örüntüler içeriyor. Deprem sonrası, etkilenen bölgelerdeki yarattığı sonuçlara göre karar veriliyor. Yukarıda yazdığım yeryüzüne olan mesafesi şiddetini etkileyen faktörlerden yalnızca biri. Zemin yapısı, binaların sağlamlığı, deprem öncesi ve deprem sırasında alınacak önlem ve tedbirler diğer unsurların başında gelmekte.

Benim üzerinde durmak istediğim husus ille de şu:

İnsanı kendine getiren bu doğal afetleri felakete dönüştürmede insanoğlu olarak hiç geride duramıyor oluşumuz biraz riyakar geliyor bana. Ellerimizi açıyoruz Yaradan’a da tedbir olmadan tevekkül olur mu acaba?

Bizim yapmamız gereken deprem ülkesinde yaşadığımızı artık fark etmek. Deprem sonrasında yapılacaklardan önce deprem öncesi yapılması gerekenlerin idrakinde olmak.

Uzmanlar büyüklüğü 7,5 un üzerindeki üstelik peş peşe iki tane depremin dünyanın neresinde olursa olsun bu tarz kaotik durumlara sebep olabileceğini söylüyor da bunca imar affını, betondan demirden çalmayı, çürük zemine bina yapılmasına ruhsat verilmesini, çarpık kentleşmeyi, depremde büyük dezavantaja neden olan bitişik nizamı konuşmayacak mıyız?

Ya da sadece konuşmakla mı kalacağız?

Herkes gibi ben de çok üzgünüm.

Sağ duyulu olmaya mecburuz. 

Şimdi birlik zamanı.

Kusurlarımızı, hatalarımızı kriz sonrasında enine boyuna tartışalım, 

Lafta kalmasın, gerekli mercilere gerekli dayatmalar o zaman elbette yapılsın.

Bir fizikçi olarak ortada dolanan bir söylenti hakkında da bilgi vermek istiyorum,

İlk olarak meşhur fizikçi Nikola Tesla tarafından başlangıç düzeyinde oluşturulan HAARP projesi! 

Tesla kendi döneminin kısıtlı şartlarında dahi, atmosfere düşük düzeyde manyetik dalgalar gönderilerek güçlü bir enerji oluşturulduğunu keşfetmişti.

Yetkililere göre bu çalışmanın amacı toprağın derinlerini incelemek, denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak ve büyük bir alandaki tüm haberleşmeyi kesmek…

Bilim insanlarına göre haarp teknolojisi bu büyüklükte bir depremi oluşturmak şöyle dursun tetiklemesine bile gücünün yetmeyeceğini söylemekte.

Jeofizikçilerinden bazılarına göre ise de bu teknoloji iklimleri değiştirmek, ozon tabakası ile oynamak, deprem yaratmak, radyasyon yaymayan nükleer patlamalar yaratmak gibi korkunç güçlere sahip.

Kafamı toparlamakta zorlandığım yazımda vurgulamak istediğim yere gelirsem,

Doğa ile savaşmaya fiziksel gücümüz yeter mi bilemem de biz ille de zihinsel gücümüzü insanlığa faydalı olacak alanlarda kullanalım.

Yapay afetler ve salgınlar yaratmakta değil… 

Hepimiz aynı gemideyiz ve okyanus yeterince dalgalı.

O zaman belki bir gün bu insafla, vicdanla ve doğa ile dostça geçindikçe doğal afetlerden de en az hasarla çıkarız.

Bireysel olarak yapabildiğim birkaç şeyin içinde bu yazı da vardı. 

Bir nebze faydası olursa ne mutlu.

Vefat eden kardeşlerimize Allahtan rahmet geride kalanlara baş sağlığı diliyorum.

Asla yalnız değilsiniz, 

Biz muhacir ve ensar kavramlarını bilen, içselleştiren bir milletin evlatlarıyız.

GEÇMİŞ OLSUN TÜRKİYEM.

Instagram

Facebook

Popüler İçerikler

Sevgilisine Atacağı Fantezi Mesajını Yanlışlıkla Karısına Atan Ünlü Patron İcralık Oldu
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı
YORUMLAR
07.02.2023

Rabbim yardımcımız olsun. İnşallah kısa sürede herkese ulaşılır. Geçmiş olsun Türkiyem

07.02.2023

Çok teşekkür ederim

07.02.2023

Çok güzel tespitler. Teşekkür ederiz

07.02.2023

çok teşekkür ederim

07.02.2023

Böyle yapıcı Düşüncelere yazılara daha çok ihtiyaç var

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ