-Bu hiç mümkün mü? Yutulan hapların bile anıları unutturmaya gücü yetmez. Ayrı düşmüş aşık, çağrışımlar dünyası içinde ömrünün sonuna kadar yaşamaya mahkum olacaktır. Ne kadar anı o kadar çağrışım ve o kadar aşk hapishanesindeki demir parmaklık. Çün ki aşıkların kökleri köklerine sarılmıştır ve tek bir ağaç olmuşlardır.
+Madem bu kadar seviyorlar neden tekrar bir araya gel(e)miyorlar ayrılanlar?
-Bırakılan taraf bir yandan bırakanın acı çekmesini ister bir yandan ona tekrar kavuşmayı diler. ‘Beni bırakarak seçimini yaptı, yapabileceğim tek şey beklemek!’ der, adım atmaz. İçinde korkunç bir çatışma yaşar. İlkeleri yüzünden sevdiğini bırakan tarafın da içi alev alev yanmaktadır. Ama yan yana olup iyileşmeyi kendilerine olan saygılarını yitirecekleri korkusuyla bir türlü kabul edemezler. Bu çatışmanın taraflarından biri aşkken diğeri korkudur! Kalpleri soğumadan evvel bir şekilde bir araya geldiklerini farz edelim. O anda hissettiklerine göre iki ihtimal oluşur: Ya aşırı mutlu hissederler ya da aşırı huzursuz ve rahatsız. İkincisi varsa ilişkiye yeniden başlayamazlar; biri mutluluk hissetse bile bu böyle.
+Aşkın bir kompozisyonu var mı? Yani giriş – gövde – sonuç gibi…
-Mutlaka. Ama önce şunu söyleyeyim hayran olmadığınıza âşık da olamazsınız. Bu çok açık. Aşk bir arzu arayışıdır. Kompozisyonu oluşturan parçaların uzunluklarıysa aşka göre değişir. En tatlısı girişin uzun, gövdenin çok çok uzun, sonuç gelecekse onun da çok kısa olmasıdır. Ama bazısı acının uzunluğundan da haz alır.