Ancak benim için bu efsane, insanların birbirini anlayabilmesinin ne kadar önemli olduğunu görmek açısından hep kıymetli olmuştur.
Peki, sadece dil midir birbirimizi anlamamızı sağlayan şey? Aynı dili konuşmadan da anlaşmak mümkün değil midir? Yavuz Turgul’un “Gönül Yarası” filminde çok sevdiğim bir sahne vardır. Kürtçe şarkıda ağlayan kadına, Kürtçe bilip bilmediğini sorar adam. Kadın, “Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek?” diye cevap verir.
İletişim önemlidir, sevgili okur. Sözlü ya da sözsüz. Sadece ortak bir duyguyla da kurulur iletişim, tek bir bakışla da. Önemli olan karşılıklı anlayış, saygı ve güven temelinde bir iletişim kurmaktır. İletişim kurarken iyi bir dinleyici olmak, empatiyle yaklaşmak, açık ve dürüst olmak, göz temasıyla ve beden diliyle güven vermek karşımızdakiyle sağlıklı bir iletişim kurmamızı sağlar.
“Çok dinleyip, az konuşmak için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.” Diyojen
Bizim toplumumuzda pek yaygın olmasa da iletişimde kendini açıkça ortaya koymak, açık iletişim kurmak pek çok sorunumuzun çözümüdür aslında. Karşımızdakini manipüle etmeden, duygu ve düşüncelerimizi, ihtiyaçlarımızı paylaşmaktır açık iletişim. Ancak bize bu pek öğretilmez. Daha çocukluktan “ayıp olur” düsturuyla yetiştiriliriz. Büyüklerimizin yanında çok konuşmamamız öğütlenir. Sus küçüğün, söz büyüğündür bizde. Ya da çocukken söylediklerimizin bir önemli olmadığı hissettirilir bize. Söylediğimiz şeylerin doğruluğundan emin olamayız bir türlü. En gerçek hislerimiz bile olsa ailemiz için yanlışsa, yanlış bir şey söylemişiz gibi davranılır. Oysa hissin yanlışı olmaz.