İkarus’un Kanatları: Özgürlük Yanılsaması İle Oluşan Bireycilik Sanıldığı Kadar Masum Değil!

Yunan mitolojisinin karakterlerinden İkarus, mimar ve mucit olan babası Daidalus ile birlikte Kral Minos’un emriyle bir kuleye kapatılır. Cezalandırılmalarının sebebi ise Theseus'un labirent yolunu nasıl bulacağını Ariadne'ye anlatmaları ve Minotaurus'un öldürülmesine yardım etmeleridir. Daidalus, kendisi ve oğlu için kuleye gelen kuşların tüyleriyle ve balmumuyla bir çift kanat yapar. Ancak İkarus’un özgürlüğe ulaşmasının bir sınırı vardır. Güneşe ve denize çok yakın uçmamalı, dengede kalmalıdır. Güneşe yaklaşırsa balmumu eriyecek, denize yaklaşırsa da kanatlarının nemlenmesine sebep olacaktır.

İkarus, özgürlüğün coşkusuyla güneşe fazla yaklaşır ve kanatları eridiğinden Ege Denizi’ne düşerek hayatını kaybeder. Özgürlük yanılsaması altında kendi kabuğumuza çekiliyoruz. Birey olma ve bireysellik anlamları birbiri içinde çözünmeye başladıkça, özgür olma coşkusuyla birlikte kanatlarımızı yakıyor ve en önemlisi de yalnızlaşıyoruz.

Birey olma ve bireycilik kavramlarını karıştırıyor olabilir miyiz?

'Karşılaştığım hiç kimseye benzemez yapılmışım;

 Hatta tüm dünyada hiç kimseye benzemediğimi

 söylemeye cüret edeceğim. Diğerlerinden daha iyi

 olmayabilirim. Ama en azından ben farklıyım.'

(Rousseau, 1995, s. 74)

Birey olmak: Mahler’e göre, bebekler için ilk 36 ay, ebeveynlerinden ayrışma ve bireyleşme sürecidir. Yaşam boyu devam edecek olan birey olma niteliğine ait özellikler bu dönemde kazanılır. Bebekliğinde ebeveynlerinden sağlıklı bir şekilde ayrışabilen ve ebeveynleri tarafından “birey” olarak görülen çocuklar, büyüdüklerinde;

- Davranışlarının sorumluluğunu alabilen 

- Kendi özgürlüğünün sınırının bir başkasının özgürlüğünün başlangıç noktası olduğunu kabul eden

- Onaylanma ihtiyacı duymadan inisiyatif kullanabilen 

- “Hayır” demekten rahatsızlık duymayan 

- Sınırları olan ve bir başkasının sınırlarını ihlal etmeyen 

- Toplumdan bağımsız olarak değil, toplumun içinde bir birey olarak kendine değer verip özgür hissettiğinden yaratıcı ve özgündür. 

- Çocukluğunda bir birey olarak ailesi tarafından değer gördüğü ve empatik yaklaşıldığı için yetişkin olduklarında da empati yetenekleri gelişmiş olur. Çevrelerindeki insanların hayatlarına saygılıdırlar ve empatiyle yaklaşırlar. 

İçinde yaşadığımız toplumun eski geleneksel yapısına baktığımızda çocuğun keşfetme ve bireyselleşme ihtiyacına karşı ortaya koyduğu davranışların “yaramazlık” adı altında düzeltilmesi gereken davranışlar içerisinde yer aldığını görürüz. Olması gereken çocuk imajı  “uslu, sessiz, büyükler konuşurken konuşmayan” çocuktu. Sonra onlar büyüdü ve biz “neden hakkını aramıyorsun?”, “biraz özgüvenli ol” demeye başladık. Son dönemlerde bu bakış açısı değişmeye başladı diyebiliriz. 

Bireycilik: Tanımına baktığımızda; bireyin özgürlüğüne ağırlık veren kendi kendine yeten ve kendi kendini yönlendiren özgür bireyi vurgulayan siyaset ve toplum felsefesidir. Öncelik bireyin iyiliği olmalıdır. İlerlemeyi savunan ve bireysel farklılıkları öne çıkaran bir düşünce biçimidir. “En iyi yönetim, en az yönetimdir” görüşü hakimdir.

Bu şekilde baktığımızda oldukça sağlıklı görünüyor öyle değil mi? 

Ancak, siyasi anlamda iyi bir anlama geliyor olsa da bireyselliğini tamamlayamamış bizim gibi toplumlarda toplumdan soyutlanma ile sonuçlandı ve anlamının içi boşaltıldı. Bahsettiğimiz gibi, zamanında ebeveynlerin uslu çocuk projesinin bir ürünü olan bugünün bazı yetişkinleri, bireycilik içinde silikleşen kimliklere dönüşerek tek ses halini aldılar ve toplumun grupsal seslerine dönüştüler. Siyasi düzlemde kendini gösteremeyen bireycilik toplumsal düzlem üzerinde kendini gösterdi.

İş olanakları dolayısıyla köyden kente göç hareketlerinin başlamasıyla birlikte, insanlar arasında mesafeler ve çekirdek ailelerin sayısı arttı. Toplumsal anlamda gerçekleştirdiğimiz bireycilik hareketine, kendi gelişim sürecimizde ulaşamadığımız için şüpheci, yalnız ve tahammülsüz bireyler halini aldık. Toplumun bir kesimi birey olma bilincini kazanamadan bireycilik sürecine geçtiğinden, karşısındakinin sınırına saygı duymayan, sinirli ve kendi dediği olsun isteyen, empati kuramayan bireylerden oluşmakta. Çünkü çocukluğunda kendi bu şekilde bir davranış kalıbına maruz kalmış ve bunu öğrenmiş. 

Bu şekilde başlayan kutuplaşmalar sonucunda da, kendini toplumdan soyutlayan, kendi kendine yetmek isteyen ve sosyal destek aramayan bireylerin sayısı ise oldukça fazla. Sosyalleşme ihtiyacının sosyal medya üzerinden yüzeysel olarak giderildiği ve tarafların sosyal yaşantının sorumluluklarından uzak bir şekilde iletişim kurdukları bir dönemde yaşıyoruz.

Sosyal destek psikolojik sağlamlığı etkiliyor!

Psikolojik sağlamlık, içinde bulunduğumuz zor durumlar karşısında yeniden ayağa kalkma ve kendini toparlayabilme yeteneğidir. Buna verilebilecek en iyi örnek, doğal afetlerin yaşandığı yerlerdeki bireyler olmaktadır. Nasıl oluyor da aynı olayları deneyimlemiş bireylerin bir kısmı travmatize olurken bir kısmı olmuyor?

Doğal afetlerin yaşandığı bölgedeki insan profillerine baktığımızda dehşet içinde, korkmuş ve panik halinde insanlar olduğunu görürüz. Bir de aynı olayın içinde hafif yaralarla kurtulmuş, diğerlerine yardım etmek için koşuşturanlar vardır. Elbette onlar da etkilemiş ve korkmuşlardır. Ancak diğerlerine göre bu durumla daha iyi baş etmektedirler. İşte, bu durumu açıklayan kavram psikolojik sağlamlıktır. Bu bireyler, içinde bulundukları durumla baş etmenin yollarını arayan, ayağa kalkmak için kendi güçlerinin yeterli olmadığı durumlarda çevrelerinden yardım isteyen bireylerdir. Psikolojik sağlamlık bir kişilik özelliği değildir. Sonradan kazanmanın mümkün olduğu bir özelliktir. 

Robbins’e göre, sosyal bağlılık düzeyi yüksek olan bireyler, düşük olanlara oranla kendilerini ve çevrelerini daha olumlu değerlendirme eğilimindedirler. Literatürde, sosyal destek ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok araştırmaya rastlamak mümkündür. Araştırma sonuçlarına göre, cinsiyete göre sosyal destek düzeyleri farklılaşmazken, ebeveyn tutumlarına göre anlamlı bir farklılaşma olduğu görülmektedir. Ebeveynlerini demokratik olarak algılayan çocukların kendilerini daha az yalnız hissettikleri ve çevrelerinden sosyal destek alma konusundaki eğilimlerinin olumlu yönde olduğu görülmüştür. 

İnsanın sosyal bir varlık olduğunu bize en iyi anlatan dönem şüphesiz, Covid dönemi olmuştur. Çevreden izole olmak durumunda kaldığımızdan, bu dönemde psikolojik rahatsızlıkların oranında önemli bir miktarda artış yaşanmıştır.

Instagram

Popüler İçerikler

Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
YORUMLAR
17.01.2023

Kaleminize sağlık

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ