İnsan evladının geçmişine damgasını vuran ilklerin yaşanmış olmasının yanında Çatalhöyük'ün aslında bize anlatmak istediği, insani yönü ağır basan değerler var.
Cervantes'in Don Kişot'unda geçen 'Altın Çağ'ı yaşamış barışçıl toplum olarak görebiliriz Çatalhöyük sakinlerini.
Ve bugün, elimizdeki bulgular ışığında diyebiliriz ki suç işlenmiyor, dolayısı ile bir güvenlik gücüne ihtiyaç yok.
Herkes kendine yetebildiği için, herhangi bir tekelleşme söz konusu değil, ufak eksiklikler takas yöntemiyle sağlanıyor.
Savaşçı bir topluluk değiller ve savaşlara neden olacak bir kral ve yönetici sınıf yok.
İnsanlar enerjilerini temel ihtiyaçlarını karşılamak için harcıyorlar, kalan zamanlarda da kendi yaşam alanı olan evlerde duvarlara resimler çizip iç dünyalarının güzelliklerini zenginleştirerek vakit geçiriyorlar.
Bu ideale ulaşan toplum, kadın ve erkek eşitliğinin olmadığı, zengin ve fakir arasındaki gelir dağılımı farkının arşa yükseldiği, mülkiyetin benliğin önüne geçtiği günümüzden tam 9000 yıl önce bu topraklarda hüküm sürdü.
Çatalhöyük bize binlerce yıllık 'ilerleme' sonrasında hayatlarımızı sorgulamamız için fırsat sunuyor...
Ortalama 8 bin kişinin bir arada yaşadığı ve herhangi bir hiyerarşik düzene, otoriteye ihtiyaç duymadığı bir yerleşim yeri... Çatalhöyük sakinleri ölülerinin etlerini önce akbabalara yedirir ardından evlerinin tabanına gömerlermiş. Bu işlemi de cesedin kokmaması için yaparlarmış. Ev cesetle dolduğu zaman evi toprakla doldurup üzerine yeniden ev inşaa ederlermiş. Kazılarda bir evde çıkan cesetler incelendiğinde hepsinin arasında biyolojik bağa rastlanmadığı da oluyormuş yani bir bebek doğduğunda yetiştirmesi için başka bir aileye verilebiliyormuş. Kadın olmamdan mütevellit kazılarda bulunan takılar, mutfak gereçleri ki özellikle tuzluk kullanmaları çok ilgimi çekmişti :D Bu arada Çatalhöyük'e gittiğimde tek bir insan, tek bir görevli dahi yoktu in cin top oynuyordu. Elimizi kolumuzu sallaya sallaya girip kendi kendimize keşfetmiştik. Hoş gibi görünse de kötü niyetli olup kazı alanına zarar verebilirdik. Herkeste tarih koruma bilinci olmayabiliyor.
Devletler..Ah bu devletler..Sınırlar,pasaportlar,kanunlar.. Çok sıkıcı bir dünyacılık oyunu oynuyoruz. Dünya çocuğuyum ama bir yere gidebilmek için vize almak zorunda kalıyorum ve eğer vermezlerse gidemiyorum.Bir çok kağıt işleri ile uğraşmak zorunda kalıyorum.Peki ya neden? Dünya'nın başka bir noktasında doğan kişi neden benden daha çok haklara sahib olabiliyor? Neden devletler var? Neden yöneticiye ihtiyaç duyuyoruz? Anlayamıyorum..Ben kanunlar olmasa bile kimseye zarar vermem,ama birisine zarar verecek insan bunu zaten yapıyor.Yönetici sınıfları ve onların daha üstleri yüz yıllardır başka insanları sömürdü,dini duygularını istismar etti,onlara sefil ve yararsız bir hayat verdiler.Yaşasın devletsiz,sınırsız,savaşsız,yöneticisiz dünya!!
Şimdi Çumra'nın göbeğinde dev bi kavun heykeli var 9000 yılda sanatın geldiği nokta!