İçi Boş Ayakkabılar Dünyası

Ayakkabı, içi dolu olduğunca sevdirir kendini. Siz ayakkabının içini doldurana aşık olur, onunla biriktirirsiniz anılarınızı. İçi boş ayakkabının hiçbir anlamı yoktur, yerleştiği tablo bir anlam ifade etmiyorsa...

Türklerin ayakkabıyla ilgili iki geleneği vardır; birincisi filmlerde aksini izlerken hala şaşırdığımız eve ayakkabıyla girilmez kaidesidir, ikincisi ise cenaze çıkan evin kapısına mevtanın ayakkabılarının konmasıdır.

Bir de gelinler ayakkabılarının altına bekar kız arkadaşlarının ismini yazar, ismi silinenler evlensin diye. Bunun dışında pek bir anlam ifade etmez ayakkabı gündelik yaşantımızda. Topuklusu, çizmesi, botu, iskarpini, ruganı, vs. sadece birer çeşit, birer araçtır bizim için.

Ama mesela Orta Doğu'da bir aşağılama yöntemidir ayakkabı. Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesi görüntülerini izlerken çok şahit olduk buna. Saddam heykelleri, resimleri, vs. Iraklıların ayakkabılarından nasibini yeterince aldı.

Hatta George Bush'a Irak gezisi sırasında ayakkabı fırlatan gazetecinin memleketine bu anın hatırası olarak bir anıt bile dikildi. Evet, doğru bildiniz 'ayakkabı' anıtı.

Mesela Kuzey Amerika kıtasında çok farklı bir anlamı vardır ayakkabının. Telefon ve elektrik tellerine asılmış bir çift ayakkabı ABD'de çete bölgesine girdiğinizi haber verirken, Kanada'da ölen askerlerin olduğunu anlatır size.

Çin'de vakti zamanında küçük ayaklı kadınlar güzeldir algısından dolayı, kendilerine işkence ederek küçücük ayakkabılar giymek zorunda kalırdı kadınlar. Geriye ömür boyu süren bir acı ve deforme olmuş ayaklar kalırdı ellerinde. Sözün kısası ayakkabının, özellikle de içi boş bir çift ayakkabının bize anlattığı şeyler kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye hatta bölgeden bölgeye değişiklikler gösterebilir.

Ancak öyle ayakkabılar vardır ki içi boş, her yerde anlamı aynıdır. Her yerde aynı göz yaşını, her yerde aynı acıyı bırakır geride kalan insanlara. Bu ayakkabılardan birçoğunu dün Paris'te gördük, ondan önce Peşaver'de, Ankara'da ve Suruç'ta da gördük. Çok zamandır Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da da görüyoruz. 11 Eylül'de Amerika'da binlercesini görmüştük... Evet, insanların katledildiği, barışa, huzura, sevgiye, kardeşliğe düşman kimselerin ardında bıraktığı yıkımdan söz ediyorum, terörden. Terörün arkasında bıraktığı, sadece düştüğü yeri kavuran acıdan bahsediyorum. Boş kalan ayakkabılardan.

Daha biraz önce, bir gün önce, bir saat önce gülüp eğlendiğiniz, şarkılar söyleyip halay çektiğiniz ya da bir rock konserinde omzuna çıkıp şarkılara eşlik ettiğiniz insanın arkasında bıraktığı boş bir ayakkabıdan daha acı de olabilir? Ya da düşün bir babanın elinde tuttuğu 18 numara, kanlı, beyaz bebek ayakkabısını. Babanı, eşini, sevdiğini düşün yerde yatarken tabanı yırtık bir ayakkabıyla, veya sahile vurmuş bir çocuk bedeni düşün yepyeni ayakkabıları ayağında, hareketsiz yatarken. Ne farkı var Fransa'daki, Türkiye'deki, Irak, Afganistan, Sudan'daki boş bir ayakkabının diğerinden? Kim diyebilir ki o boş ayakkabıların ardından bıraktığı mutluluklar, anılar, sevinçler, gülüşler farklı diye? Kim bilebilir, o boş ayakkabının sahibinin başkaları için ne anlam ifade ettiğini? Zengin, fakir, neşeli, somurtkan, anne, baba, abi, kardeş, sevgili, ardında boş ayakkabı bırakıp giden birinin kim olduğunu kim bilebilir, o ayakkabıyı tanıyandan başka.

Kan gölü içerisinde daha bu sabah giyilirken gördüğün ayakkabıyı gördüğünü düşün, öyle boş, kanlı, yırtık, tozlu duruyor, kim anlayabilir yaşanılanı, yaşadıklarını insanların? Dünya uzun zamandan beri boş ayakkabıların istilası altında. Her gün yüzlerce ayakkabı sahipsiz kalıyor. Yüzlerce anı, yüzlerce gülümseme unutulup gidiyor. Ardından bakacağın bir şey bile kalmıyor elinde. Hafızanda sadece boş bir ayakkabı var, kimi zaman tellere taktığın, kimi zaman kapının önüne koyduğun, çoğu zaman da birilerinin toplayıp bir köşeye attığı.

Klasik bir laf edeceğim size, terörün dini, milleti, ırkı, vs. var mı bilmiyorum, ama şundan eminim ki arkasında bıraktığı acının, gözyaşının, ıstırabın dini, milleti, ırkı, dili, vs. YOK. Her boş kalan ayakkabının ardından akan gözyaşı, atılan çığlıklar, yakılan ağıtlar aynı. Kan hep kırmızı akıyor, ölüm hep birilerinin anılarını eksiltiyor, hep aynı çocuk ruhu öksüz kalıyor, hep aynı insanlar sevdiğini yitiriyor. Farklı farklı insanlar ayakkabıyla farklı şeyler yapsa da, boş kalan ayakkabının bıraktığı üzüntü ve keder her coğrafyada aynı yaşanıyor.

Ağzından çıkan her 'oh olsun,' 'iyi oldu', 'hak ettiler', 'biraz da onlar ölsün', 'yuuuuh!', vs. sözleri seni boş ayakkabılara bakıp ağlayacağın günlere yaklaştırıyor. İnsanların boş ayakkabılarla baş başa kaldığı hiçbir olay bir diğerini sevindirmemeli, onlar sevinmişti ama demeye hakkın yok, dünyayı iyilik ve güzellik kurtaracak, birbirine kin güden, düşmanlık besleyenlerin ne olduğunu tarih boyunca görmüş olman lazım. Ölümü sıradanlaştıramazsın, hiç kimsenin ölümüne daha az üzülme hakkın yok, geride kalan ayakkabıların içinde kim olduğunu, başkaları için neler ifade ettiğini bilmek, anlamak zorundasın. Senin sokakta gördüğün, kanlı, boş bir ayakkabı başkasının hayatıdır aslında.

Dünya ayakkabıların sahipsiz kalmadığı, tellerde ayakkabıların sallanmadığı, babaların çocuklarının kanlı ayakkabılarına bakmak zorunda olmadığı günleri görene kadar her acı bizim acımızdır, her acı ortaktır.

Popüler İçerikler

Önceki Şampiyonları Bilen Ünlü Astrolog Meral Güven Şampiyon Olacak Futbol Takımını Açıkladı
Bomba İddia! Şevket Çoruh "Emekli Oldum" Dediği Arka Sokaklar'a Geri mi Dönüyor?
Doğum Günü Pastasının Rengi ve Deseni Yüzünden Yanlış Anlaşılan Yasemin Sakalloğlu'ndan Açıklama Geldi