Hüzün Dolu Bir Hikâye “Son Sardunya” Dilvin Gerçek’in Kaleminden

Evet, bugün yetenekli bir yazarı tanıyacağız. İkinci kitabı olmasına rağmen insanların kitaplarını merakla beklediği bir yazar haline kısa bir sürede gelen Dilvin Gerçek bugünkü röportaj konuğum. Haydi, hep beraber bu keyifli sohbete geçelim.

-Merhabalar. Öncelikle Dilvin Gerçek kimdir? Bize kendinden bahseder misin?

Merhaba. 1979 yılında İstanbul’da doğdum. Orta ve lise eğitimimi Kadıköy Anadolu Lisesi’nde, üniversite eğitimimi İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladım. Bu resmi sürecin yanı sıra alaylı olarak da üç seneye yakın bir süre psikoloji üzerine eğitim aldım. 

-Yazma merakın ne zaman başladı?

Okul yıllarında şiir sevdam ile başladı her şey. Şiir okumak ve yazmak en büyük tutkumdu kendimi bildim bileli. Eş zamanlı olarak taban tabana zıt da olsa futbol tutkusu eklendi yanına. Ortaokul yıllarından başlayarak bu defa maç yazıları yazmaya başladım, alışılmışın dışında, daha şiirsel ve kendi dilimce. Hatta defterlerce birikimim var buna dair. Yani yazmanın her türüne âşıktım. Lise yıllarında ise tek hedefim gazeteci / yazar olmaktı. O zamanlarda tek hedefim ölmeden önce tek bir tane olsa bile mutlaka bir gün bir kitap yazacağımdı. Yıllığımda dahi birçok sınıf arkadaşımın bunu belirtmişliği vardır. Fakat sizler de bilirsiniz ki hayat şartları çok azımıza istediği zamanda dilediği işi yapma şansı tanıyor. 2 yabancı dilimin olması sebebiyle, üniversite mezuniyetim sonrası uzun yıllar ihracat alanında, mutlu olmaksızın görev aldım. Sonrasında planlamadığım ve tercih etmediğim on yıllık bir Bodrum dönemi oldu hayatımda. Orada yönümü biraz da mecburiyetten eğitim sektörüne çevirmek durumunda kaldım ve aldığım eğitim ve belge vasıtasıyla, pandemiye kadar yedi yıla yakın bir süre özel okul ve kurslarda İngilizce öğretmenliği ve yöneticilik yaptım.

-Profesyonel olarak yazarlığa geçişin nasıl oldu?

Bir şeyi gerçekten çok istiyor, yapabileceğinize gönülden inanıyorsanız ve buna yeteneğiniz de var ise bir gün mutlaka gerçek oluyor. Oluyormuş yani. Bunu kendimde bizzat yaşadım ki ne zaman, nerede, nasıl bilmemekle birlikte bir gün mutlaka yazar olacağımdan çok emindim. Çünkü yapmak istediğim tek şey buydu. Bunun için kırk yıl beklemek durumunda kalmam ayrı bir tartışma konusu. 

Öyle ki ileri yaşlarımda dahi çoğu yakın arkadaşlarıma uzun yıllar mektup yazmışlığım vardır. Konuşmaktan çok yazmayı tercih ettim her zaman. Kendimi en iyi bu şekilde ifade edebildiğimi düşünüyorum ve olacağa mani olamıyor insan hiçbir zaman. Pandemi başlangıcı ile eğitimin durması ve evlere kapanma zorunluluğu bana, “Hadi artık, vaktin geldi.” mesajı oldu. Bu işe bir yerinden o gün başlamazsam bir daha hiç başlayamayacağım fikri beni hızlıca bu eğitime itti. 2 yılı aşkın süre yazarlık eğitimi aldıktan ve 2021 yılında kolektif iki kitapta iki ayrı öyküm yayımlandıktan sonra 2022 yılında ilk romanım çıktı. Yıllar yıllar önce öyle doğru bir hedef belirlemişim ki kendime, bunu o zaman daha iyi anladım ve benim için artık yazmaktan başka yapılacak başka herhangi bir iş devri böylelikle sona erdi. İçimde bitmek bilmeyen bir yazma dürtüsüyle yaklaşık bir buçuk yıl sonra, ne mutlu bana ki Cumhuriyet’imizin 100. yılında, benim için her yönüyle çok özel olan ikinci romanım Son Sardunya, bir ay kadar önce okuruyla buluştu ve yaşadığım sürece peşi sıra böyle devam edecek artık.

-Bize Son Sardunya’dan bahseder misin? Nasıl oldu ortaya çıkışı?

İlk romanım Prens Çıplak’tan sonra bir süre okuma, dinlenme ve kafamda yeni hikâyemi kurgulama arası verdim hayata. Geçen yıl eylül ayında kendimi hazır hissettiğimde yeni serüvenin başına ilk kez oturdum ve gerçek hayatın karşımıza çıkardığı bin bir türlü zorluğa yenilmeksizin, vazgeçmeden yazdım Tuana’nın öyküsünü. 

Ben kişi adlarına fazlasıyla önem veren biriyim. Bu, yazdıklarım için de geçerli. İşe kahramanlarımın isimlerini belirleyerek başladım. Romanda geçen her ismin anlamı ve önemi büyük. Daha sonra isimlerini alan karakterler kafamda birbiriyle tanışınca oluşturmak istediğim kurguya dâhil oldular birer birer zamanla. 

Yaşam ve düzene dair bazı dertlerim var herkes kadar ya da her yazarın olması gerektiği kadar diyeyim. Bu dertlerimin hepsini akışa uygun olarak olay örgüsüne yedirerek ilerledim. Açıkçası ben yazdıkça sonrası da kendiliğinden aktı. 

Romanlarımda birinci önceliğim, okura keyifli vakit geçirtmenin yanında, herkesin kendinden bir şeyler bulacağı ve bazı durumlara karşı farkındalık kazanacakları, kitabı bitirdiklerinde ise hayata karşı bakış açılarında muhakkak bazı değişiklikler hissedecekleri bir iskelet yaratmak. İkinci eserimde de insan psikolojisi ve ilişkilerini her şekliyle görmek mümkün. Bu yolda kelimelerimle kaç kişiye olumlu anlamda dokunabilirsem hedeflediğim başarıya o kadar yaklaşmışım demektir. 

Okurken hayat kadar aşk hayat kadar hüzün, yaşamın içinde olan tüm acı ve tatlının birleşimini hissettirebildiğim, kafamdakini olduğu gibi kapıda yansıtabildiğim bir eser olduğunu düşünüyorum.

Tüm bu ilerleyişin sonunda, on bir aylık yoğun çalışmanın, emeğin sonucunda Son Sardunya, Edisyon Yayınevi vasıtasıyla nihayet okurlarına ulaştı.

-Son olarak okurlarına ne söylemek istersin?

Tuana’nın hikâyesini merak eden, bu romanı okumak isteyen herkesi 22 Ekim Pazar günü saat 13.00-16.00 arası Caddebostan Books & Coffee de imza günüme sevgi ile bekliyorum.

Son Sardunya çok zor bir zamanda yazılmış çok özel bir roman ve artık benden çıktı, okurlarına emanet. Dilerim herkes ben kadar çok sever.

Instagram

X

Linkedln

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!