Hüsamettin Oğuz Yazio: Ölmez Ağacın Peşinden Giden Kardeşlerin Kısa Hikayesi

Ölümsüz ağaç, zeytin ağacı: Cennetin en zengin hediyesi.

Tufan'dan sonra beyaz bir güvercin bir zeytin dalı ile Nuh'un gemisine döndüğünden beri, zeytin dalı yüzyıllardır barışın sembolü olarak kabul edilmiştir.

Tarihsel gelişiminde birçok efsaneye kaynaklık eden zeytin, eski uygarlıkların yazıtlarında ve kutsal kitaplarında yerini almıştır. Dünyanın en sağlıklı ve doğal bitkisel yağ kaynağı olan zeytinin bilinen tarihi, yaklaşık altı bin yıl öncesine kadar uzanıyor.

Zeytin meyvesi ve yağı yemek pişirmek için kullanılan, Akdeniz, Ege kıyılarına özgü, yaprak dökmeyen bir ağaçtır. Zeytin ağacı yavaş büyür ama ömrü çok uzundur. Bir zeytin ağacının ortalama ömrü 300-400 yıldır. Bu nedenle zeytin ağacının adı mitolojide ve botanikte “ölümsüz ağaç” tır.

Zeytin ağacının en önemli ürünü olan zeytinyağı, insanoğlu tarafından “sıvı altın” olarak adlandırılmış, önceleri sadece yakıt olarak kullanılmış ve daha sonra insan beslenmesinde en önemli yeri almıştır. Tarihsel olarak zeytinyağı, dini ritüeller, ilaçlar, kandillerde yakıt, sabun yapımı ve cilt bakımı uygulamaları gibi birçok amaç için kullanılmıştır. Gerçekten de zeytinyağı sadece kalp krizi riskini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda kolesterol seviyelerini düzenler, mide rahatsızlıklarını önler ve cildi güzelleştirir. Rengi, aroması, tadı ve sindirim kolaylığı onu eşsiz kılar. Ayçiçeği, soya, pamuk tohumu ve mısır gibi diğer bitkisel yağlardan farklı olarak zeytinyağı, hiçbir katkı maddesi ve kimyasal işlem olmadan doğal olarak üretilir.

Balıkesir’in Gömeç ilçesinde doğanın kapılarının ardına kadar açıldığı bir yerde 4 bin yıldır bu topraklarda var olan zeytine dair hikâyelerini Akkızhan Çiftliği’nde Gizem ve Mehmet Özgü Manisalı kardeşlerden hayranlıkla dinledim.

Gizem Hanım “Balıkesir’de iki coğrafi işaret var zeytin konusunda; Burhaniye ve Ayvalık. İkisi de aynı cins. Ama şehrin zeytine karşı gösterdiği ilgi ve tutku biraz da naif bir rekabeti getirmiş bölgeye…” diyor. Tamamen boş bir arazinin nasıl bir zeytinliğe dönüştüğünü anlatmaya başlıyor Mehmet Özgü; “üniversite yıllarında başladım, hasat zamanı tayfayı alıp götürme işi bana verilmişti. Tayfalardan ve kahyalardan çok şey öğrendim. O tarihlerde toplanan zeytinleri dışarıda, fabrikalarda sıkmaya götürüyorduk. Sıkım işleminden sonra bizim zeytinlerin yağının saklama koşullarının yetersizliğini fark ettim. İşte o zaman kafamda şimdiki yerimizin projesi belirlemeye başlamıştı.”

Artun Ünsal’ın “Ölmez Ağacın Peşinde” kitabından başlayıp yayınlanmış ne kadar zeytin konusunda kitap varsa alıp okumuş. Yetmemiş; bu işler nasıl yapılıyor, zeytin toplamadan sıkıma ve ambalajlamaya kadar olan süreçler nelerdir, nasıl bir teknoloji kullanılıyor, hep bunları merak ediyordu. Yurt dışı seyahatinde tüm bu soruların cevabını bulacağı bir “zeytin yolculuğu” yapmaya karar vermiş.

“Yurt dışında bu işler nasıl yapılıyor diye merak ettim, gittim gördüm ve inceledim. 2009 yılında şu anki çiftliğin ilk temelini hayalimde canlandırıp projeye döktüm. Aynı yerde hem çiftlik yapacağım hem sıkım ve otel, restoran yapacağım dedim ve yaptık.”

Zeytin sahalarının madencilik faaliyetlerine açılması bir kez daha gündemde olduğu zamanlardan geçiyoruz.

Zeytincilik Yasası olarak bilinen bu yasanın 20. maddesinde “zeytinlik alanlar ve bu alana 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç tesis yapılamaz” hükmü var. Ancak bu ve yasanın diğer maddeleri de değiştirilmeye çalışılıyor. Cennetin en güzel hediyesi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya…

Akkızhan Çiftliği’nde sohbete devam ediyoruz…

“Annem ‘zeytinyağı fabrikalarının yanından geçemezsin kokudan Oğlum’ diye beni uyarmıştı. Oysa benim kuracağım fabrikanın pirinası olmayacaktı. Pirina zeytinin sıkımda ortaya çıkan atığıdır. Projeyi çizip Babam ve birkaç kişiyle beraber Balıkesir’e gittim. Projeme bakıp ‘böyle bir cihaz yok, oğlunuz hayal ediyor ama böyle bir cihaz yok’ dese de ben bıkmadan usanmadan anlattım. Bana inanan sadece ailemdi. Anam babam ve kardeşim… 2010 yılında o cihazı Türkiye’ye getirdim. Montajını yapıp üretime geçtik. O tarihte burada bir tek ağaç yoktu. Düz bir arazi vardı… 50 bin metrekare bir araziden bahsediyorum. Ama zeytin ağaçlarını dikmeye başlayınca proje ortaya çıkmaya başladı… Müteahhitlerin kesip attığı ağaçları burada dikip rehabilite etmeye çalışıyorum hala.”

Otelin, fabrikanın, sirkehanenin, peynirhanenin hepsinin bir çiftlik içinde olabileceğini hayal ettiler ve gerçekleştirdiler.

“Kardeşimle beraber bu hayalimizin peşinden gitmenin haklı gururunu yaşıyoruz şimdi” diyor Gizem ve Mehmet Özgü kardeşler…

“Biz “agro turizmin yapılabileceğine inanıyoruz. 2010 yılında çiftliğimize gelen ilk misafirlerimize “hasat şenliği” yaptıracağımızı söylediğimizde çok şaşırmışlardı.”

Gizem “burada sanırım en son Dionysos hasat şenliği yapmış olmalı” dedi. Buna hep beraber çok güldük. Gelen misafirlere zeytin hasadının nasıl olduğunu anlatmakla başlamış önce. Özgü, bıkmadan usanmadan kafasındaki hasat şenliğini anlatmış misafirlere: “Sabah erkenden bizim tayfa kaçta kalkıyorsa siz de o saatte kalkacaksınız. Bir manada ‘koğuş kalk’ tadında bir uyandırma olacağını anladılar. Traktör üzerinde zeytin ağaçlarının yanına tayfa ile birlikte götürüp aynı koşullarda zeytin hasadına başladılar. Tayfamızla aynı koşullarda topladıkları zeytinleri, fabrikada sıkıldığını gözlemleme fırsatı da buldular. Akşam yemeğinde herkes kendi sıktığı zeytinyağını şişede görünce mutlu oldu tabi. Biz burada Agro Turizmi yapıyoruz.”

Kuş cıvıltılarıyla uyanılan uykuların, birbirinden farklı hikâyelere sahip odaların konforu ile Akkızhan’da kış aylarında şöminenin keyfi, yazın ise havuzun serinliği tertemiz hava eşliğinde huzuru burada bulabilirsiniz. Eylül-Ekim aylarında erken, Kasım-Aralık aylarında ise olgun hasadın gerçekleştiği şenliklerin keyfi ise yaşamaya değer…

Toprağın incisi zeytinin her bir dalındaki onlarca yıllık hikâyesini hissetmek isteyenler şalvarlarını giyip, acıkınca yemek için ev ekmeği, salça, zeytin bohçalarını hazırlayıp yola çıkılır. Tek kuralın kalabalık olmak olduğu bu şenlikte, şarkılar ve türküler eşliğinde zeytinler tek tek ve elle toplanır. Bir ritüel haline gelen bu hasat şenliği ile zeytinin iyileştirici gücünü hissedersiniz. Doğanın tüm güzelliklerinin bir arada bulunduğu Akkızhan Çiftiğinde Gizem ve Mehmet Özgü kardeşlerden hayatın, doğanın, yoktan var etmenin hikayesini dinledim. Birkaç saat dahi olsa onlarla birlikte binlerce yıldır var olan zeytin ağaçlarının arasında vakit geçirdim.

Birkaç not:

Sanat tarihinin en ünlü ve etkili isimlerinden biri olan Vincent Van Gogh, 1889'da en az 15 zeytin ağacı resmi yaptı. Zeytin ağaçlarında “eski ve boğumlu biçimlerinin ifade gücünde”

Van Gogh tüm doğada olduğuna inandığı ruhsal gücün bir tezahürünü buldu.

Tüm kutsal kitaplarda zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun, adaletin, barışın, sağlığın, gururun, zaferin, refahın, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun, kısaca insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür.

Asırlarca süren uzun ve verimli bir ömrün sonunda gövdesi kurur, içi boşalır. Ama zeytin ağacı köklerinden yeniden doğar. Bu nedenle mitolojide ve botanikte zeytin ağacı “Ölümsüz ağaç” olarak geçer.

Kendinize bir iyilik yapın; bir zeytin ağacı dibinde oturup dinlenin. Müzik dinleyin, kitap okuyun, hayal edin… Ama bunu ertelemeden hemen yapın. Sabah kahvaltısında zeytin yerken bunları düşünün!

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!