Aşk üzerine yazmak için sevgililer gününü atladığımı biliyorum. Hikâye ve masallardaki aşkları, aşıkları okudum gün boyu…
Neler vardı neler:
Tarık Dursun K. Uzak Aşklarla adlı kitabında “Peki, kim seni benim kadar sevecek? Kim seni alıp cumartesileri sinemaya götürecek; önce bir kulağından, sonra yanağından, sonra dudaklarından kim öpecek? diye sorduğuna şahit oldum okurken.
Sular Ne Güzelse adlı eserinde Erdal Öz sevmeyi bakın nasıl tarif etmiş:
“Seni bir resim gibi, bir heykel gibi düşünmek istemeyişimdi belki. Yaşayan, soluk alıp veren, konuşan, öpüşen, gülen, sırasında ağlayan, mutluluğu özleyen, ama acı çeken, yalnızlıktan bunalan ve bunalmayan, deliceleri olan genç bir kız diye sevmiştim seni.”
Sabahattin Ali’nin Değirmen öykü kitabından bir alıntı:
”Onu nasıl sevdiğimi anlattım: “Bana kolunun yerine kalbini veriyorsun, bir kalp bir koldan daha mı az değerlidir?”
M. Bülend Sağlam, İğde Kokusu hikâye kitabında “Gözlerini kapatır, derin bir iç çekiş ile boynunu büker, gülümseme dudağına değer, fısıldardı, bir ihtiyaç, bir rica, bir dua; ‘Güzelce gülümseyenim olsun…’’ diye tarif eder kalbindeki aşkı.
Hepsi gerçek aşkı, aşkın gerçeğini hissederek yazmış. Vakit akşam olunca, şairlere geçmeden hemen gerçek aşk ile sahte aşk arasındaki farkları not ettim.
Değerli yazarın izni ile ben de kendi 16. kuralımı paylaşayım: "Gerçek aşk kalpte yerleşir, sahtesi mantıkta".